Zor zamanda mert dayanır namert kaçar (15 Eylül 2010)

Bu işe akıl sır erecek gibi değil; nasıl bir “bağımsız ülkücülük”tür ki Erdoğan’ın karşısında, “Genç Siviller” ve “liberaller”le yan yana teşekkür kuyruğuna dizilsin, CIA gelininin takdirine mazhar olsun...

Üç-beş mostralık; artık siz de “bülbül” mü dersiniz, “düz ovada avlanmaya mahkum keklik” mi, yoksa benim dediğim gibi, sahip olduklarını iddia ettikleri fikirlerle zikirleri arasındaki “derin” uçuruma sebep “dam üstünde saksağan” mı; türlerinin o üç-beş mostralığı işte, 12 Eylül’e kadar gazete gazete, televizyon televizyon gezdirilip “Evet” diye öttürüldü biliyorsunuz... Biz tam, “bu devrin devşirme sandık anahtarları da bunlarmış” deyip geçecektik ki... Aaa o da ne!..
13 Eylül... 14 Eylül... 15 Eylül...
“Durmak yok, mağluptur bu yolda MHP” - “cover”ını çalmaya devam ediyor yandaş medya! Bir tür “bozuk plak” sendromu da diyebilirsiniz buna!
İyi de, olağan hallerde “sandık gitti, iş bitti” diye, “tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna” demesi gerekirken, AKP iktidarı durduk yere “Çırpınırdı Karadeniz...” çaldırır mı adama? Daha düne kadar ülkücüleri “iç tehdit” sayan bir “yeni güvenlik stratejisi”nin inşasıyla uğraşan bu iktidar değil miydi? “Bıyık”ları bile men edilmedi mi yahu bu ülkenin “koruyuculuğu”ndan? Şimdi birden, bir anda, “demokrasinin geleceği”nin bekçisi yapacak Erdoğan ülkücüleri ha? Hayır, PKK’dan önce, “elim alışsın” deyip, “kafatasçı”, “faşist”, “eli kanlı katil”lere af çıkardı desek, hiç çalınmadı kulağımıza!.. Duyan var mı; Tayyip Erdoğan “ülkücü”lere “yaşam affı”mı bağışladı? AB, neredeyse terörist ilan etmeye yeltendiği “marjinal”lere, “ne olursan ol gel” vizesi için kapı mı araladı?
Neresinden tutarsanız tutun, “kargalar bile güler” böyle bir ittifakın doğallığına!
Güvenlerini sarstılar
Bir de güne sandıktan çıkan “Evet”lere tepki olarak “ülkeyi terk etmeyi” kafasına koymuş bir yazarla mesajlaşarak başlamışım ki... Bir de o yazarın hakaret gibi “Bir ülkenin milliyetçilerine bile güvenilmediği bir ortamda ne yapayım daha!” isyanına muhatap olmuşum ki...
Ben ona “milliyetçi değil onlar omurgasızlar” diye izah etmeye, Türk Milliyetçiliği’nin federasyon payandalığına, otokrasi yardakçılığına filan imkan verecek kadar “sığ” bir duruşla temsil edilemeyeceğini anlatmaya çalıştıkça, bunlar inadına yapar gibi yine, yeni bir yandaş medya manşetinde kırıtıyorlar da hükümsüzleştiriyorlar ya bütün iddialarımı, kimse tutmasın beni, iki çift lafım var bu -yazık ki- güruhlaşmışlara...
A benim “bağımsız(!)” ülkücüm;
Akıl var, fikir var; yağmurlu havada bile senden bir bardak suyu esirgeyen zihniyet, şimdi sana manşetlerini hayrına parsellerler mi sanıyorsun!
12 Eylül’e kadar, MHP’ye “CHP’yle ittifak yapma” diye akıl veren sen; 12 Eylül gecesi önüne fırlatılan bir kuru (artık yaş kısmı da var mı, orasını bir siz, bir pazarlığınıza şahitlik edenler bilir) teşekkürü “devrimci-liberal- genç sivil- BDP’li-BBP’li...” ve nicesinden oluşan garabet bir “yelpaze”yle bölüşmeye mahkum edildiğinde de mi almadın boyunun ölçüsünü?
Madem “iman”ından şüphe duyduklarınaydı tafran, bu ülkenin kadınını, kızını dağa kaldıranların, karının, kızının yaşadığı şehre inişine nasıl bilet kesersin ha? MHP’nin “sol”la ittifakı “kanına dokunduğu” için “evet” diyeceğini ilan eden sen, bir Türk Milliyetçisinin PKK’yla ittifak yapabilmesi için “kansız”laşması gerektiğini bilmiyor musun? Öyleyse neden çekilmedi damarların hâlâ? “Ülkücünün çilesi”ne ortaklıkta buluşamadığın için memnun değildin madem MHP’den, nasıl “ülkücünün cinayeti”ne ortaklık edenlerle kesişti yolun? Senin kadar işkence görmemekle suçladığın MHP’lilerden evla mı öldürdüğü ülkücünün anasına-babasına “senin kadar işkence çektiren”lerin kuyruğuna takılmak!
Bu son bir ayda sana ne yedirdiler, ne içirdiler bilmem ama ille de “ülkücüyüm” diyorsan, “genetiği bozulmuş ülkücü” etmişler seni haberin ola!
Yoksa Washingtonlu Yasemin’le, Mekkeli Serdar senin kaygan zemindeki performansını yürekleri ağızlarına gelerek, neden izlesinler daha?
Bir Türk Milliyetçisi olsun ki; mizanpajı okyanus ötesinde yapılan sayfalara “görsel malzeme” etsin davasını, onurunu, geçmişini, çilesini... Mertse dayanır yahu, namertse kaçar yiğit.. Toplar döverken menzili, düşmana cephane taşımaktansa, siper eder kendini... Ama namertse; ancak namertse sığınır da “güvenlik şeridi”yle çevrelenmiş ekranlara; oradan çamur yağdırır bu ülkenin geleceğinin biricik teminatına!

