1 Mart tezkeresinin tutanaklarının açıklanması yetmez...
“Sayın Öcalan” kime ne dedi, ne demedi palavralarını “şimdilik” bir tarafa bırakalım.
Bugüne kadar başımıza geçirilen çuvalları ve yarınlar için hazırlık(!) yaptığımız çuval ötesi günleri daha iyi kavrayabilmek adına, 1 Mart 2003’e tekrar dönelim. Şu meşhur 1 Mart tezkeresine. Resmi adı; “Irak savaşı nedeniyle TSK’nın yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için Hükümet’e yetki verilmesine ilişkin Başbakanlık Tezkeresi” olan ve yeterli kabul oyu bulamadığı için reddedilmiş olan tezkereye.
O günlerde TBMM’ye girebilen 2 partiden biri olan CHP’nin bugünkü sözcüleri, gizli tutanakların ve kimin ne oy kullandığının artık açığa çıkması için hazırlıklarını tamamladılar. 10 yıllık gizlilik kuralı 1 Mart Cuma günü sona eriyor. Tutanakların açıklanması için -Meclis iç tüzüğüne göre- CHP, Danışma Kurulu toplantısı isteyecek ve karar da genel kuruldaki oylamada alınacak.
1 Mart 2003 günü TBMM gizli oturumunun neden açığa çıkması gerektiğini önce CHP Genel Başkan Yardımcısı ve parti sözcüsü Haluk Koç’tan dinleyelim. Haluk Koç, 1 Mart tezkeresinin tutanaklarından önce Türkiye’deki askeri üs ve tesisler ile limanların ABD’lilere açılmasını kabul eden, 6 Şubat 2003 tezkeresinin gizli tutanaklarının da açıklanmasını istiyor:
“Buradaki konuşmalar önemli. Abdullah Gül Başbakan’dı. 6 Şubat’a ben konuşmuştum grup adına. Abdullah Gül simsiyah olmuştu. Daha önce 1991’de getirilen tezkerede onun grup başkanvekili iken yaptığı konuşmaya atıfta bulunmuştum. Kendi sözleri ile bir konuşma yaptım. Sonra dönüp AKP grubuna, bunları kim söylüyor merak etmiyor musunuz? Ben söylemiyorum dedim. Şu an, şu tezkereyi getiren hükümetin başında bulunan Abdullah Gül söylüyor dedim. O zaman siz hangi Abdullah Bey’siniz dedim. 1991’de Refah Partisi Kayseri Milletvekili Grup Başkanvekili Abdullah Gül mü, yoksa bu tezkereyi buraya getiren hükümetin başında bulunan Başbakan Abdullah Gül mü? Hangi Abdullah Bey olduğunuza karar verin de grubunuza oy kullanacağım dedim. Bütün bu sürecin açıklanmasında fayda var. Çünkü bir 10 yıl yaşandı. Orada ileri sürülen birçok şeyin 10 yılın sonunda tekrar değerlendirilmesinde fayda var. Gizli, saklı, devlet sırrı değil. Kim ne oy verdi bunun da açığa çıkması gerekiyor. Çünkü 4 ya da 5 oy ile reddedilmişti. Sayı olarak üstteydi ama yeterli sayı bulunamamıştı. Bütün yaşananlardan sonra 2003’te siyasetin o günkü koşullar çerçevesinde olaya bakışı neydi?.. 10 yıl sonrasında Irak’ın toprak bütünlüğünü koruyacağız, Irak’a bir emperyalist müdahalenin karşısındayız söylemlerinden bugün nereye gelindi? Irak, 2 ayrı parçaya fiilen bölündü. Aşağıda bir Şii hâkimiyeti, ortada Sünni ağırlıklı bir yapı, her ikisi de Merkezî Irak Hükümeti içerisinde geçiyor ama yine inanç temelinde çok farklı grupların egemen olduğu 2 ayrı bölge. Üst taraf bir Kürt özerk bölgesi olarak tarif edilmeye başlandı. Sonra Musul, Kerkük, Telafer o bölgede yaşanan demografik değişiklikler, oranın topografyasını zorlayan bir takım siyasi kararlar, Türkmen kardeşlerimizle ilgili. Bütün bunlar yaşandı ve bugün geldiğimiz nokta nedir? Talabani hasta, Maliki bir Şii kökenli Irak Başbakanı, Kuzey ile ilişkileri ortada. Amerika süreçten çekildikten sonra, Arap Baharı diye tarif edilen olaylar dizisi Tunus’tan başlayıp Libya’ya, Mısır’a, Yemen’e, Bahreyn’e, Suriye’ye ulaştıktan sonra olay nedir, Amerika’nın pozisyonu nedir? Bu PKK politikalarında buradaki süreç ne derece etkili olmuştur, neye etkili olmuştur, neye etki etmemiştir. Bütün bunların değerlendirilmesi lazım. Onun için 1 Mart tezkeresinin görüşüldüğü gizli oturumun tutanaklarının açıklanmasına bir direnç gösterileceğini ben zannetmiyorum. Bunun bir siyasi gerekçesi de yok. Ama Başbakan ne der. Çünkü hikmetinden sual olunmayan bir kimlik. Sonuçta açıklansın ya da açıklanmasın diye, tek kişinin vereceği karar. Hiçbir bir milletvekili orada genel kurula getirildiğinde, bir Danışma Kurulu önergesi veya uzlaşma sağlanamazsa grup önerisi olarak getirildiğinde, hiç kimse orada kendi iradesiyle oy kullanmayacak. Ama CHP olarak bu sürecin açıklanmasından yanayız.”
