Yusufiyeli Cengiz’in ayrılığı...
Yine sınıfta kaldı arslan sosyal demokratlar.. Asgari müştereklerde buluştuğumuzu sandığımız “solun milli kanadı” da karnelerindeki son kırıklar ve duyarsızlıklarıyla “doku uyuşmazlığı” nın göstergesini sergilediler. Lafa gelince “insan hakları-demokrasi,bireyin yaşam özgürlüğü” nutuklarıyla entel-dantel pozların başrol oyuncusu olan sosyalist yoldaşların bilmem aynaya bakmaya yüzleri var mı? Hiç birinin sendikalı bile olmadığı halde işçi sınıfı hakkında maval okuyan nesli tükenmiş komünistler, kertenkele bile kuyruğunu üç-beş zamanda yenilerken sizdeki kuyruk acısı hâlâ bitmemiş.. İslam fıkıhından dem vurup, sahabeden yalan yanlış menkıbeler türeten sözde İslamcı, icraatta dinden geçinen tüccarların içi kızıl, dışı yeşil olanlarını unutmadık. Dinlerarası diyalog kandırmacasıyla Papa’nın değirmenine su taşıyanların samimiyetine zaten inanmamıştık. Peygamberin ordusuna kumpas kuranların maskesi düşmek üzere.. CIA-MOSSAD iş birliğinde madalya sahiplerinin cilası da dökülüyor. Dost-modern, helal ve haram darbelerin ilişkilerine söylenecek sözümüz çok.. Ama “meslek ahlak ve ilkeleri” nden dem vuran cemiyetler de karanlığa gömülüyor. Ne renkli kartlarına ne de üyeliklerine tenezzül etmediğimiz halde vergilerimiz, kesintilerimizden nemalanan sözde meslek kuruluşları Cengiz Akyıldız’ın kanının hesabından sorumlu tutulacak.
Terör örgütü PKK’nın, DHKP-C ve diğer kanlı örgütlerin aylık dergilerinin militanlarını “gazeteci” kimliğine büründürüp, milliyetçi ülkücüleri görmezden gelenlere çanak tutanlar, bilmem hangi bahanenin arkasına sığınacaklar. Yıllar önce Evrensel Gazetesi’nin kadrolu değil “fahri muhabiri Metin Göktepe”nin polis dayağı ile öldürülmesine karşı bu camia her şeyden önce “insan” diyerek tavır almıştı. Biz değerli ağabeyim Emin Çölaşan’ın “Önce İnsanım Sonra Gazeteci” kitabına adını verdiği gibi insan unsurunu “eşref-i mahlukat” yani yaratılanların en şereflisi, en değerlisi olarak gördüğümüz için Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu gibi gazetecilerin katledilmesinden duyduğumuz acıyı dile getirip bu saldırılara karşı çıktık. Ama 80 öncesinde İsmail Gerçeksöz, İsmail Hakkı Darendelioğlu, Kemal Fedai Coşkuner’in terör örgütlerince şehit edilmelerine sessiz kaldıkları gibi onları anmaya bile tenezzül buyurmayanlara sitemin dışında “ayrımcılık” yapmadık, ama yeeeeteeeer!
İstanbul-Esenyurt’ta kalbinin tam ortasından vurulan etnisite mensubu biri olsa, ayağa kalkıp yollara düşeceklere de bir çift sözümüz olmalı. Fatih Portakal açık yüreklilikle haykırdı: “Hrant Dink ölünce ‘Hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeni’ sloganı atanlar Ortadoğu Gazetesi Muhabiri, MHP İstanbul İl Başkanlığı Basın Danışmanı olan Cengiz Akyıldız resmen PKK’lılarca katledilince niçin kimse Cengiz olmaz... Niçin Kimse Türk olmaz!”
Olmaz!..
Çünkü o tabutun içinde bir artist yoktur.. Cami avlusunda televole kameraları bulunmaz.. Cengiz’in katli AKP hükümetince “adli vaka”nın ötesine gitmediğinden “akil sınıf” , emirlerin dışında hareket etmediği gibi o safların arasında yer bulamaz! Siyasi protokolün yüzü yoktur musalla taşı önünde durmaya.. 80 öncesini ve sonrasını yaşayan bizim “Yitik kuşak” tandı “Yusufiyeli Cengiz” . Onunla helalleşmeye gidemedim. Nevşehir ve Kırıkkale’ye aylar öncesinden verilmiş sözüm vardı. Vekaletim “Yörük Ali ve Dervişoğlu” ndaydı. Selcan Taşçı’nın “Son Şehidin Sahnesi” başlıklı yazısını yutkunarak okurken: “Soluk bir resme mahzun bir tebessümün ardında aşklarını saklayan, susturan adamı.. Ben oynuyorum bugün.. Sahnedeyim..” dizeleri uçuştu yüreğimde.. Yusufiyeli Cengiz gerçek sahnede.. Siz bu satırları okurken ben de Mamak’ta “Kumpasa uğrayan Yusufiyeliler”in yanında olacağım.
Ayrılığı sofradan sonra cenazede, taziyede sergileyenleri Allah affetsin.. Cengiz’i Rab’bim, peygamberimize, şehitlerimize komşu eylesin.. Anma günlerinin vefasızlarına da sözümüz var ammaa dişimizi sıkıyoruz...