Başkanlık sistemine hazırlık
İnsanın içine kurt düşürmeyecek gibi değil bu manzara. MHP teşkilatlarını da, tabanını da yakından tanıyan isimlerden birini, İstanbul Milletvekili Atila Kaya’yı aradım ilkin.
“MHP’nin kaleleri düşüyor” diye yeri göğü inletirken, al işte farzı misal kendi baba ocağını; Beşikdüzü’nü dahi ikna edememiş olanların, bir yandan kendi sandıklarına gömülüp, diğer yandan MHP’yi “gömdük” sanırken, aslında cumhuriyetin üzerine toprak atanların, zaaflarına yenilerek düştükleri halleri almıyor bile ağzına. Böyle zor zamanlar da olmasa, böyle “elek”leri de olmasa tarihin, kimin ne olduğu, ne kadarlık olduğu nasıl anlaşılır tesellisinde Kaya... Onun kafasındaki “sıkıntı” başka... Bir çok gazetenin manşetini de süsleyen “Başkanlık sistemi”nden bahsediyor. Erdoğan’ın, referandumun öncesinden başlayarak, Amerikan modeli, iki kutuplu bir seçmen profili oluşturmaya çalıştığına dikkat çekiyor... Ee bu planı da öngöremeyen, “Başkan’ın adamları” filminde rol almak için figüran kahvesinde bekler gibi, tüneyen AKP’nin kapısına... Eğer varsa böyle bir “ülkücü” modeli, “olmaz olsun” havasında!

