11 Eylül... 12 Eylül... Ve şüpheler!..
Kolera, Veba ve son olarak Korona... Hiçbiri "terör" kadar insanlığı sinsi biçimde vurmadı...
Emperyalizmin tetiklediği, silah kaçakçılığının desteklediği ve içinde mafyanın da cirit attığı, ideolojik saplantılarıyla şiddetin maşası olmuş grupların vazgeçemediği o sinsi şiddet hastalığı, son 50 yıldır dünyanın gündeminden bir türlü düşmedi, düşmüyor, düşürülemiyor...
Amerika''dan Fransa''ya, Almanya''dan Afrika''ya, Orta Doğu''dan Türkiye''ye kadar, terörden muzdarip olmayan ve şiddetin kanlı yüzüyle karşılaşmayan ülke neredeyse yok gibi...
Dünya ülkeleri; salgın hastalıklar ve sınır ötesi tehditlere harcadıkları paralardan çok daha büyük kaynakları terörün önlenmesine ayırıyorlar...
Çünkü bir yandan yoksul- zengin arasındaki uçurumun çelişkisi, bir yandan rant peşindeki kışkırtıcıların çabaları ve en çok da Afrika ile Orta Doğu''yu saran din kaynaklı mezhep savaşlarının giderek daha çok körüklediği terörün önlenmesi için en çok parayı iç güvenliği harcıyor devletler...
Harcanan milyarlarca dolar ve bazen de darbe sürecine giden sonuçlara rağmen, terörün bir şekilde yeniden alevlenmesi nedense önlenemiyor!!!
İşte yaşı 50''nin üzerinde olanlar, terörden çok çeken Türkiye''nin 1980 öncesi içinde savrulduğu kanlı kaosun da tanıklarıdır...
Kan deryasına dönüşen miting meydanları, üniversitelerde çatışmalar, kahvehanelere otomatik silahlarla yapılan baskınlar, öğrencilere- öğretim üyelerine- aydınlara-yazarlara kurulan pusular, sokak çatışmaları, cinayetler- katliamlar- vahşetler ve dehşet verici bir korku süreci çok ama çok yaraladı Türkiye Cumhuriyeti''ni...
Teröre darbe, terörden darbe!..
Emperyalizmin tetiklediği, silah kaçakçılarının ve kaos tüccarlarının alevlendirdiği 1980 öncesindeki terör her gün onlarca can alıyordu...
Sonunda Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu, siyasileri bir adaya kapattı, yüz binlerce kişi gözaltına alındı, büyük operasyonlar terör hücrelerini darmadağın etti ve demokrasi askıya alındı...
Ne tuhaf ki, 11 Eylül 1980 günü her yerden cinayet ve çatışma haberlerinin geldiği bir ülkede, 12 Eylül sabahından itibaren ortalık süt liman oldu!..
Ancak 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden geçen 3 yılda Türkiye terörün ağır yaralarını sarmaya çalışırken, demokrasiye geçiş süreciyle birlikte, 1983''te partilerin yeniden siyaset sahnesine dönmesinin ardından çok şaşırtıcı olaylar oldu!..
Adına PKK denilen ayrılıkçı terör örgütünün Suriye''nin Bekaa Vadisi''nde örgütlenmiş olan 150- 200 civarındaki militanı, 15 Ağustos 1984 günü Güneydoğu''daki Şemdinli ve Eruh ilçelerine baskın düzenleyerek, şiddetin kanlı fitilini yeniden ateşledi...
Yalnız PKK değil; terörü önlemek için sağı- solu ezme politikasını yürüten askeri yönetim, Amerika''nın ünlü Yeşil Kuşak projesine dayanınca, sadece kendini Marksist-Leninist olarak tanımlayan bölücü terör örgütü değil, diğer yandan da İslami Hareket gibi siyasi suikastlar yapan ve Hizbullah gibi bölgede PKK''ya mücadeleye girişirken büyütülen dinci örgütler de ortaya çıktı...
