Zehirle panzehir aynı elden
Mardin’de barış söylemleriyle cihat fetvasını ortadan kaldırmaya soyunan İngiltere, gençlerini post modern
haçlı ordusunun askerleri olarak şartlandırıp, İslam simgelerini düşman motifler olarak bilincine kazımaktadır!
Londra merkezli Küresel Yenilik ve Rehberlik Merkezi ( GCRG ) ile Canpous Consulting adlı düşünce kuruluşunun düzenlediği Mardin: Barış Yurdu ( Mardin: The Abode of Peace ) konferansı Artuklu Üniversitesi’nin ev sahipliğinde 27-28 Mart 2010’tarihinde gerçekleştirildi. Artuklu Üniversitesi’nin program ilanında; “GCRG’nin küresel konuları ve sınamaları ele almayı hedefleyen Küresel bir İslami düşünce kuruluşu” olduğu, “Canpous Danışmanlık’ın ise, çağdaş bağlamda inançla ilgili konuların açıklığa kavuşturulmasının yanı sıra Müslümanların daha geniş bir toplumla ilişki içinde olmasını ve bu toplumun ayrılmaz bir paydaşı haline gelmesini engelleyen kritik konuların tartışılıp konuşulması için ilgili uzmanları bir araya getiren forumlar düzenlediği açıklanıyor.
Her iki kuruluşun da İngiliz kaynaklı olduğunu bir kez daha hatırlatalım. Bu türden düşünce kuruluşları İngiltere’nin İslam dünyasına yönelik politikalarında özel bir öneme sahiptir. Güneş batmayan imparatorluktan miras sömürge diplomasisin küresel emperyalizm döneminde yeni adlar, yeni sembollerle sürdürülmesinde Londra’nın elinin altındaki İslami kuruluşlar önemli sorumluluklar üstlenir. Canopus Consilting Direktörü Aftab Ahmed Malik’in konferans öncesinde ”cihat“ kavramının yeniden yorumlanması gerektiğini vurgulayıp, gazetecilerin, ”Toplantıyı İngiltere mi ısmarladı “sorusuna karşılık” Dini bir toplantı değil ama dini bir belge üzerinde çalışıyoruz“ cevabı olayı yeterince açıklamaktadır!
İki günlük konferansa Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Bosna, Moritanya ile diğer İslam ülkeleri temsilcilerinin yanında Süryani Metropoliti Saliba Özmen ile Kırklar Kilisesi Baş Papazı Gabriel Akyüz’ün katılımı insana ister istemez rötuşun Dinler Arası Diyalog ekseninde olacağını düşündürüyor.
İslam’ı Müslüman halkların milli kimliği ve direnç ruhu olmaktan çıkarıp küresel emperyalizmin çıkarlarıyla uyumlu hale getirmeye yönelik İngiliz projelerinin gelecekte de sürdürüleceği anlaşılıyor. Öte yandan Mardin konferansı çerçevesinde başlayan tartışmaların bir müddet daha devam edeceği anlaşılıyor. Mardin’de gerçekleştirilen konferansın İngilizce afişinin altında çektirilen toplu hatıra fotoğrafı ve bildiri metinleriyle ülkelerine dönen rötuşçuları gelecekte yeniden bir araya getirecek fetva kuşkusuz yine Londra tarafından verilecektir!
Barış kenti Mardin’den Britanya Kuzey Yorkshire’de bulunan Catterick Askeri Üssüne uzanalım. Birleşik Krallığın İslam dünyasına yönelik oryantal vitrinini geçip İngilizlere özgülenmiş vitrinine bakalım. 10 Nisan 2010 tarihli bazı gazetelerde Catterik üssünde Afganistan’a gönderilecek askerlerin atış eğitiminin yeşil kubbeli cami resimli hedef tahtalarına yapıldığı haberleri yayınlandı. İngiliz askerleri acemi eğitimlerini camiye sıktıkları kurşunlarla tamamlarken bilinçaltlarına da İslam’a ait simgeler düşman olarak yerleştirilmiş oluyor. İngiliz gençlerinin hasım İslam algısı kuşkusuz askerlik dönemleriyle sınırlı kalmayacak, yaşam boyu sürecek bir davranış ölçütüne, ötekileştirmeye dönüşecektir.