--1 Mart tezkeresinin geçmemesi siyasette ne gibi gelişmelere sebep oldu?
“Çuval olayı ile başladı biliyorsunuz. Yan siyaset yollarından bir intikam süreci yaşandı. Şimdi orada hangi AKP milletvekilinin ret oyu verdiği açıklanırsa göreceğiz. Ve ondan sonra onların 2003 ile 2013 arasındaki siyasi konumları ne olmuştur? CHP için bir kuşkum yok. CHP bütün mevcudu ile ret oyu verdi. Zaten sonuçlar onu gösteriyor. 90 ya da 100 arasında AKP milletvekilinin ret verdiği tahmin ediliyor. Birkaç isim ben biliyorum ama sonuçta beyanla gerçek farklı olabiliyor. Orada açıklandığında o kişilerin bugünkü siyasi konumları nedir? Daha sonra 2007’de tasfiye edilen gruplarda mı yer aldılar, milletvekili listelerinde mi?. Mesela Ertuğrul Yalçınbayır’ın durumu hemen akabinde netleşmişti biliyorsunuz. Bakanlıktan alınmıştı, partinin de dışına atıldı. Ama Sayın Yalçınbayır çok saygın bir isim. Çok da onurlu, ilkeli durdu. AKP’nin bütün yanlışlarını orada ifade etti. Diğerleri ne oldu? Bunlar önemli, değerlendirme bakımından. Bütün bu Türkiye’de yaşanan kurgu üzerine inşa edilmiş önce bir sanık bulup o sanıktan suçlu yaratma süreci. Ergenekon ve Balyoz olaylarında yaşandı Türkiye’de. Hukuk iğfal edilerek yapıldı bu. Oradaki aktörlerin parlamento dışında olmalarına rağmen o günkü konumları, pozisyonları, siyasal tercihleri ne idi bu konuda? Bütün bunlar da açıklandıktan sonra zabıtlarla birleştirildiğinde daha geniş bir yorum yapılabilir.”
Benim de bu satırlara katkım olsun. 1 Mart 2003 günü, basından sorumlu Başbakan baş danışmanıydım. Tezkerenin ardındaki birçok perde arkası olayların maalesef(!) tanığı oldum. Bu tezkere ile ardından çevrilen dolapların ortaya çıkması için yalnızca gizli tutanakların açıklanması yetmez. Bunun için;
1- O dönem Başbakan olan Abdullah Gül tezkere arifesinde İngiliz Başbakan ile yaptığı son dakika telefon görüşmelerini açıklamalı.
2- Ayrıca, Abdullah Gül, ABD Başkanı, Dışişleri ve Savunma Bakanları ile ne konuştu?
3- Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Uğur Ziyal, ABD’li heyetlerle hazırlanan mutabakat belgelerindeki tüm noktaları açıklamalı.
4- Hilmi Özkök “pürüz” çıkaran hangi askerlerden, Uğur Ziyal da görüşmeleri tıkayan hangi isimlerden şikayetçilerdi?
5- Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan sık sık hangi konularda kavga ediyordu?
6- Bu kavgalarda o dönem Erdoğan’ın yakın danışmanı olan Cüneyd Zapsu nasıl bir görev ifa ediyordu?
7- O dönem Başbakan yardımcısı olan Ertuğrul Yalçınbayır ve Grup Başkanvekili Salih Kapusuz, kimin isteği ile ve ne maksatla “tezkereye karşıyım” açıklaması yapmıştı? Ve sonrasında neler -kamuoyuna yansımayanlar- yaşandı?
8- O dönemde AKP içinde Kürt kökenli milletvekilleri ile kimler ne gibi gizli görüşmeler yaptı?
9- Abdulah Gül tezkere öncesindeki son grup toplantısında neden belli bir tavır koyamadı ve bu parti içinde hangi tartışmaları tetikledi?
10- 1 Mart tezkeresinin görüşüldüğü gün Ankara’daki ABD Büyükelçiliği’nde gelişmeler hakkında anında bilgi vermesi için görevlendirilen ve orada görev ifa eden Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı kimdi? Ve bu isim daha sonra nerede Büyükelçilik görevine atandı?
Sizlere biraz yardımcı olmak adına bu sorulardan bir tanesine ben cevap vereyim. Ertuğrul Yalçınbayır ve Salih Kapusuz’a “tezkere aleyhine çık konuş” diyen Abdullah Gül’dü. O, kamuoyunun hâlâ bilmediği bazı gelişmeler yüzünden Gül’ün her zaman başvurduğu ince bir politik kurnazlıktı.
Bir daha tekrarlayayım 1 Mart 2003’ten sonra yaşadığımız operasyonların gerçek yüzünün bilinmesi için yalnızca Meclis tutanaklarının açıklanması yetmez!.. İnanmayacaksınız ama o günkü Meclis kararı Abdullah Gül’ü çok rahatlatmıştı. Gerçekler eğer gün yüzüne çıkarsa, bana çok hak vereceksiniz...