Psikolojik harekat yürütülüyor
Yandaş medyanın kalemşörlarından biri, “MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır “yüzde 42 oranındaki Hayır oyları, MHP’nin görüşlerine itibar edildiğinin göstergesidir” demez mi, acı acı güldüm...” yazdı dün... İyidir gülmek, ömrü uzatır; ee madem kaynağı da Mehmet Şandır’mış, fırsat bu fırsat arayıverdim MHP Genel Başkan Yardımcısı’nı...
Söze “MHP üzerinde bir psikolojik bir harekat yürütülüyor” diye girmez mi? Alem şu yandaş medya; buna mı, ülkedeki siyasi partilerin bir bir “yeniden dizaynı çabası”na mı, ağlanacak haline mi gülmeli Türk siyasi hayatının?
MHP’nin bir anda “herkesin derdi” olmasıyla, CHP’nin başına gelen “kaset skandalı”na “aşırı duyarlılık hali”ni paralel buluyorum medyadaki! Bu “akıl” vermeleri, “telkin”leri, kargaların kılavuzluk etme girişimlerini... De.. De’si var yine; Niye MHP’nin de “tavanı”nı değil de, “tabanı”nı dizayn etmek istesinler ki?
“Çünkü PKK’nın taleplerini demokrasi içinde siyaset üreterek kabul ettiremeyeceğiniz yegane kitle o” diyor Şandır!
AKP’nin, “MHP’nin açılım politikalarına karşı sergilediği direnişi kırmayı” hedeflediğini anlatıyor: “Biz referandum sürecinde köşeli bir muhalefet yaptık. Bize göre Başbakan’ın 17 Nisan 2010 tarihinde söylediği “Biz bu anayasa değişikliğini Kürt açılımının önünü açmak için yapıyoruz, hukuki altyapısını kurmak için yapıyoruz” sözü bir itiraftı. Bu anayasa değişikliği ve bundan sonra yapılacak anayasa değişiklikleri bölücülüğün siyasallaştırılmasını ve bunun hukuki alt yapısının oluşturulmasını amaçlamaktadır. Bugün, buna karşı çıkan bir tek MHP kaldı. Dolayısıyla referandum sonrasında, bizi içe dönük bir tartışmanın içine çekerek MHP’nin karşı çıkışını ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.”
“Eski ülkücü”lerin şıkır şıkır, güle oynaya bu sürece dahil olduklarını düşününce, “başarılı” da oluyorlar mı acaba?
“Ülkücü taban olduğu gibi MHP’nin içinde durmaktadır” diyor.
-Ya evet diyenler?
Onlarla işimiz yok. Ramiz Ongun, MHP Genel Başkan Adayı olmuştur ama şu anda MHP’de değildir. Referandum ayrı bir şey ama ben seçimde bütün ülkücü tabanın, MHP’nin yanında yer alacağına güveniyorum. Sayın Bahçeli’nin “hodri meydan” demesi de ülkücülere bu güveni duyuyor olmasıyla alakalı...
-Ama kaleler!..
MHP’nin kalelerinin çökmesi söz konusu değil. MHP Osmaniye’de merkez belediyesini aldı, merkezde oyumuz azalmış değil; keza Kastamonu’da aynı şekilde; Gümüşhane merkezde öyle... Aydın da AKP’nin kalesiydi; ne oldu?
Tek sonuç var: Ayrışma
Referandumun kafa patlatılması gereken bir tek sonucu olduğu görüşünde Şandır, o da “keskin ayrışma!” Ülkenin bizzat Başbakan tarafından, “Evetçiler” , “Hayırcılar” ve “Boykotçular” olmak üzere 3’e bölündüğüne işaret ediyor: “Birliğimizi kaybettiğimiz takdirde bu millet sorunların üstesinden nasıl gelecek? Bu milleti ayrıştırıyorlar, cepheleştiriyorlar, çatıştıracaklar. Biz AKP sitelerinden şov yapanlara değil, bunu nasıl toparlayacağımıza bakıyoruz. Bizim için referandumun en önemli sonucu bu olmuştur! Bu anlamda yüzde 42 de önemsenmesi gereken bir sonuçtur. MHP’nin “hayır” için ortaya koyduğu gerekçelerin, toplumun önemli bir kesimi tarafından paylaşıldığının göstergesidir. Biz referandum sürecinde ülkenin bölünmesine karşı önemli bir cephe oluşturduk. Zaten karşımızda yüzde 58’lik bir grup da yok. O grubun büyük kısmı da endişelerimizi paylaşıyor. Ama kafaları karışmış, ama devlet kaynakları kullanılarak oyları satın alınmış, ama medyanın yönlendirmesine maruz kalmış, korkmuş vs...”
Bundan sonraki stratejisi önemli MHP’nin; odağı ne olacak merak ediyorum. MHP’nin en önemli ve tek vazgeçilmez değerinin “Türk Milliyetçiliği” olduğunu vurguluyor Şandır...