Mardin’de barış söylemleriyle İslam bilgininin cihat fetvasını ortadan kaldırmaya soyunan İngiltere, verdiği teorik ve pratik eğitimle gençlerini post modern haçlı ordusunun askerleri olarak şartlandırıp, İslam simgelerini düşman motifler olarak bilincine kazımaktadır!
İngiltere’nin emperyal çıkarlarının belirlediği Londra fetvalarının Barış Kenti Mardin’de başka, Savaş Kenti Kuzey Yorkshire’de daha başka anlamlar taşıdığı anlaşılıyor. Britanya eczanelerinde zehrin kime, panzehirin kime verileceğine ilişkin şifrelerin herkese aynı açıklıkla anlatılmadığı bir kez daha açığa çıkıveriyor!
Av. Hüseyin Özbek /
İstanbul Barosu Genel Sekreteri
***
Kör ölür badem gözlü olur
Samsun’daki yumruk hadisesi hoş bir şey mi? diye sorduğunuzda sağ duyu sahiplerinin hemen hemen hepsinden hayır cevabı alırsınız. Haberi televizyondan izlediğimde ”Eyvah dedim. Şimdi Ahmet Türk’ün geçmişte yaptıkları tamamen unutulur ve ne akil adam olduğunun övgüleri dizilmeye başlar“ Nitekim aynen dediğim gibi oldu. Bir haftadan beri her türlü medyada Türk’ün ne kadar uyumlu bir lider olduğu, barışsever ve demokratlıkta üstüne adam tanınmadığı, demokrat açılım süreci dedikleri hilkat garibesinin devamında Türk gibilere ihtiyaç olduğu vs.vs.
Ben de geçmişe şöyle bir baktım. Yasaklı Türk hangi partinin genel başkanı idi?
DTP’nin.
Peki bu parti neden kapatıldı?
Bölücü eylemlerin odağı olduğu için.
Bu partinin genel başkanı dahil hiçbir üyesinin PKK’yi terör örgütü,elemanlarını terörist olarak nitelediğini gördünüz mü? Hatta bu konu Ahmet Türk’e sorulduğunda ”PKK bizim varlık sebebimizdir.Siz hiç varlık sebebinizi inkar eder misiniz. PKK de biz de aynı tabandan besleniyoruz.“ Demedi mi?
TBMM çatısı altında,grup toplantısında Türkiye’yi en az Habur görüntüleri kadar geren Kürtçe konuşmayı uzaylılar gelip yapmadı. Kürt açılımı başladığında ”Açılımın muhatabı İmralı’dadır“ cümlesini sürekli olarak gündeme herhalde ben getirmedim.
Av. Selahattin Sekban / Trabzon
***
Yiyene demokrasi...
Bir partinin Genel Başkanı’na bir yumruk. Yumruğu atan çocuk ”zalim“, yumruğu yiyen aşiret ağası ”mazlum“!
Dağda, köyde kurşun atan PKK’lı ”zavallı“, kurşunu yiyen asker-polis ”gaddar“! PKK’lının gözü yaşlı anasına ”yazık“; şehit ve gazi analarına ”müstehak“!
Bir terörist öldürülünce tüm BDP’liler için ölü artık ”şehit“ olur; asker şehit olunca bizimkilere göre ”kelle“.
Terör örgütüyle savaşmak ”ırkçı ordu müdahalesi“; teröristlerin çocuk yaşlı katletmesi ”demokrasi“. Apo’nun talimatlarıyla BDP’nin kurulduğunu basın yoluyla ilan eden adama yumruk atmak ”faşizanlık“; sokakta araba, otobüs ve Serap’ları yakmak ”kahramanlık“. Yumruğu atan genç pişman olur ve tutuklanır ardından denetimli serbest kalır; dağdan Habur’dan inen teröristler ”pişman“ olmaz ve mahkeme ayağına gelir, derhal özgür kalır.
