13 Haziran 2011 sabahı!
Sandıkların açıldığı, resmî olmayan seçim sonuçlarının ilân edildiği yeni bir güne başladığımız 13 Haziran 2011 sabahı AKP tek başına üstelik ezici bir çoğunlukla yeniden iktidar olmuşsa, seçime girme hakkı kazanan ve yapılan bütün kamuoyu yoklamalarında baraj üstü görülen partiler kendilerini nasıl hissedecekler acaba?
Herhalde, “Başarılı” hissedecekler. “Biz, iktidar nimetlerini kullanan AKP’ye rağmen Meclis’e girdik” diye tafra bile yapacaklar. Böyle bir yazı yazma ihtiyacı neden hissettim biliyor musunuz? Muhalefetin seçim propagandalarına, seçim stratejilerine bakıyorum, içimin acıdığını hissediyorum! AKP’nin dışında hiç biri “Birincilik” çıtasını kendisine hedef olarak seçmiş değil. Hayır, lafını ediyor, tek başına iktidar istiyoruz, olacağız da diyorlar ama kendi söylediklerine kendilerinin inanmadığı hallerinden belli oluyor. Kimi Türkiye’nin yüzde 30’undan hiç oy alamayacağına kanaat getirmiş, kimi dindardan muhafazakârdan umudunu kesmiş, asla yüzde 25’i geçmeyen bir tabana selâm çakıp duruyor. Bizi ümitsizliğe sevk eden yalnızca bu kısır döngüsü değil muhalefetin? Milletin ekmeğini nasıl büyüteceklerini, ocakları söndüren işsizliği nasıl küçülteceklerini Kola’nın sırrı gibi milletten gizliyorlar! Bu bahiste Haydar Baş’ın dışında gözle görülür elle tutulur tek kelime eden yok, O’nun da sesi kısılıyor. Seçime giren AKP ve DTP dışındaki 27 parti yönetimini çevreleri nasıl dolduruyor, bilemiyorum, ama biliniz ki AKP meselâ aylardır tarım ve orman köylüsünün cebine bir şekilde binlerce lira koydu. Ormanda kesim yaptırdı koydu, ahırcılık kredisi dedi koydu, güneş enerjisi dedi koydu, daha da koyacak, süt primi diye koyacak, alternatif ürün desteği diye koyacak, mazot desteği diye koyacak. Bunlar aile başına bir memurun bir yılda aldığının çok üzerinde miktarlar oluyor, olacak. Siz şimdi bu köylüye gidecek, biz sizi AKP’den kurtaracağız diyeceksiniz, o da size, “Niye ki, biz ondan razıyız” cevabını verecek. Yüzünüze söylemeyecek ama sandıklar açılınca bunun böyle olduğunu göreceksiniz!
Biz bu tür yazılar kaleme alınca senin işin moral bozmak mı diye tepki görüyoruz? Benim işim moral bozmak falan değil, herkesin gördüğü ama şu ya da bu sebeple söylemekten çekindiği şeyi testi kırılmadan söylemek. Çünkü derdimiz Allah’ın rızası ve vatanın bütünlüğü, milletin istikbâli. Ali milletvekili olmuş, falan parti Mecliste grup kurmuş, Türkiye bölünüp parçalanmaya doğru gitmeyi sürdürüyor, milletin alın teri ile yeraltı ve yerüstü serveti emperyalist Haçlının cebine akmaya devam ediyorsa Meclisteki guruptan da, kürsüdeki milletvekilinden de bana ne fayda! AKP giderse öyle olmayacak diyebilir miyiz? Diyemeyiz, çünkü bunun aksini söyleyen bile yok? Biz hortumları keseceğiz diyorlar, o kadar. Kardeşim elin Amerikalısı birkaç sente mal ettiği bir yüz dolar basıyor benim bir ton buğdayımı alıp gidiyor. Amerikalı matbaasında para basıyor, bana veriyor, bütün ürünümü, bütün fabrikalarımı, bütün madenlerimi, hatta vatanımdan toprak parçalarını satın alıyor. Sonra o parayı bile bende bırakmıyor, ver benim bankalarımda dursun diyor, biz de öyle yapıyoruz. Senin bu çarka çomak sokacak programın yok, sömürüyü nasıl önleyeceksin, milletine, vatanına, fabrika ve madenlerine nasıl sahip çıkacaksın? İşin can alıcı ve senin hâlâ fark edemediğin noktası burası! Sen hiç bu konuya kafa yordun mu? Yoranları dinledin mi? AKP bu konuda milletin gözbağı, zihin yıkayıcısı maalesef.
Şunun şurasında seçimlere 90 küsur gün kaldı. Görünen köy kılavuz istemiyor.
AKP’yi haklı olarak eleştirenler ya titreyip kendine dönecek, millete inandırıcı çözümler üretecek. Ve bu düşüncenin gereği olarak vatan ve milletin geleceği hakkında ortak endişeleri duyan diğer partilerle cepheyi güçlendirecek... Ya da AKP’nin yeni seçim zaferini kendi seçmen tabanlarına izah edebilmek için mazeret üretmeye şimdiden başlayacak..