Yürek Sızlatan Mesajlar...
Resmi tatiller neyse de kutsalliyetlerimizin bile tatile dönüştüğüne dair yakınmalarımı değerli okurlarımızla paylaşmıştım. Ramazan ve Kurban Bayramlarının yakınlarımızla buluşmaya vesile olması bile gerilerde kalıyor. Üç-beş günlük bu boşluğu yılbaşı tatili yerine koyup soluğu Akdeniz-Ege sahillerinde alanların sayısı giderek artıyor. Amca-dayı-hala-teyze ziyaretleri neredeyse unutulmaya yüz tutarken sosyetede anne-babayı bile telefonla arayıp, mesajla önemli günleri geçiştirenler ciddi bir topluluk haline gelmeye başladı.
Bizim toplumumuzda düğün ve cenazenin önemini kimse inkar edemezken şimdilerde düğün tebrikleri, cenaze taziyeleri bile sanal ortama taşındı. Hastahane, hasta ziyaretleri “hijyen” kılıfı ile neredeyse yasaklanırken, çiçek-kolonya vs hediyelerimiz aynı gerekçe ile ortadan kaldırılmak üzere.
Sevgili Kızımın “naftalın kokuyorsun” itiraflarına, Canım Oğlumun “bu yeni çıktı sen anlamazsın” höykürüşüne rağmen teknolojiden işimiz icabı uzak sayılmayız. Eski alışkanlık, zaman-mekan darlığı yüzünden bilgisayar klavyesi yerine bazı zamanlar elle yazmaya devam edişimden gazetemizin yazı işlerindeki dostlarımızda şikayetçi... İnternet adresime, cep telefonuma mesaj yollayanlara cevap veremeyişimden okuyucularımızla beraber en yakın arkadaşlarımız sitem ediyorlar. Ama ben sanal aleme direnmeye inatla devam ediyorum. Sayıları her geçen gün azalan mektuplardan aldığım keyifi anlatabilmem imkansız. Tebrik kartı gönderenleri başımın tacı yapmak istiyorum. O değerli vakitlerini ayırıp, güzel elleriyle inci gibi yazıları gönderenlerin parmak izlerini, seslerini, nefeslerini hissediyorum beyaz zemindeki mürekkepte. Hani “söz uçar yazı baki kalır” özdeyişinde olduğu gibi belgegeçer kağıdını kargacık burgacık ta olsa yazılan duygu ve düşüncelerin altındaki narin imzaları göğsümün içine sokmak istiyorum.
Bazılarına göre eskiyen bizler için mektup yarin oyalı mendili gibi bir şey... Her dafasında cümle ev halkı ile tartıştığım arşivimin arasında yıllar önce gönderilmiş çok özel okuyucu mektupları, başta merhum Başbuğ olmak üzere devlet adamı ve yöneticilerin bayram tebriklerini muhafaza etmeyi kutsal emanetlerin koruyucusu gibi saklıyorum. Bu arada teknolojiye ayak uydurmakta güçlük çektiğimi ifade etmiştim. Zorunluluk yüzünden taşıdığım cep telefonum bile neredeyse beş yıllık mesaj hafızası ancak 250 kapasiteli. Dolayısıyla özel-önemli günlerde yağmur gibi yağan binlerce mesajı muhafaza edebilmem imkansız. Bu yüzden günlük gelişmelere yer açmak için içim sızlayarak silmek zorunda kalıyorum. Aralarında hayran kaldığım çok özellerini bir ara ellerimle kağıda yazıp arşive kaldırmaya da takatim kalmadı. Nereden bulup o güzelim kelimeleri ard ardına yazıp ta gönderirler bir türlü anlayamadığım canım mesajlara kıyıp sil tuşuna basarken inanın yüreğim acıyor. Her defasında onbinlerce mesaj alma kabiliyeti olan yeni bir cep telefonu edinme arzum tamamen duygusal (!) sebepler yüzünden erteleniyor. Çok önce aldığım prensip kararı yüzünden cevap veremediğim için içimin içimi yediğini itiraf etmek zorunda kaldığım canım mesajlar bu bayramda beni yüreğimin tam orta yerinden yaraladı.
Eşime, yakın dostlarıma söz konusu mesajlar hakkında sorular yönettiğimde benim delilerimin hiçte az olmadığını tesbit ettim. Hele şu Kadir Gecesi ve bayramda gelen mesajları bir görseniz, memleket meseleleriyle ilgili umutsuzluğumuzu kartopunun çığa dönüşüne benzetirseniz.
“Sen evinde rahatça uyurken 15 asker bu vatan için can verdi duydun mu? Sen çoşkuyla bayramı beklerken dün 15 ailenin yüreğine kor düştü hissettin mi? Onlar bu vatan için albayrağımız için şehit oldulur! 15 şehit ve binlercesi için inadına Türk, inadına Ülkücü olan vatanseverler, Bu vatanı bölmek isteyen içirdeki hainlere dışarıdaki ortaklarına inat bayrağımızı asalım! Bu mesajı vatanını seven herkese gönder ki binlerce Mehmetçik oralarda sahipsiz olmadıklarını anlasın!” Bir diğeri de ;
“Üzgünüm... Bayramları bayram yapamadığımız için üzgünüm... 15 aile evlatsız, evlatlar babasız kaldığı, gelinler yarsız kaldığı için üzgünüm... Şimdi bizlerin evlerinde mutluluk ve sevinç yaşanırken, onların evlerinde göz yaşları ve hüzünler olduğu için. Ellerini öpecekleri babalarını şehid verdikleri için üzgünüm... Bayram gibi bayramlarda buluşmak dileğiyle”
Şu bayram günü Allah şahid ki gelen yukarıda iki örneğini yazabildiğim mesajlardan ciltler dolusu kitaplar olur. Son dönemde muhterem Hocamız Muhittin Nalbantoğlu’nun “ öyle kitaplar var ki kağıt israfından başka bir şey değil” sözleriyle özetlediği yılların kitap kurdu bile bu mesajların piyasadaki binlerce kitaptan daha değerli olduğunu ifada ediyorsa, bu mesajlar saklanmalıdır. Ama bu canım mesajlar cep telefonlarında, bilgisayar ekranlarında silinmeye mahkum edilmeyerek, el yazılarıyla mektup ya da tebrik haline dönüştürülürse bana göre daha anlamlı olacaktır.
Bayramların bayram olması dileğiyle Ülkü ile kalın...