Yurdum’da tüten ocak...
Kar yolları kapadı, uçaklar bile kalkmaz olunca Türkistan’a gönül yolculuğumuzu erteleyip Konya’nın yolunu tuttuk. “İnsanlar sözleriyle, hayvanlar boynuzları ile bağlanır” demişler. Selçuklu’ya başkentlik yapan Konya’da Türk Ocağına verdiğimiz sözü yerine getirmenin keyfini yaşamış olduk. Konferans yerine “sohbet” tercihimden umarım dinleyiciler de memnun kalmıştır. Karda kıyamette sıcacık yuvalarında hafta sonu tatili yapma yerine benim gibi bir deliyi dinlemeye gelenlerin de pek akıllı olduğunu söylemek mümkün değil.
Geçmişten bu yana kültür şehri olan Konya’ya daha önce Selçuk ve Erbakan Üniversitelerinin davetlisi olarak gitmiş, etli ekmeğini, tandırını yiyerek hukuk köprüsü kurmuştuk. Ankara ve İstanbul hızlı trenleri daha da hareketlendirmiş kenti. Sanayisi ile ekonomiye katkılar sağlayan Konya da Suriye’deki savaştan nasibini almış. Valiliğin resmi rakamlarına göre 40 bin, gerçekte 60 bin Suriyeli yaşıyor. Devlet imkanları sonuna kadar kullanılıyor. Ama yine Türkmen’in adı yok. Suriye Türkmenlerinin sayısı 3 bin... Hükümet Türkmen’e yardım konusunda yine cimri. Sığınmışlar Türk Ocağı’na... Dr. Vedat Eden başkanlığındaki Türk Ocaklılar da kol-kanat germiş. Çoğunluğunu işe yerleştirmişler. Malumunuz Konya ayakkabı sektöründe Türkiye lideri. Türkmen sığınmacılar bu sektörde usta olarak akşama kadar ter döküyor, akşam da Türk Ocağı’nda hasret gideriyor. Çocuklarını da Türk Ocağı’na emanet etmişler. Sınıflar kurulmuş hemen, Türkçe okuma-yazmayı sökmüş çoğunluğu... Adı üzerinde Ocak... Mutfağında aş kaynıyor, kazanlarda demliklerde çay... İnsanın içi ısınıyor. Genç liseli öğrenciler, kadını-kızıyla olağanüstü bir teşkilat. Yardım çuvalları göze çarpıyor. Kitap-defterden, kıyafete kadar. Bir grubun yakacak kömür yardımı için dışarıda olduğunu öğreniyoruz. Sohbete katılamayacakları için selam yollamışlar. Kızını doktor, oğlunu tıbbıyeli yapan Vedat Bey, göz hastalıkları hekimliğinden emekliye ayırmış kendini. 1980’de bir süre Mamak’ta misafir (!) edilen eşi Zinnur Hanımefendi ile kendilerini hizmete vakfetmişler. Sadece tıp doktoru değil gönül doktoru onlar.
Türkiye’nin çeşitli kentlerinde binlerce konferans, panel, seminer ve sohbete katıldım. Yüzlerce gönüllü derneğin konuğu oldum. Ancak Konya Türk Ocağı’nın kütüphanesi gibisine rastlamadım. Toplam tirajı bir türlü 4 bini geçmeyen Türk Yurdu Dergisi’nin abone sayısı Konya’da 400... Bir zamanlar 750 iken 400’e düşüş sebepleri başlı başına ayrı bir yazı konusu. Ağır hava şartlarından dolayı Hamdullah Suphi Tanrıöver Konferans Salonu hınca hınç dolmayınca yöneticiler üzüldü. Ama olsun nicelik değil nitelik önemli. Müthiş bir ilgi, gelişmeleri yakından takip eden katılımcıların soru ve yorumları terletti beni. Siyasi çekişmelerin uzağında Türklüğün makus talihini çevirmek için gençleri ve kadınlarıyla mücadele eden Konya Türk Ocaklılar, özelikle Suriye ve Irak Türkmenlerine sahip çıkışları ile duygulandırdı beni. Buz gibi soğukta içimi ısıttılar. Günün her saati açık. Her hafta konferans. Yolu Konya’ya düşenin çalacağı ilk kapı.
Aklıma Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Torosların tepesinde bir Türkmen çadırından duman yükseldikçe Anadolu’da umut tükenmez” sözü geldi. Konya Ocağı’nın dumanı tütüyor... Umudunuzu yitirmeyin... Yörük obalarında, Türkmen çadırlarında duman var... Konya örneği güzel, diğerlerinin kokusunu da içimize çekebilmek umuduyla Dr. Vedat Erden’e teşekkürler...