Zırnık işlemez
TRT’den Baykal’a hakarete zemin hazırlayan İbrahim Şahin’le, suçu ve suçluyu öve öve bitiremeyenler dururken, üç kuruş için ter döken vatandaş mı ödeyecek bu işin diyetini.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, TRT’nin Deniz Baykal’a ödeyeceği tazminatı 10 bin TL’den 50 bin TL’ye çıkardı.
“TRT’nin ödeyeceği...” ifadesi sizi yanıltmasın; Baykal’a 50 bin TL ödemeye mahkum edilen biziz aslında, sen, ben, o... Çiftçi, maden işçisi, profesör, doktor, gündelikçi kadın, mühendis, manav, sanayici, berber...; elektrik denen icattan yararlanan herkes. Radyo, televizyon, video, müzik seti gibi bandrollü ürünleri satın alan her bir tüketici.
Bana ne kardeşim ödemiyorum da diyemiyorsunuz, vatani görevde oluyor da, sırtındaki TRT küfesinden kurtulmak da yok öyle “vicdani ret” filan! Hele bir “Vermiyorum kardeşim” deyin bakalım; TRT Gelirleri Kanunu’nda cezası var...
* * *
Kafanız karıştı tabii, “ben niye durup dururken 50 bin TL” ödüyorum diye!..
Eee bu da TRT’nin “izlenmeyen kanal” oluşunun cilvesi işte...
Efendim siz bilmezsiniz; TRT, bundan 1,5 yıl kadar önce ekranını;
Dolandırıcılıktan yargılanan...
Ruhsatsız silah, sahte nüfus cüzdanı, otoya sahte plaka, köy arazisini sahte belgelerle ele geçirip satmak, suç işlemek üzere çete oluşturmak gibi uzun bir suç listesinden, ağır ceza mahkemesinin gediklilerinden olan...
İmam olduğu hayatından ajan olduğu hayatına, gazeteci olduğu hayatından haham olduğu hayatına geçişler yaparak “reenkarnasyon” hadisesini tek boyutta yaşamayı başaran, Tuncay Güney derler adına; bir garip kişiye teslim ederek; saatler boyu hakaret ve iftira yağdırmasına fırsat sundu. Rivayet o ki, bu çamur yağmuru için, ne idüğü belirsiz zata yüklü bir miktarda “ödeme” yapıldı...
Hıh işte, o hakaretlerin hedefindeki isimlerden Deniz Baykal “çamur at izi kalsın olmaz” dedi ve hukuk yoluyla, yapılanın “habercilik” değil “kişisel haklarına saldırı” olduğunu kanıtladı, manevi tazminata hak kazandı.
* * *
Kafanız yine karıştı değil mi?..
Niye hakareti eden, ettiren değil de, devletin kanalında CHP eski Genel Başkanına hakaret edildiğinden haberi dahi olmayan Tokatlı, Mardinli, Aydınlı, Ispartalı, Edirneli, Niğdeli vatandaş ödüyor ki, belki hayatında hiç bir arada görmediği 50 bin TL’yi! Biz de bunu soruyoruz işte!
Madem mahkeme tazminat tutarını belirlerken, “saldırı oluşturan eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını” dikkate alıyormuş!
Hakaret ve iftiranın sahibi Tuncay Güney...
Hakaret ve iftiranın zeminini kullanıma açan, konumu itibariyle İbrahim Şahin. Çamur yağmuruna müdahale etmeyen, ettirmeyen de o...
Bu bir suçsa, suçu övenler başkaları...
“Tarafların kusur oranı” bir kriterse; o 50 bin TL’yi ödemeye mahkum edilen vatandaşın “kusuru” ne bu işte? Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olması mı, faturasını vergisini düzenli olarak ödemesi mi kusur? Yoksa, halktan toplanan paralarla yayın yapan TRT’nin halka ve demokrasiye yönelik bir provokasyona alet oluşu mu?
Biz o gün “Genel Müdür resmen suç işledi” demiştik; nitekim hukuken tescillendi...
O zaman buyursun ödesin suçunun diyetini! Aylardır başında bulunduğu yayın politikasıyla iktidara çalışıyor bir ay da muhalefete çalışsın ne olacak yani!
Hiçbirimiz birkaç yönetim kurulu üyeliği üzerine bir de genel müdürlük maaşı cebe atamıyoruz ay başı geldiğinde...
* * *
Yine de mırın kırın etmeye kalkarsa, “çıkış yolu” da hazırladım kendisine:
Dost dediğin TRT’nin hortumunu cebine dayadığı gün belli olacak değil ya, program başına binlerce TL götüren o arkadaşlar şimdi gösterecekler cevvalliklerini; pamuk eller cebe beyler!
Bu bir nevi vefa borcunuz TRT’ye!
Tuncay Güney’in TRT ekranına çıkmasının ‘habercilik heyecanının ürünü’ olduğunu savunan Taha Akyol, ”TRT resmi bir kanal olup ilgi mi çekecek, yoksa reyting çekici, daha aktif bir yol mu izleyecek?“ diyerek bu rezilliğin devamını teşvik eden Mehmet Altan, siz şöyle önden buyrun lütfen...