Samsun’da polis şehit etmek ”adi suç“, dağda terörist öldürmek ”insan hakkı“ konusu. Sarı-kırmızı-yeşil çaput açmak ”demokrasinin gereği“, Türk bayrağı açmak ”kışkırtıcılık“. Adamın biri vatandaşa ”terbiyesiz“ der, ötekisi ”devlet aklına ha...“ der küfreder, medeni olur; ”kahrolsun PKK“, ”BDP defol“ diyen çağdışı.
Apo posteri açana ”dokunulmaz“, Atatürk posteri açan ”içeri alınır“. ”Darbeci Kenan Evrenler“ gezer dolaşır, ”nü“ tablolar yapar; ”darbe yapacakları iddia edilenler“ tutuklu yargılanır. Yargı günü gelince ”siyasal karar verir“, günü gelince de ”bağımsız yargıya karışılmaz“.
Türkiye’den manzarlar, tarihe geçmiş sözler. Başka söze gerek bırakmıyor. Bu ülkede demokrasi var, hukuk var, eşitlik var ya! Yersen..! Tevfik Bir
***
Gazilere bedelli hizmet etsinler
Bedelli askerliği dörtgözle bekleyenlerin büyük heyecan yaşadığını duyar olduk. Benim önerim şu, vatan borcu namus borcudur derler. Evet, bedelli askerlik çıksın. Bu beyefendiler o kısa bedelli askerlik hizmetlerini yapmak için gazilerin rehabilite ve tedavi gördükleri merkezlerde onların hizmetlerine verilsinler. Seyfi Sulu
***
Düşmanlığın böylesi
Milletçe çok hassas bir dönemden
geçtiğimiz şu günlerde, yaşadığım bir olay beni çok üzdü ve aynı zamanda
oldukça da sinirlendirdi.
Önceki gün emekli maaşımı çekmek üzere bankaya gittim.
Bankadan çektiğim paraları sayarken, paralardan birisinin üzerindeki Atatürk
resminin bariz bir şekilde karalanmış
olduğunu gördüm.
Atatürk gibi yüce bir insan olmasaydı; ülke olarak özgür bir şekilde yaşama
hakkına sahip olmayıp, kimbilir hangi
milletin esiri olacaktık.
Buna rağmen, Türkiye’de yaşayan ve Türk vatandaşı olan herhangi bir insanın bu şekilde davranmış olmasını düpedüz hainlik olarak görüyorum.
Üstelik, bu şekilde bir davranışın şu günlerde yaşanmış olması da; bu
insanların nerden ve neden cesaret
aldıklarını da ortaya koyar gibi.
Metin Önen
***
Küller Avrupa’yı alt üst etmiş; hayret biz yıllardır yutuyoruz bir şey olmuyor!
Yakup Yavuzer
***
SORU CEVAP
Anayasa değişirse;
ülkenin önü açılacakmış. Ne dersin?
Ülkenin, önü arkası açılırsa memleket kevgire döner.
Turan Kırılmazoğlu / İstanbul
***
KKTC Cumhurbaşkanlığına Derviş Eroğlu’nun
seçilmesine mini yorum:
Sabreden Derviş
muradına erermiş !...
Ali Öztürk / Ordu Olay Gazetesi
***
Mehmet Ali Talat gitti, sıra Tayyip Erdoğan’da
Kıbrıs’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri Kıbrıs’ın geleceği kadar Türkiye için de önemliydi. Mehmet Ali TALAT, ABD, AB ve AKP’nin desteği ile kazanmıştı. Zira bu üçlü Türkiye üzerindeki her türlü hesabı birlikte yapmışlardır. Bu üçlünün üzerinde anlaştıkları konulardan birisi de, Kıbrıs’ta Denktaş’ın işbaşından uzaklaştırılmasıydı.