Masal bu ya...
Gün boyu onca konuş, onca yazı oku, onca telefona bak, işin özü Alevilere açtığı savaşın cephanesini “bir Alevi siyasetçi”ye taşıttıran “operasyonel kanadı” iktidarın, Türkiye’nin bölünme projesini de “bir milliyetçi kitle”nin ihale etmesini organize etmeye çalışıyor “BOP” ay pardon “BAŞ” mimara! Temiz iş!
Yıllar yıllar önceydi, çok uzaklarda olmayan bir ülkede, yüzleri, adları çok yabancı olmayan “ülkücü ve devrimci” gençler yaşardı... Tek istekleri “bağımsız(!)” olmaktı... Bu memleket için kurşun atmaya da kurşun yemeye de hazırlardı... Yediler netekim... Attılar...
Bedenleri Türk bayrağına sarılırken, Amerikan bayrağının gölgesi düştü korudukları vatan toprağına! Aynı silahın kurşunlarıyla, aynı prangaya bağlandıklarını yıllar sonra anladılar... “Aziz hatıraları”na gözyaşı dökenlerin ceplerinden çıktı “katilleri”nin yevmiyeleri... Ne demeli bilmem ki; Allah Erdoğan’ın “bağımsız(!) ülkücüler”ini tarihin tekerrüründen korusun!


Erdoğan, bir Amerikan projesi olan Başkanlık sistemi için kendisine zaaflarını aşamamış tiplerden karma taban yaratıyor!
Atila Kaya / MHP İstanbul Milletvekili


AKP, bölücülüğü siyasallaştırma niyetini deşifre eden ve buna direnen MHP’ye karşı psikolojik harekat uyguluyor!
Mehmet Şandır / MHP Genel Başkan Yardımcısı


++++++

Avukatları AKP-ABD ittifakı
“Referandumun sonuçlarına rağmen Bahçeli, Kemal Kılıçdardoğlu’ndan daha da sert açıklamalar yapmayı sürdürdü ve ”Türkiye karanlık bir döneme girdi“ dedi. Bu ne büyük bir yalan... Bu ne büyük bir kandırmaca...Bu ne büyük bir aymazlık... O hâlâ özgürlükçü, herkesi kucaklayan bir yapı yerine faşist bir devlet anlayışını savunuyor...”
* Nuh Gönültaş / Bugün

“Hale bakar mısınız: Bir Genel Başkan, Anayasa paketinin bir ”ihanet“ projesi olduğunu öne sürüyor!.. ”Evet“ çıktığı takdirde vatanın bölüneceğini, bu işten PKK’nın istifade edeceğini, yargının, ordunun elden gideceğini ”Sav“lıyor!.. Ülkücü dediğin, bunlardan herhangi birine en ufak bir ihtimal verecek olsa, paketi sandığa gömerdi!..”
* Serdar Arseven / Vakit


Referandumda “evet” oyu kullanan MHP’lilerin MHP yönetimi ile doku uyuşmazlığını gösteren bir başka çok önemli özelliği daha var. Geleneksel milliyetçi-muhafazakâr taban, Kürt sorunu konusunda da MHP içinde en ılımlı kesimi oluşturuyor. MHP’nin referandumda aldığı ağır yenilgi, Kürt politikasının da iflas ettiği anlamına geliyor.
* Mümtaz’er Türköne / Zaman


“MHP’nin birkaç yıldır devam eden taban kayması hızlandı. ... MHP’li deyince, artık aklınıza yoksul ve yağız Yozgat delikanlıları değil, elindeki taşı bir Kürt siyasetçisine atmak üzere sokağa fırlamış tişörtü dar, göbeği açık, saçları oksijen sarısı zengin İzmir kızları gelebilir ama o kızların sayısı, MHP’yi yüzde 10 barajının üstüne taşımaya yetmeyecektir.”
* Yasemin Çongar / Taraf

++++++

MİNİ YORUM
Ağlama duvarı!

Sabah eski bakanlardan Ali İhsan Göğüş aradı, “Sana kızım diyebilir miyim?” dedi. “Vesile olan Atatürk sevgisiyse gurur duyarım” dedim... Sonra bir öğretmen emekli... Sonra biri daha... Sonra bir ev hanımı... Sonra mesajlar... Ağladık durduk anlayacağınız; ama “zafer” gözyaşlarıydı akıttıklarımız... Anladım ki o bir tek taşı atabilmek en önemlisi; ondan sonra dalga dalga yayılır cesaret de, kararlılık da, umut da bu ülkenin insanlarına...

Yazarın Diğer Yazıları