Hizbullah''ın PKK ile girdiği çatışmada en az 700 insanın öldürüldüğü tahmin ediliyor...
Bölgeyi cehenneme çeviren bu çatışma sırasında sadece Hizbullah palazlanmadı, aynı zamanda bu örgütün arka bahçe olarak kullandığı tarikat ve cemaatler de bölgede büyüdükçe büyüdü... Üstelik hem sıkıyönetim süreci hem de şaşkın siyasiler bu gidişata sessiz kalarak terör tehlikesini daha da büyüttü...
Yani, Türk Silahlı Kuvvetleri''nin terörü durdurmak için yaptığı ve daha sonra işkenceler ve idamlarla da tepki çeken darbeden 4 yıl sonra, Türkiye yeniden şiddet sarmalının içerisine sürüklendi... Üstelik hem sağdan, hem de soldan!..
İhaneti büyüten ihanet!..
Terörü durdurmak için ordunun yaptığı darbenin sert önlemleri kısa sürse de, 1984''ten bugüne kadar, PKK terörü 37 yıldır durmadı, on binlerce militan öldürüldü, Türkiye 10 binden fazla şehit verdi...
Terörle mücadelenin devlete maliyetinin ise en az 300 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor...
Ayrılıkçı ve bölücü terör artarken, 1980 sonrasındaki siyasi yönetimler de tıpkı TSK''yı yönetenler gibi terörü ezmek iddiasıyla dinciliğe sarılma politikasından vazgeçmeyince, İslami Hareket ve Hizbullah''tan beslenen yeni bağnaz terör birimleri de hortladı...
İşte 1979-1989 arasındaki Afgan- Rus Savaşı''nda, Amerika''nın desteği ile ortaya çıkan Usama Bin Ladin''in El Kaidesi, pusudaki bir terör örgütü olarak sinsice büyüdü ve sonunda kendisini de destekleyen güce (!!!) bumerang etkisiyle büyük bir darbe vurdu...
11 Eylül 2001''de, El Kaide''nin İkiz Kuleler ve Pentagon binasına yönelik intihar saldırıları tüm dünyayı şok etti...
New York''taki İkiz Kuleler''e çarpan uçaklar 3 binden fazla masum Amerikalıyı öldürdü, binlercesini de yaraladı...
Devletin Hizbullah örgütüne 17 Ocak 2000''den itibaren vurduğu darbenin ardından firar eden yüzlerce örgüt üyesi de Usame Bin Ladin''in Amerika''ya yönelik saldırısından etkilenerek, yurtiçi ve yurtdışındaki El Kaide hücrelerine sığınınca, Türkiye yeni bir tehditle daha karşı karşıya kaldı...
Çünkü Amerika''yı vuran El Kaide, 15-20 Kasım 2003''te, İstanbul''da 2 Sinagog, İngiltere Başkonsolosluğu ve HSBC Bank Genel Müdürlüğü''ne intihar saldırısı düzenleyerek, 60''tan fazla insanı katletti, binden fazlasını da yaraladı...
Meselenin özeti ürkütücüdür... Terörü tavizler ve çıkarlar oluşturuyor, gaflet ve ihanet ise büyütüyor...
İşte 12 Eylül darbesinden sonra da PKK ve benzerlerinin durmaması gibi; 11 Eylül saldırısından sonra Amerika''nın Irak ve Afganistan''ı işgaline rağmen IŞİD ve El Kaide''nin başka ülkeleri kan gölüne çevirebilmesi de çok düşündürücüdür!!!
Hiç kuşkunuz olmasın; terör darbelere ve ülke işgallerine rağmen bir türlü durmuyorsa ve tam aksine yeni isimlerle ortaya çıkıp büyüyebiliyorsa, bu kanlı tezgahtan, bu emperyal oyundan ve iç düşmanlardan beslenen bir gaflet- dalalet ve ihanet mekanizması da vardır!..
Dünya işte bu yüzden Kolera''dan- Veba''dan bile kurtulurken, terörden 50 yıldır bir türlü kurtulamıyor!!!