Zengin ama mutsuz Türkiye
Türk basınında pek göremedim dünyanın mutlu ulusları arasında bizim adımızı. Tayyip Bey mutlu mutlu açılışlar yaparken kısa adı OECD olan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü 36 ülkede yaptırdığı “Daha iyi yaşam endeksi” araştırmasında Türkiye, sonuncu sırada yer aldı.
Aslında Türkiye’ye dışarıdan bakan kimseyi şaşırtmadı bu sonuç. Çalışan kişiler, çalışanlara ödenen ücretler, eğitimden yaşam spamına kadar her şey, OECD ortalamalarının altında. Ama tamamen iktidarın kontrolü altına alınmış bağımlı basın yüzünden gaza gelmiş olan halk henüz grogi durumda olduğundan işin farkında değil. Hoş farkında olsanız da sesinizi çıkarmamanız için, biber gazı ve polis copumuz var. Bu yüzden gerçekleri bilmemeniz normal. Kötü olan, bu acı gerçekleri bilmek istememeniz.
Her şeyi bıraktım, televizyonlarda bilgi yarışmalarını izliyorum. Bunlardan birinde sunucu, bir simit ile peynire 1.5 lira ödediğini. Simidin parasının peynirden bir lira fazla olduğuna işaret ederek peynirin fiyatını soruyor. Basit bir ilkokul beşinci sınıf sorusu. Hani biz dünyadaki öteki milletlerden daha akıllıyız ya. İnanın aralarında muhasebecilerin de bulunduğu 20’den fazla kişi, bu basit matematik sorusuna doğru yanıt veremedi. Varın siz karar verin sonuca.
Ben burada toplumun cahilleşmesini yazdıkça, aranızdan bana kızanlar olduğunu biliyorum. Ancak kabul edin, toplumumuz kara cahilliğe doğru hızla kayıyor. Cahil toplumlar da doğal olarak, uygar ve iyi eğitilmiş yöneticiler istemez. Zira uygar ve iyi eğitimli liderler, toplumu, ilerletmek için zorlarlar.
Ama toplumun elinden, kalan tüm özgürlüklerde tek tek alınmaya başlayınca bu sisteme yalakalık eden entel ve dantel takımı da söylenmeye başladı. Kimisi şarabı için, kimisi ne seyredeceğine karışılmasından rahatsız. Adı, faslı, ne olursa olsun iş başındaki iktidar, bireylerin özgürlüklerini tek tek elinden alıyor.
Gelelim güncel dış politika konularına. Tayyip Bey’in ABD’ye sürüler halinde götürdüğü iş adamları açıklamış, tek iş bile bağlayamadıklarını. Hani serbest ticaret anlaşması masalı vardı ya boyalı basının bağırarak ilan ettiği, o da fiyasko. Bunlar arasında en önemlisi Bülent Arınç’ın Hocaefendi ziyareti, O iş de onun anlattığı gibi güzel ve mutlu bir sonla bitmemiş. Zaten Erdoğan hükümetinin, tarikatçı odaklara karşı yaptığı baskınlar da, bizim aldığımız istihbaratı doğruluyor.
AKP iktidarı, iniş hızlandıkça daha göreceksiniz neler neler yapacak. Ve sizler her konan yasak ve sınırlama ile en baştaki sınırlamalara itiraz etmemenin acı ve sıkıntısını yaşayacaksınız. Nasıl seyrettiğiniz dizilerde bitiş tarihlerine işaret eden bazı kilit kelimeler varsa, hükümetin de gidiş tarihi belli oldu.
Erdoğan hükümetinin iktidardan iniş tarihini, artık kendileri de kabullenmişler gibi. Yoksa kendine güvenen bir iktidar, bir sene daha fazla iktidarda kalma yerine milleti bir yıl önce seçime niye götürsün? Belli ki tünelin ucundaki ışığın, tünel çıkışı değil, üzerlerine gelen trenin ışıkları olduğunu fark ettiler.
Suriye rezilliğine gelince. Bizim içinde olmamamız gereken bir kavgada sanki Esad’ın iktidarının Erdoğan’ınkinden daha uzun olacağına benzer sinyaller var. ABD kendi direniş güçlerini Ürdün’de eğitip Suriye’ye yolluyor. Zaten bu direniş grubunun Tayyip Erdoğan güçleriyle anlaşamadıkları da açık. Suriye muhalif güçleri son İstanbul toplantısında da bir anlaşma sağlayamadan dağıldılar. Bu grup yani Türkiye tarafından desteklenen El Kaide ve El Nusracılar, ABD ve Rusya ile AB ülkeleri tarafından desteklenen Uluslararası Suriye Konferansı’na da karşı olduklarını açıkladı.
Ekonomi derseniz dolar aldı başını gidiyor. Dolar artınca benzin ve her şeye zam gelecek. Bu arada AKP’li belediyeler milyar dolarlarla borçlanmaya da devam ediyorlar. Kim ödeyecek bu borçları, “Haftalık Meclis konuşmalarında amigoluk yapan, Türkiye seninle gurur duyuyor” diye bağıran züğürt takımı. Artık satılacak milli hazineler de kalmadı. Bakalım bu borç krizinde ne kadar gurur duyulacak hep birlikte göreceğiz.