Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ

Zoru yaşatalım mı?

İlginç bir kitaptan söz edeceğim: “Raslantı ve Kaos”... TÜBİTAK’ın yayımladığı güzel eserlerden birisi olan Raslantı ve Kaos, David Ruelle’nin ‘müspet bilim’öykülerini içeriyor.
Yazar Ruelle, gerçekten farklı bir tip. Adamcağız oturmuş; matematik, fizik, ekonomi gibi bilimlerin ne kadar sevimli olduğunu, öykülerle süsleyerek, dillerin en tatlısıyla anlatmış...
Özellikle matematik ve fizik bilimini bir anlatış biçimi var ki; inanın hayran olursunuz. Buyrun, şu sözlere bir bakınız:
“Matematik, bir tür entelektüel yogadır; özveri, güç ve kararlılık ister. Gerçek bir matematikçi sanatına kendisinden çok şey katar. (Adam sanki bir edebiyatçıdan söz ediyor) Galileo’nun dediği gibi matematik fiziğin dilidir”
Yazar -siyasî değil- bilimlik ‘kaos’u anlatıyor. Bu konunun üzerinde çok duruyor. Bilim, zekâ ve bilginin yenilmez gücünü alımlı sözlerle sunuşu gerçekten çok güzel.
Bu tür kitapların yayımlanması, okunması insana umut veriyor; gelişme adına, bilimin egemenliği adına umut veriyor. Böylesi kitaplar toplumumuzda müspet bilim zihniyetinin gelişmesine kuşkusuz yardımcı olacaktır. Sadece küçük bir azınlığın (bilim insanlarının) bu zihniyete sahip olması yetmez. Bu zihniyetin, özellikle devlet yöneticilerinde, öne çıkması; pek çok engelin aşılmasını da sağlayacaktır. Bu tür eserlerle beslenen politik kişilikler -özellikle liderler- bencilliklerinin tutsağı olma ve kendilerini Tanrı’dan bir parmak aşağıda görme hastalığına da yakalanmazlar. Böylesi kitapları okumak, devlet ve şirket yönetiminde yöneticiyi başarılı kılar. En azından, çalışma arkadaşlarını seçmede eskilerin ‘liyakat’dedikleri, ‘deneyim, uzmanlık ve bilimsel endişeye’dikkat etme yeteneğini geliştirir. Aksi olursa, ne olur? Şu olur: “Sözümü dinler... Uysal... Efendi...” gibi, gelişmemiş ‘Şark’yargıları ile ülke insanı, gülünç biçimde değerlendirilir. Bu çarpık değerlendirmenin faturasını da devlet çağın gerisinde kalarak; şirket de batış yoluna girerek öder.
Bilim zihniyeti, insanı ‘insanca’davranmaya yöneltir. Böyle bir zihniyeti taşıyan ‘mühür sahibi’görev vereceği kişi için: “Bu adam beni sevmez; ama doğru olanı yapar ve işini iyi bilir” der ve onu gerektiği gibi değerlendirir; dolayısıyla onu atayan olarak en başta kendisi başarılı olur; ülke kârlı çıkar.
Bu tür kitaplar okunmalı! Çünkü, matbaayı 300 yıla yakın bir zaman Türklerden esirgeyen bir zihniyetin tortularını 21. yüzyıla girdiğimiz halde henüz temizleyemedik. 18. yüzyılda, Avrupa’da, geometri dergileri birbirleriyle yarış ederken, Osmanlı’nın topçu mühendisleri “Bir üçgenin iç açılarının toplamını” bilmekte zorlanıyorlardı. Bu anlayışın sonucudur ki, bırakınız teknolojik ürünlerin topluma sunulmasını; o devrin gereği olan savaşları da yitirdik... Osmanlı Devleti, 1598 Haçova Meydan Savaşı’ndan sonra, yıkıldığı güne kadar, hiçbir meydan savaşını kazanamadı! Bu gerçekler insana acı veriyor...
Bilim zihniyetine sahip, aklı donanmış insan ‘zor yönetilen’insan olacaktır. Bu insanlar özellikle seçim zamanı politikacılardan, ‘uygulanabilir’projelerin tartışılmasını bekleyecektir. Öyle bireyleri; et döner dağıtılan mitinglerle, evlere sefer yapan erzak konvoylarıyla avlamak asla mümkün değildir. Öyle bireyleri, sadece dinî ve millî sloganlarla etkilemek de çok zordur.
Ne dersiniz; bizi aldatmaya çalışanlara ‘zor’u yaşatalım mı?

Yazarın Diğer Yazıları