Madem ortada bir suç var; suçu ve suçluyu övenlerin de ödemesi gereken bir bedel olmalı değil mi ama!..
+++++
Kırmızı kitaba cart pembe de yakışır
Kırmızı kitap; devlet aygıtının kullanım kılavuzu bi nevi... Hesapta orda ne yazıyorsa, ona göre yönetiyorlarmış.
Ve, şimdi değişiyormuş... Tarikatlar iç tehdit olmaktan çıkarılıyormuş.
İşte şimdi yandı tarikatlar!
Çünkü, güya tarikatlar iç tehditken, memlekette ne kadar Atatürkçü var, alayını içeri tıktılar. Tarikatçı kovalayan Başsavcı sanık, ordu komutanı şüpheli şahıs... Telefonu dinlenen bi tane tarikatçı yok, hâkimler, savcılar yatak odalarında bile mikrofon aratıyor. “Laik atamalar yapmak”la suçlanan eski Adalet Bakanı gözaltına alınıyor, Yargıtay Onursal Başsavcısı sorguya çekiliyor, kız çocuklarını cehaletten kurtarmaya çalışan Türkan Saylan’ın evi basılıyor, kırmızı kitap’ta öyle yazıyor olmalı ki, Nutuk’a “delil” olarak el konuyor. Anayasa Mahkemesi tarafından “laiklik karşıtı fiillerin odağı” ilan edilen parti iktidarken, o parti tarafından atanan Cumhuriyet’in valisi, Mustafa Kemal’in partisi kapatılmalıydı diyor.
El etek öpenler gazeteci-yazar olmuş, yalaka televizyonlarda 24 saat ahkâm kesiyor, Balbay 482 gündür tutuklu, İlhan Ağabey’i gömdük.
Al takke ver külah’a...
Hiç girmeyeyim ihale boyutuna!
İşte bu nedenle, “iç tehdit” unsurlarının değişmesi tarikatlar için son derece tehlikeli bi gelişmedir...
Çünkü, tarikatların cirit atması için en güvenli yer, kırmızı kitap’ın içidir.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++++
Cadı avı değil de nedir
Dünkü Vakit gazetesinin manşet haberi: “Vakit’in ulaştığı bilgilere göre, Birinci Ordu Komutanı Org. Hasan Iğsız başta olmak üzere, emekli Org. Çetin Doğan ile Deniz Kuvvetleri Plan Prensipler Başkanı Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz’in damatlarının Yahudi oldukları tespit edildi. Eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın kızı Bengü’yü evlendirdiği Ercan Caymaz’ın ailesinin kökeninde de Musevilik bulunduğu iddia ediliyor.”
“Deniz Kuvvetleri Plan Prensipler Başkanı Ramazan Cem Gürdeniz’in kızı Ülkem Gürdeniz Suntay, Mesut Can Suntay ile evli... Mesut Can Suntay’ın annesi İvna Suntay ise Hıristiyan Ermeni kökenli.”
Adı geçen kişiler gerçekten Yahudi ve Hıristiyan kökenli midir, bilmiyorum. Aslında haberi verenler de bilmiyor. ’Aile kökeninde Musevilik olduğu iddia ediliyor’ diye bir gazeteye yakışmayacak dedikodu düzeyinde bırakmışlar haberi. Doğru olsa bile, bunun utancı Musevi ve Hıristiyan kökenli damatlara mı düşer, yoksa Museviliği ve Hıristiyanlığı bir suçluluk karinesi sayan zihniyete mi?
Bu, ırkçılık değil de nedir?
Cadı avı değil de nedir?
Almanların 1930’larda, 1940’larda, ABD’nin 1950’lerde yaşadığı...
Anladık, AKP’nin orduyu yıpratma siyaseti var. Ama bu kadar da belden aşağı vurulmaz ki!
Bilmem kimin dedesinin dedesi Musevi veya Hıristiyanmış. İyi de sana ne? O haberi yazan ve basanların aile kökenlerini yeteri kadar araştırsak Türk ve Müslüman dışında ataları çıkmayacağından emin olabilirler mi?
* Türker Alkan / Radikal
+++++
Sıradaki haini açıkladı
Genç Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı silahlı isyan hareketi başlatan Şeyh Said Diyarbakır’da, asıldığı yerde anıldı. Rejim dönüşüyor... Cumhuriyeti kuranlar yerin dibine batırılırken, yıkmaya yeltenenler kahramanlaştırılıyor. Sırada Kubilay’ı katleden Derviş Mehmet ve avanesi var. Onların da yakın bir gelecekte Menemen’de, asıldıkları yerde anılacaklarını söylemek kehanet olmaz... Gidiş oraya...
