12 Eylül...
“Kendileri için kurgulanmayan hayatın en ağır bedelini ödeyenlere”
Aradan 29 yıl geçti. Dile kolay 29 yılda Türkiye’de neredeyse iki yeni nesil oluştu. Bu yeni nesiller için 12 Eylül’ün ne anlama geldiğini doğrusu tahmin bile edemiyorum. Depolitize olduğu halde iletişim teknolojisinin tam ortasında olan yeni nesillere göre 12 Eylül darbedir. Tıpkı az gelişmiş ülkelerde sıkça rastlanan ve demokrasinin geç kalmasına sebep olan darbelerden biri gibi.
Güney Amerika ve Afrika’da bugün bile yaşanmakta olan darbelere benzetiyorlar 12 Eylül’ü. İzleri halen taptaze olmasına rağmen yeni nesil bizim yitik kuşağın nostaljisi olarak görüyor 12 Eylül’ü. Aynı neslin bir kısmında romantik devrimciliğin kilometre taşı ya da ağabeylerin mahpus mavraları olarak da tanımlanıyor. Çünkü 12 Eylül’ün muhasebesi aradan 29 yıl geçmesine rağmen yapılamadı. Darbenin gerçek anlamdaki envanteri de çıkarılamadı. Sosyolojik yönden kayıpların listesini oluşturmak da mümkün olmuyor.
“Olayların olgunlaşmasını bekledik” diyenler kendilerine “Bizim çocuklar başardı” sözlerini sarf edenlerin darbenin neticesinde neler kazandıklarını hesaplayamazlar. Bugün bile Türkiye’nin darbeler yüzünden kayıplarından haberdar değiller.
Birbirinden çoktan kopmuş bizim kuşak ile yeni nesiller arasında bunca farklılık var da bizden önceki orta yaşın üzerindekilerle nüanslarımız giderek artmıyor mu?
“Memleket elden gidiyordu. Can güvenliği kalmamış, sokaklarda kan akıyordu. Kardeş kardeşi vuruyordu” gibi beylik sözlerle halen 12 Eylül’e alkış tutup darbecilere gönülden rahmet okuyanlar, bugünlerde sadece ekonomik krizden dem vurur oldular. Darbeden sonra kabak çiçeği gibi nasıl açıldıklarını, Özal ile beraber Türkiye’nin çağ atladığını filan anlatırlar. Aynı güruh Özal’ın ANAP’ı yerine Erdoğan’ın AKP’sine oy vererek istikrardan yana olduklarını kanıtlamaya devam
ediyor.
1984’te Eruh’taki başlayan baskını “Birkaç baldırı çıplak” diye küçümseyerek bölücü terörün boyutlarını okuyamayan zihniyet, “Benim memurum işini bilir” şiarıyla da sosyal çürümenin öncülüğünü yüklenmişti. Özal’ın türedi holdinglerinin yerine zihniyet aynı olunca kendi cemaat burjuvazilerini oluşturmaktaki becerileriyle övünen bugünkü iktidara devredildi.
Liberal rüzgârın önünde savrulanlar arasında ne yazık ki seyrek de olsa 12 Eylül paletleri altında ezilenler de var.
12 Eylül sabahı Kenan Evren’in okuduğu “Harekat bildirisi” bugün televizyon ekranlarına siyah beyaz görüntülerle yine gelecektir. Tek kanallı TRT ekranıyla radyolarda sık sık tekrarlanan darbenin 1 numaralı bildirisinde “Devletin birliği ve bütünlüğünün tehlikede bulunması yüzünden TSK’nın Anayasa’nın kendisine verdiği yönetime el koyma yetkisinden” bahsedilirdi. Anarşi ve terörün sona erdirilmesi üzerine Evren’i elleri patlarcasına alkışlayanlar, dönemin sağ sol çatışmasının okyanus ötesinden planlandığını o gün bilmiyordu. Okullarda, sokaklarda birbirlerine meydan okuyan delikanlıların memleketi ne Rusya’ya ne de Amerika’ya peşkeş çekmeye niyetli olmadıkları ortaya çıktı. Sağcısı, solcusu, devrimcisi, ülkücüsü ile dönemin gençlerinin ortak paydası emperyalizme baş kaldırmak olduğu halde birbirlerinden ayrıştırılanlar aslında ülke insanının ayrışmasına da hep beraber karşıydılar. O sırada “Gerekirse ayrılırız” sözünü sarf etmeye kimse cesaret edemezdi. Hatta ayrımcılığı hissedildiğinde bile derhal dışlanırdı. Nitekim bütün bunları darbenin içeri tıktığı gençler, işkence tezgahlarından geçtikleri halde, aynı hücrelerde tartıştılar ve bölücülüğün emperyalist oyunu olduğunu tespit ederek, bölücülere Kürt faşisti ismini koydular. Cezaevlerindeki solcular, ırkçı Kürtçüleri kendilerinden arındırıp bu oyunda yer almayacakları gibi, bunlarla mücadele etme kararı da aldılar. Dünün izleri üzerinde bugün marjinal örgüt konumunda olanlar hariç, devrimci çoğunluk 12 Eylül darbesinin sızısıyla bölücü terörden endişe duyuyor. Dün sokaklarda hakimiyet mücadelesi verdikleri ülkücülerle bir araya gelip, bugünkü terörün yanında 12 Eylül öncesinin ne kadar masum olduğunu konuşuyorlar.
Dedik ya bugün, 12 Eylül. Kendileri için kurgulanmayan hayatın en ağır bedelini ödeyenler için milat. Bu miladın sebep ve sonuçlarını halen okuyamayanlar yüzünden, faşist yöntemlere baş kaldırılamıyor. Memleketin bölünmesine zemin hazırlayan siyasilere sivil tepki gösterilemiyor. Dün darbecilerin besledikleri, bugün iktidar erkini elinde bulunduruyor.