103 yıl önceki bir seçim!
Yahudi Emanuel Karasu, Ermeni Aram Efendi, Arnavut Esat Toptani ve Gürcü Arif Hikmet Paşa’nın odasına girip Sultan Abdülhamit’in devletin başından uzaklaştırılışının ilk yılı, “hürriyetlerin en geniş şekilde ihsan yılı”dır.
Abdülhamit Hanın daha sonra, ne tahttan indirilişi, ne malına mülküne el konulması değil de Aram Efendi Haini ile Karasu hainlerinin orada olmaları beni yüreğimden vurdu mealinde bir yakınması olacaktır.
Hal’in ardından İttihat ve Terakki Fırkası ile Ahrar Fırkasının katıldıkları bir seçim yapıldı ve seçimi İttihat ve Terakki Fırkası kazandı.
Ve 17 Aralık 1908’de İkinci Meşrutiyet’in Meclisi çalışmaya başladı.
İttihat ve Terakki’nin Talat Paşalarını, Enver Paşalarını, Cemal Paşalarını hep biliyoruz. Milliyet Yazarı Hasan Cemal’in de Cemal Paşa’nın torunlarından olduğunu bir not olarak hatırlatalım, yazımız güncel olsun. Osmanlı dağılmasaydı bugün belki de Hafız Esad’ın makamında Hasan Cemal olacaktı öyle
değil mi?
Her neyse..
O günün Meclisi de bugünün Meclisleri gibi hararetli tartışmalara sahne olmuştu, oluyordu.
Meclisin açıldığı 1908 yılı her isteyene istediği cemiyeti kurma hakkının verildiği bir “Cemiyetler Kanunu” yürürlüğe konuldu. Kanun, lehte aleyhte bütün vekiller tarafından övüldü, alkışlandı, hararetle savunuldu. Yalnız, Serfiçe Mebusu Yorgi Başo Efendi, “Bu kanunla Meşrutiyetin nimeti olarak bütün Osmanlılar istedikleri cemiyeti tesis ederek gayelerine hizmet edebileceklerdir” mealinde sözler söyleyince Meclis Başkanı konumundaki Ahmet Rıza Bey gerçek niyetini bildiği Yorgi Başo’ya, “Muhterem refikimizin bu gayesi bizim gibi Osmanlı’nın bütünlüğüdür” mealinde bir istihzada bulunmuştu.
Yorgi Başo’nun niyeti elbette ki bu değildi. Nitekim aradan fazla bir zaman geçmeden aynı çatı altında, “Osmanlı İmparatorluğu babamız ise Yunanistan da anamız” diyor, Babanzade İsmail Hakkı Bey de, “Senin Osmanlılığın Osmanlı Bankasının Osmanlılığı kadardır” itirazında bulunuyordu. Türkiye İstiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi’nin 16. cildinde Cemal Kutay, “Tarih gösterecekti ki, Başo Efendi, Osmanlı Bankası kadar da ’Osmanlı’değildir!” diyecekti.
Seçimleri kazanarak iktidar koltuğuna oturan İttihat ve Terakki, Osmanlı Devletini Almanya’nın yanında yedi cephede bir “Ölüm Kalım” mücadelesine soktu, hadi “Bunu yapmak mecburiyetinde kaldı” diyelim.. Bu ölüm kalım mücadelesi sırasında İkinci Meşrutiyet’in her isteyene her istediği cemiyeti kurma nimetini sonuna kadar değerlendiren Yorgi’ler ne yaptılar dersiniz?
Onu da İttihat ve Terakki’nin önemli adamlarından Cemal Paşa’dan dinleyelim:
“- Biz bir hayat memat muharebesine girdiğimiz zaman karşımıza bu Cemiyetler Kanununa göre kurulmuş ve teşkilâtını ikmâl etmiş sayısız ihanet şebekesi çıktı. Kendimizin en halis niyetlerle ve vaat ettiğimiz hürriyeti tahakkuk ettirmek emeliyle temin ettiğimiz hürriyetler suiistimal edilmişti.”
Atatürk ve arkadaşları yakılıp yıkılan, bütün gelirlerine el konmuş, bütün tersaneleri işgal edilmiş, ordusu dağıtılmış, silahları toplanmış Osmanlı’nın küllerinden Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdular. Bu devlet bugün pek çok olumsuzluklara, beceriksizliklere, tasallutlara rağmen 200’den fazla devlet arasında dünyanın 17’nci büyük ekonomisine sahip.
Bu az bir şey değil.
Önlerinde böylesine iki örnek varken, II. Meşrutiyetin güçlü adamlarından ceddi Cemal Paşa’ların yolundan giden Hasan Cemal’ler, Altan’lar... Uzunca bir zamandır “İkinci Cumhuriyet” diye bir rüya görüyor...
Rüyada Yorgi’lerle kırlarda çiçek topluyor, ip atlıyor, mutluluktan uçuyorlar.
Yıllar sonra bir gün gürültü ile uyandıklarında evde ne var ne yoksa götürüldüğünü ve kapının hırsızlara Yorgi tarafından içerden açıldığını mı görecekler yoksa Yorgi’nin yataklarına kahvaltı servis ettiğini mi; bilemiyoruz..
Gaybı bilen Allah (c.c.)’tır.