AKP iktidarı Denktaş’ı sıkıştırma ve yıpratma planını devreye soktu. Sık sık ”çözümsüzlük çözüm değildir“ diyerek Denktaş’ı eleştiriyordu. 2005 yılında yapılan seçimlerde Turuncu Devrimlerde uygulanan yöntemler Kıbrıs’ta da sahneye kondu. ABD ve Avrupa’dan uçakların biri indi biri kalktı. Sonunda muratlarına erdiler Mehmet Ali TALAT’ı Cumhurbaşkanı yaptılar.
Yaşanan süreçte görüldü ki kazın ayağı öyle değilmiş. ABD ve Avrupa’nın Kıbrıs’ta çözümden kastettikleri Kıbrıs’ı Rumlara terk etmekmiş.
Elbette ki bu taleplerin yerine getirilmesi mümkün değildi. Çünkü Kıbrıs; Telekom, Tüpraş, Tekel değildi.
Pazar günü Kıbrıs’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri kırılma noktasıydı. Kıbrıs Türkü, ABD’nin, AB’nin ve AKP’nin yaldızlı paketlerinin içinde Türklüğü yok etmek için hazırlanmış bomba olduğunu anladı.
Gelelim Kıbrıs seçimlerinin Türkiye acısından önemine.2002 yılından beri toplum üzerinde şöyle bir psikolojik baskı oluşturulmuştu. ”AKP’yi ABD ve AB destekliyor. Bu nedenle bunlar seçim kaybetmezler. ABD ne derse o olur “
Hatta Başbakan’ın son ABD gezisinden sonra bile bu taktiği uyguluyor, ”Başbakan, Obama’yla anlaştı. İran ve Ermenistan konusunda taviz verdi, seçimleri garantiledi“ dedikodusunu fısıltıyla yayıyorlar.
İşte Kıbrıs seçimleri bu taktiği bozmuştur.
ABD ve AB desteği ile seçim kazanma tılsımı bozulmuştur. Kıbrıs seçimlerinde Talat’ın yenilgisi, Tayyip Erdoğan’ın da gidici olduğunun kesin işaretidir. Varsın AKP Anayasa oyunlarıyla kafa karıştırarak seçim kazanmanın yollarını arasın. Varsın Erdoğan, Başkanlık sistemine geçerek Başkan olma hayalleri kursun, beyhude. Özal için de ”Başkanlık planları yapıyor“ diye başlıklar atılırdı. Sonuç ne oldu? Determinizm kuralını bize şöyle öğretmişlerdi ”aynı şartlar altında, aynı olaylar, aynı sonuçları verir..“ Settar Kaya
***
Darılmaca yok (!)
Kader bu kardeşim.
Kızma, küsme, darılma.
Bul parayı, ol bedelli.
Bulamamışsan parayı, suç bizim mi kardeşim! Çekersin kurayı. Ver elini Şemdinli, Şırnak. Etraf toz toprak. Karşında silahlı bir yığın alçak.
Var mı paran, bastır dolarları, 21 gün sonra bay bay bando eşliğinde doğru evine.
Esasında onlara da haksızlık yapılıyor.
Adam 21 günde ne öğrenecek? Nizamiye gelsin, imzasını atsın çeksin evine gitsin. Bu eziyet niye?l Kadir Barut / İskenderun
MİNİ YORUM
Çocuk mu kandırıyorsunuz(!)
23 Nisan’ın büyük bölümünü yolda radyo dinleyerek geçirdim. Özellikle sabah saatlerinde birçok kanal adet olduğu üzere çocuklarla konuştu canlı yayında. Ve hemen her çocuk “Atatürk’e teşekkür” ederek başladı konuşmasına; kendilerine bağımsız bir devlet bıraktığı için. Sunucuların “Bugün çocuk bayramı annen-baban sana ne aldı” türünden sorularına en güzel cevap “çocuklar”dan geldi anlayacağınız: Çocuk mu kandırıyorsunuz bugün aynı zamanda ulusal egemenlik bayramı(!)