100 YILLIK SİSTEM
Birçok ülkenin spor sistemini incelemiş bir spor adamı olarak samimiyetle itiraf etmeliyim ki; Büyük Atatürk savaşlar sonrası inşa ettiği genç cumhuriyette, 1922 tarihinde kurdurduğu "Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı"nı 16 Ocak 1923’te Bakanlar Kurulu'nda tescil ettirmekle, devletin spora verdiği önemi ve sporcuya uzattığı eli ispat etmiştir. Ardından 1 altının 10 TL olduğu dönemde, İdman Cemiyetleri İttifakı emrine 17.000 TL tahsis ettiren büyük Atatürk, harpten çıkmış fakir milletin kesesinden fedakârlıkla Paris'te yapılacak olimpiyatlara Türk sporcuları iyi hazırlamak için destek vermiş. 1924 yılı bütçesine ise önce 50.000 TL ödenek koydurtmuş, bu desteklere 29 Haziran 1938'de ise 3530 sayılı yasa ile "Beden Terbiyesi Kanunu" da ekleterek Türk sporunda "güçlü ve çok zengin" bir teşkilatın temellerini atmıştır.
100 yıl önce Büyük Atatürk’ün spora olan bu desteklerinin tek sebebi, "engin ufkuyla" yakaladığı "ruh, fizik ve ahlak sağlığı yerinde gençlerimizle" aziz milletin "istikbale daha çabuk ulaşacağı" gerçeğidir. İşte bu muazzam gerçek o tarihlerde Fransa’da yayınlanan dünyanın en büyük spor gazetesi L'Autto’da yer alarak, Atatürk'ü ilk defa, "beden eğitimine resmi bir kimlik" kazandıran "devlet adamı" olarak dünyanın spor gündemine taşımıştır.
Bundan tam 100 yıl önce mükemmel bir planlamayla, ülkenin spor kültürü en yüksek insanları bir araya getirilerek kurulan, en ufak detayları dahi "planlanmış ve zengin" bu teşkilatın maalesef bugün beklenileni vermediği üzüntü ile izlenmektedir. Bu nedenle bugün amatör kulüp ve branşlar zor durumda, profesyonel kulüpler de mali açıdan batıktır. Başarı için planlanan "aile, okul ve kulüp" zinciri kopmuştur. Bu gerekçeyle "Milli ve profesyonel takımların tarlası" olarak kurgulanan amatör kulüpler "verimsiz”dir. Türkiye’nin en zor günlerinde "zorluklarla kurulan" muntazam sistem "hovardaca bozulmuştur". Allah rahmet eylesin, okuduğu askeri okullarda atletizm takımında "uçan teğmen" namı ile tanınan eski Spor Bakanımız Yücel Seçkiner ve ardından gelenler bu zincirin, yani "aile, okul ve kulüp" zincirinin güçlenmesi için çok gayret sarf etmiştir. Hafızalarınızı tazelediğinizde bayağı bayağı başarıldığına da şahit olduğumuz bu sistem;
* UEFA şampiyonu olan Galatasaray'a yapılan ayni ve nakdi yardımlarla… * Amatör spor kulüplerinin kalkınması için koyacak yer bulamadıkları malzeme destekleri ile... * İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü ile uygun okulların bahçelerine yaptırılması planlanan "bir kapısı sokağa açılan saha ve salonları” ve bunların TMOK ile cumartesi-pazar günleri sporcu öğrencilerle doldurulması ile… Esasen hep büyük Atatürk'ün bu "teşkilata ettiği vasiyet ve bıraktığı emanetti".
Peki ne oldu? Acemi bir el girdi, halka koptu halka... Oysa bu memleket hepimizin değil miydi? Vatanını en çok seven en iyi hizmet eden değil miydi? Hatta bir soru üzerine "Ben sağlıkçı değilim, benim branşım ekonomi" diyerek bir gerçeğe vurgu yapan "akıl ve irade", keşke "bunun branşı spor değil" mantık ve kararlılığı ile bu planlamaya da katkı sağlasaydı. Şimdi bize itimat ediniz ki, Türk spor sistemimizde bir problem yoktur. Problem; "harpten çıkmış fakir milleti yönetenlerin" hassasiyeti ile düdük çalıp, “Nerede kalmıştık!” dememektedir. Şayet bu hassasiyeti göstererek; 1-Bu spor teşkilatını Kredi Yurtlar Kurumu mensupları yerine, spor eğitimi almışlarla yönetirseniz. 2-Okul, kulüp, aile zincirini adeta karınca misali yeniden çalıştırmaya başlarsanız. Yemin ediyorum kayıp yılları telafi eder, Atatürk'ün ruhunu da şad edersiniz.