Yüreği Silivri’de kalanlara...
Gözaltına alındığı günden tüm duruşmalara kadar Naci Uğur’a “Ablamı al gel, Lozan Kahvesinde buluşalım” diyordum. Dört yıldızlı emniyet müdürü, nikâhlı karısının “terörist” olduğunu bilmeden “inşallah...” diyordu. Sonra o da umudunu yitirdi. “Müyesser, beni iki yıl bırakmazlar diyor” cevabını verip isyan etmek yerine kadere boyun eğiyordu. Beşiktaş’ta sorgu hâkimine çıkmadan Müyesser’in ormandaki tilkilerini yazmıştım. Avukatı hâkime okumuş... O’nun ifadesiyle “Digital terör”ün ürettiği sahte veriler, bilgisayarına e-posta ile gönderilen virüsler yüzünden “kuvvetli suç şüphesi” ile tutuklandığında kimsenin gıkı çıkmadı. Bıkmadan, usanmadan Silivri zulümhanesinde üşümekte olan “bacım”ı yazdım bu sütunlarda... Her görüş sonunda “Yavuz’a söyle” diye başlayan mesajlarını hüzünle not edip, yalnızlığını paylaştığı sigaradan aldım hıncımı. Tasmamız olmadığı için görüş talebimiz uygun görülmedi. Minicik bedenindeki kocaman yüreğinin sesini duyurabilmek için çalmadık kapı bırakmadık. Bir annenin feryadına kulak tıkayan vicdanları uyandırmak için “kedi” vesile oldu. Oysa Müyesser beton duvarların, demir kapıların arkasında “gazeteciyim” diyenlerden çok okuyup, “yazarım” diye kasılanlardan fazla üretti... Başına gelenleri şahsi mesele yapmak yerine ülkenin sürüklenmekte olduğu uçuruma dikkat çekti. Yazmasa, beklendiği gibi susup, sinse belki önce tahliye edilecekti ama susmadı. Üstelik savunma yapma yerine meydan okudu yiğitçe... Açıkça “Suç üretim çetesi”ni şikâyet etti. “Düşün peşlerine, yakalayıp cezalandırın asıl suçluları” diye defalarca suç duyurusunda bulundu.
İnsan hayatının hiçe sayıldığı Silivri’de “kedi” nin değerini kanıtladı. Vicdanları sızlattı. Dile kolay 16 ay... Üstelik 12 ay 18 günü yapayalnız.. “Konuşmayı unuttum” sözlerini okuduğumda hıçkırıklarımı tutamamıştım. Bu sütunlardan “Müyesser’e mektup yazın” çağrımla O’na mektup yazarak mektuplarla konuşmasını sağlayanlara müteşekkirim. Tahliye haberini aldığımda Naci ile telefonda uzun uzun konuşamadık. Boğazıma düğümlenenleri özgür bıraktım. Bedeni dışarı çıkarken yüreğini, ruhunu Silivri’de bırakan Müyesser’in, tahliyesine sevinemediğinden emindim. Yasak olmasına rağmen Soner, Barışlar, Yalçın Hoca ve Hanifi Avcı ile vedalaşmasını hissettim, ağlama sesini taa Ankara’dan duydum. “Senin duruşun bize güç veriyor” diyen arkadaşlarına şefkat ile sarılmalarını hissettim.
Müyesser ağlattı beni... Silivri’de kalanlar ise kanatıyooor...
Adıyamanlı on bir kardeş; Müyesser’i annesi ahırda doğurup, kordon bağını taş ile kesmiş. O makineli tüfek gibi seri ve güzel Türkçe ile konuşan kadın, benim can arkadaşım 16 aylık zulümden sonra tekliyor artık... Sadece bu delil bile, bu çetenin en ağır işkence suçuyla yargılanmalarına yeter de
artar...
Şanlıurfa’daki yangın ve 13 can ile cezaevleri trajedisi hatırlandı. Oysa Silivri’de beteri her gün yaşanıyor. Hükümet ve adaletten sorumlu Bakanı “ölen ölür, kalan sağlar bizimdir...” havasında... Sorumluları bulunacak mış?.. Üzeri örtülmeyecek miş?.. Duy da inanma!
Kuddusi Okkır’ın göz göre göre ölümüne sebep olan doktor ve yöneticiler için Valilik, Bakanlık soruşturma izni bile vermiyor. Oysa ihmalden ölümü raporlarla kanıtlandı. Dünyanın kabullendiği, binlerce hastaya şifa veren Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın ölümüne göz yummayan doktorlara ise “yardım ve yataklıktan” dava açılıyor. Ne alâ... Haberal ölse zil takıp oynayacaklar ne de olsa. Bu kinin kaynağı nedir, bu kindarlığın sonu yok mudur? Emekli Orgeneral Ergun Saygun’u öldürmek için harcanan bu çaba da neyin nesidir. Levent Ersöz’ün geçirdiği ameliyat sayısını doktorlar sayamıyor. Mehmet Yoleri’nin durumu içler acısı... Kaşif Kozinoğlu yetmedi, Ergun Saygun ölürse rahatlayacaklar... “Silivri’den tahliye tabutla olur” tespitini doğrulatmak için kurulan körler ve sağırlar ittifakı, vicdanlarda yargılanmakla kalmayıp, günü geldiğinde “özel yetkili” değil de “adil mahkemeler”de hesap verecek...
Her şeye rağmen Müyesser’e “Geçmiş olsun” demiyorum. “Kolay gelsin, Allah yardımcın olsun... Peşine düştüğün çeteleri yakalayacağına inanıyorum” temennisinde bulunurken, yüreği Silivri’de kalanları selamlıyorum...