Yüksek gerilim ve iktidarın kimyası
Mayınlı arazilerin temizlenmesi meselesi siyaseti iyiden iyiye gerdi. Muhalefet TBMM kürsüsünü uzun yıllardan sonra ilk kez bloke etti. Başbakan yüksek gerilim içinde son derece tahkir edici bir üslupla grupta konuştu. Benzer biçimde ana muhalefet lideri de Başbakana tahrik edici cevaplar verdi.
Muhalefet haklı olarak sınırdaki mayınlı arazinin, temizlenmesi karşılığı 44 yıllığına “yap-işlet-devret” yöntemiyle yabancı şirketlere devredilmesini sakıncalı buluyor. Beş yılda temizlenmesi öngörülen arazi için, iktidarın “kriz zamanı, bu yüzden yap-işlet-devret yöntemi öngörülüyor” söylemini de gerçekçi bulmuyor. Başbakanın burada “İzhak değil, Mehmet çalışacak” sözlerinden de muhalefet ihalenin “İzhak”a verileceği sonucunu çıkarıyor ve eleştiriyor.
Muhalefetin AKP iktidarının icraatlarına yönelik eleştirilerinde haksız olduğu söylenemez. Muhalefet kısa bir süre önce meşhur Dubai anlaşmalarını yaşadı. İktidarın Galataport’ta bir punduna getirip limanları yabancılaştırma girişiminde bulunmasını kaygıyla izledi. Daha bir hafta önce Türkiye, iktidar yetkililerinin yabancı ülkelerle toprak ve tarım ıslahı ile ilgili olarak imzaladığı anlaşmaları The Economist dergisinden öğrendi. Bu durumda muhalefetin, sınırdaki mayınların temizlenmesiyle ilgili hükümet teklifinden kaygı duyması son derece doğaldır.
Bilgi sahibi olmak!
İktidar yetkililerine düşen, yanlış anlamaları ortadan kaldırmak için muhalefete yeterli bilgileri vermek ve sorunları karşılıklı konuşup tartışarak aşmaktır. İktidarın, bunu yapmak yerine dayatma içine girmesi, olayların çığırından çıkmasına neden olmaktadır. Başbakan Erdoğan, muhalefetin eleştirileri üzerine Konfüçyüs’e atfen “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar”dan şikâyet ediyor ve kanun metnine atıfta bulunuyor. Hâlbuki bilgi sahibi olmak sanıldığı gibi bir sayfalık kanun metninden haberdar olmaktan ibaret değildir. AKP iktidarının yedi yıldır iç ve dış ilişkileri konusunda muhalefeti yeterli düzeyde bilgilendirdiği vaki değildir.
İktidarın kimyası!
Siyasette yaşanan gerilimin altında, son yerel yönetim seçiminde AKP’nin beklediği oyu alamaması vardır. Başbakan Erdoğan ve ekibinin, yolun sonunu görmüş oldukları her hallerinden bellidir. Düşüş ivmesine giren AKP de trendi yukarı doğru çevirmek artık imkânsız denecek kadar zordur. Bu umutsuzluk, zaman zaman AKP kurmaylarının konuşmalarına da yansımaktadır. Öyle ki Başbakan biraz da bu durumun etkisiyle “bir daha aday olmamaktan” , Bülent Arınç ise “helalleşmekten” söz ediyor. Son günlerdeki “faşizanlık yaptık” , “otur oturduğun yerde”, “beğenmiyorsan çekip gidersin!” sözleri durumun vahametini özetler niteliktedir.
Bir iktidar düşünün ki muhalefet ile mutabakat sağlayarak anayasayı değiştirmek istiyor. Aynı iktidar terör konusunda “tarihi fırsattan” söz ederek muhalefetin de terörü sonlandırmak için katkıda bulunmasından söz ediyor. Sonra da bu iktidar “yap-işlet-devret” li bir ihale yüzünden muhalefetle köprüleri atıyor. Bütün bu çelişkili göstergeler, yerel seçimlerin iktidarın kimyasını fena halde bozduğunu gösteriyor. Bu bozuk kimya ile Türkiye gibi bir ülke yönetilemez. Herkesin, herkesten daha çok da iktidarın bunun farkına varması ülkenin yararına olacaktır.