12 yıl önce, 12 yıl sonra
Darbeler tarihinde "Kendileri içeride, fikirleri iktidarda" deyimi 12 Eylül'de gündeme gelmişti. 15 Temmuz'dan sonra Kanun Hükmünde Kararnamelere bakıyoruz da FETÖ'nün yıllar önce önerdiği hususlar hayata geçiriliyor. Yorucu televizyon maratonumuz sırasında ayrıntıları her zamanki gibi Müyesser Yıldız'dan öğreniyoruz.
2003-2007 yılları arasında Başbakanlık Müsteşarlığı yapan, ardından 2 dönem AKP milletvekili olup, Çalışma ve Milli Eğitim Bakanlığı görevlerinde bulunan Ömer Dinçer'i biliyorsunuz. Başbakanlık Müsteşarlığına getirildiğinde ilk işi "Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma Projesi" hazırlamak olmuştu. Erdoğan ve Dinçer'in bu "büyük hayali" TBMM'de 12 yıl önce tam 15 Temmuz'da kabul edilerek, yasalaştı. Ancak dönemin Cumhurbaşkanı Sezer'in vetosu nedeniyle yürürlüğe sokulamadı. İktidar, o vakitler Genelkurmay'ın itirazları üzerine TSK'yı bu kanunun kapsamı dışında bırakmak zorunda kalmıştı. 12 yıl sonra 15 Temmuz'da yaşanan darbe teşebbüsünün ardından o yasaya konulamayan, dahası "Bunlar Ergenekoncuların, darbecilerin yalanı" denilen "reformların" tamamı bir gecede yürürlüğe sokuldu. Üstelik Meclis by-pass edilerek!..
Sonrasını yine Dinçer'den aktaralım:
"Genelkurmay Başkanlığından randevu istedik ve atöyle çalışması yapmayı önerdik. İkinci Başkan Orgeneral İlker Başbuğ bize 16 Ekim 2003 tarihi için randevu verdi. Başbuğ bize kamu yönetiminin nasıl olması gerektiği hakkındaki düşüncelerini anlattı. Aslında düşüncelerini anlatmadı, kendi nazik üslubu içinde reformun kapsamının ne olması gerektiği talimatını vermişti. Bize soru sormadı ve açıklama da istemedi. Dolayısıyla biz düşüncelerimizi kendisiyle paylaşma imkanı bulamadık."
Atölye çalışmaları başlar. Dinçer'e göre, "Genelkurmay'dan gelen temsilciler projeyi reddetmek niyetiyle hazırlık yapmış görünmekte, kanun taslağının her maddesine büyük bir şüpheyle bakmakta ve hiç sözkonusu olmayan ihtimaller üzerinden tereddütler üretmektedir"ler. Dinçer devam eder; "Buna rağmen kanun maddelerini tek tek gözden geçirdik ve bütün soruları cevaplandırmaya ve endişelerini gidermeye çalıştık. Haklarında hiçbir düzenleme olmamasına rağmen, idarede federatif bir yapıya kapı açılacağından, Genelkurmay Başkanlığı'nın Savunma Bakanlığına bağlanacağından, Jandarma Genel Komutanlığı'nın İçişleri Bakanlığına devredileceğinden endişe ediyorlardı. Toplumda oluşacak çok sesli ve çok kültürlü bir yapıdan çekiniyorlardı."
Demek neymiş; Genelkurmay bu "reform" işinin, sadece bakanlıklara bağlanma değil, federatif yapıya kapı açacağından da şüpheleniyormuş!..
Ömer Dincer ağzından sonunda baklayı şöyle çıkarıyor. "İçinde bulunulan safhaya bakarak, bir geçiş dönemi yaşandığı vurgulanmalıdır. Yeni dönem yeni anlayış ve kurumları ile tam olarak oluşmamış olsa da gelecekteki Yeni Türkiye'nin temel çizgileri belirginleşmeye başlamıştır... Ülkemizin yeniden bir yol ayrımına geldiği görülmektedir. Gelinen bu kritik aşamada önümüzde iki yol görünmektedir. Reformlardan vazgeçmek veya demokratik sağlamlaştırma... Birincisi geçmiş alışkanlıklarına geri dönmek ve son 12 yılda sağlanan kazanımları birer birer yitirmektir. İkinci yol ise reform tecrübesini yeni bir reform iradesiyle birleştirmek, dönüşüm sürecini konsolide etmek ve eksikleri gidererek geleceği yürümektir."
Müyesser noktayı şöyle koymuş: Ergenekon ve Balyoz kumpaslarıyla TSK üzerinde "demokratik sağlamlaştırma" yapıldığına,
Darbe sonrası "reformlarla" da bu "dönüşüm süreci konsolide edildiğine" göre, sırada ne var, anladık mı ve tehlikenin farkında mıyız?