* Melih Aşık / Milliyet
+++++
Cukkacı liberaller mağruru savunsun
O gün Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım ve Ulusal Kanal İstihbarat Şefi Ufuk Akkaya, 9 Kasım 2009 tarihinden bu yana, ilk kez 8 ay sonra hâkim karşısına çıkacaktı. (...) Silivri’deki sohbet sırasında davayı izlemeye gelenlerden, İP’li olduğunu zannettiğim bir hanımefendi içten ve sevgi dolu bir tavırla son bir yıldır beni beğenerek okuduğunu söyledi. O söylemedi ama yıllardır yazan bir gazeteci için bu cümle “Eskiden seni beğenmiyordum!” anlamını da taşıyordu.(...) Düşündüm; acaba ben herkes için “hukukun üstünlüğü” nü savunduğumu anlatmakta çok mu zorlanıyordum? Benim de taraf olup Araf’tan sıyrılarak, “Şimdi sıra bizde, kana kan!” diye bağırmam mı lazımdı?
Paftalamayı en çok aydınların sevdiği bu ülkede zamanında bazılarınca “şeriatçı”, “gerici”, “Karen Fogg çocuğu” olarak sıfatlandıktan sonra şimdi de bazılarınca “çakma liberal”, “Ergenekoncu”, “askerci” olarak sıfatlanmaya karşı tepkim ne olmalıydı?
“Millet taraf olanları seviyor, Araf’takiler onu fazla ilgilendirmiyor, o halde ben de bir taraf seçeyim!” mi demeliydim?
Eğer taraf olmak karşı taraftan intikam almak ise ben taraf değilim.
(...) Dava’da büyük açıklar görüyorum. Bazıları için tutukluluğun bizzat cezaya dönüştüğünü görüyorum.
Elimde değil, hiç mağrurun yanında olamıyor, hep mağdurun safında yer alıyorum! Ama olsun varsın;
ister kalpten, ister cepten; etrafta mağruru savunan bir sürü “liberal” var!
* Cüneyt Ülsever / Hürriyet
+++++
“Hiç olmazsa şehit haberlerinde kullanılmak üzere Abdullah Gül’ün gülmeyen bir fotoğrafı aranmaktadır!”
* Ahmet Önen (Vaziyet-Cumhuriyet)
+++++
Seyyah oldum şu âlemi gezerim
Sen misin Mustafa Karaalioğlu’nun sözünün üstüne söz söyleyen... O İmralı’daki canavarla görüşülebileceğini ima ederken çıkıp da “Aklınızı peynir ekmekle mi yediniz” demeye getiren...
Hem de Genel Yayın Yönetmeni olduğu gazetede... Adamı böyle kendi sayfasına alır, kendi köşesinin dibine yerleştirir, mizanpajıyla ezerler işte Şamil Tayyar... Dost acı söyler, bir gün arka sayfalarda, bir gün gözü manşetlerdeki okuyucunun ancak mercekle bulabileceği sütun diplerinde; senin Star’daki akıbetin belli oldu... Kul Himmet’in dörtlüğü de ‘tayyaresine binmiş de gidiyor efem’ hallerine pek uydu:
“Seyyah oldum şu âlemi gezerim Bir dost bulamadım gün akşam oldu Kendi efkârımca okur yazarım Bir dost bulamadım gün akşam oldu!”
+++++
Açılımın içi boşmuş
Kim mi söyledi?
Başbakan..
Dün partisinin grup toplantısında muhalefete çatarken söyledi..
Ağzından kaçırmadı; üstüne basa basa söyledi..
Kızarak söyledi..
Aynen şöyle dedi:
“Eğer Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’ne -şu ismin güzelliğine bak- Milli Birlik ve Kardeşlik... Buna karşı çıkılır mı? Milli Birlik diyoruz yahu buna hayır denir mi? ’Ben milli birlik istemiyorum’ çık bir de bunu söyle. ’Ben kardeşlik istemiyorum’ çık bir de bunu söyle. Eğer buna karşı değilsen içini nasıl dolduracağız gel bunu söyle.”
Sözünün özü şu..
Milli birlik projesine karşıysan açıkla, değilsen içini doldur!..
Demek ki açılım denilen koca paketin içi boş..
* Mehmet Tezkan / Milliyet
+++++
Çömelme paniği
Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın gittiği Gediktepe’ye gitme kararı aldı ya, yandaş yazarlarda bir telaştır başladı. Hepsi bir ağızdan yaylım ateşi başlattı.
Telaşın nedeni şu: CHP seçimler yaklaştığında aynı siperde(!) ayaktaki Kılıçdaroğlu ile çömelmiş Erdoğan’ın fotoğraflarını afiş yaptırabilir.
Ne yapacaktı yani Kılıçdaroğlu? Eğer ordu hükümet el ele verip, aslında bir mahzuru olmayan, ama görüldüğünde rahatsızlık yaratan bir fotoğrafı “kahramanlık” belgesi gibi kamuoyuna sunarsa olacağı budur.
* Can Ataklı / Vatan
+++++
MİNİ YORUM
THY’nin gurur tablosu
Üç kadın gazetecinin adının karıştığı “Tanzanya’da taciz” rezaleti de dahil olmak üzere topyekün bir skandal olan “hanut gezisi”yle, imajını Fehmi Koru’lu, Ahmet Kekeç’li, Rasim Ozan Kütahyalı’lı, “nasıl olsa üç gün bedava yedirir, içirir, adımı cilalattırırım” listesine emanet eden THY, yatsın kalksın, paçayı tacizle kurtardığına dua etsin bence!..