11 Şubat sitemi
Silivri'de bozkır ikliminin rüzgarı kışları öyle eser ki suratınıza tokatlar yediğinizi hissedersiniz. Zemheri yeni çıkmış soğuğu kalmıştı 11 Şubat'ta. Bilmem kaçıncı dalgalarda perakende tutuklanıp sonra da bırakılınca çoğunluk sakin ve kaygısızdı. Oysa ilk provadaki sessizlik ve şaşkınlık artık taksitle değil toptan derdest edilmenin yolunu açmıştı. Bir bölümünün "kurmay zekası"ndan şüphe ettiklerim son derece şık sivil elbiseler içinde uzun süredir bir araya gelememenin acısını çıkartırcasına, geçmişteki anılarını tazelerken, kahkahaları nizamiyenin dışına taşıyordu. Sigara dumanlarını göğe doğru üfleyenlerin çoğunluğu da en az 2 yıl gökyüzüne hasret kalabilme ihtimalini hesaplamamıştı. Netekim "devam etmekte olan hukuki sürece" emanet etmişlerdi kendilerini.
Oysa perşembenin gelişi çarşambadan yani duruşmanın başlangıcındaki kimlik tespiti esnasında yargı heyetinin yüzünden belli idi. 11 Şubat'ı yaşayanların bir bölümü unutmuş olabilir. Ancak savcılar Savaş Kırbaş, Hüseyin Kaplan. Hâkimler Ömer Diken, Ali Efendi Peksak, Murat Üründü ve Aytekin Ozanlı'nın isimlerini beynime mıh gibi çakmıştım. Şimdileri hiçbir şey olmamış gibi Uşak'ta ağır ceza hâkimliği yapan Ömer Diken'in suni tebessümlerini unutmak mümkün değil. Dile kolay 365 zanlının yoklaması kolay olmuyor. Öyle ya anne-baba adı, ikamet adresi, aylık geliri, medeni durumu, öğrenimi, sabıkalarının olup olmadığı soruluyor, tek tek zapta geçiyordu. Sırasını savuşturanlar ya da listenin son sıralarında olanlar duruşma salonundan çıkıp, çay ve sigara molası verirken uzun bekleyişin gerginliği de yansıyordu.
***
Şu anda görevde olduğu için adı bende saklı kalacak olan Kuleli'den arkadaşım da resmi uniforması ile Silivri Cezaevi'ndeki görevinin başındaydı. Bir ara kucaklaşıp, çayımızı yudumlarken görevli binbaşılardan biri gelip "Başkan sizi istiyor" dedi. Yasaya göre hâkim o anda en kıdemli amir konumunda, jandarma subayları emrinde. Yarbay acele ile gitti. Yarım saat sonra dışarıda hareketlenme başladı. Araçlarla yüzlerce jandarma gelip, spor salonundan bozma duruşma salonunun etrafını sardı. Bir kısmı disiplin içinde salonun içine girerek izleyiciler, basın ve avukatlar tribünü ile zanlılar arasına dizildi. Heyetin toplu tutuklama yapacağının resmi çizilmişti. Lakin bazıları işin ciddiyetini kavrayamıyordu. Ömer Diken'in çağırdığı jandarma yarbayı ile o günden 2 ay sonra bir başka duruşmada görüşebildik. Kulağıma eğilip o gün kendisine söyleneni şöyle özetledi: "Biraz sonra önemli miktarda tutuklama kararını açıklayacağız. İçeride ve dışarıda olay çıkabilir. Önleminizi alın. Gerekirse polis çağırın. Aksi halde gözünüzün yaşına bakmam rütbeli rütbesiz demeden hepinizi tutuklarım."
Nitekim tutuklama kararını acele ile okuyan heyet salondan kaçarcasına çıkıp gitti. Bir anlık şaşkınlığı tutuklananların hep bir ağızdan okuduğu Harbiye Marşı bastırdı. İzleyiciler arasında ailelerin göz yaşları, sıkılmış yumruklar, gecenin geç saatine kadar çaresiz bekleyiş vs...
***
Bugün (dün)11 Şubat'tı .Cumhuriyet tarihinin en önemli tutuklamalarının yaşandığı o günü ne yazık ki bazıları unutmuş. Sanal alemde "unutmadık" yorumları dışında fazla bir şeye rastlamadım. Sanki yıllarca hapis yatan onlar değildi. Taş duvarlar arasında yakınlarını, silah arkadaşlarını kaybeden sağlıklarını yitiren onlar değildi. Bütün bunların hesabını soracaklarına dair edilen yeminlerin nerede kaldığını göremedik. Tamam, geç de olsa adalet yerini buldu beraat ettiler üstelik tazminat da kazanıyorlar. İçeride yazılan kitaplar dışarı çıkınca azaldıkça azaldı. Bir çoğu köşesine çekilmiş. Böyle mi olmalıydı? Dost acı söyler; 11 Şubat'ı unutmak yakışmadı...