Yolsuzluk ve rüşvet denilen bela!
Gazete “20 lira bahşiş rüşvet sayılmaz” diye başlık atmış. Habere göre Başbakanlık Etik Kurulu’nun, işlemleri kolaylaştıran memura 20 lira para verilmesini “iyi niyetli hediye, bahşiş” diye değerlendirdiğini yazmış. Arkasından da aynı gazete Elazığ’ın Karakoçan ilçesinin 1 milyon euroluk vurgunla sarsıldığından söz etmiş. Bu haberde de “işini bilen” birisinin gurbetçilerin hesaplarını boşalttığından bahsediliyor. Bu arada Başbakan, Kızılay Genel Kurulunda “Kamu ve yardım kaynaklarının kullanımında yolsuzluğa kapı açmak çok büyük cinayettir.../...Emanete el uzatanın yatacak yeri yok” diye konuşmuş. Bu bağlamda Deniz Feneri’yle ilgili olarak Almanya’da yürütülen yolsuzluklarla ilgili haberler ve bazı belgelerin de Ankara’da savcılığa intikal ettirildiği yolunda bilgiler de basında yer almış.
Azı rüşvet değilse çoğu niye rüşvet?
Uzun zamandır, darbe planları, suikast kaygıları, intihar gerçekleri ve operasyonlarla toplum meşgul olduğu için, neleri, kimin, nasıl götürdüğü pek basına yansımamıştı. Dört yıldır ateşi yüksek siyasi konular ahlaki zaafları resmen gölgeliyordu. Gündeme bu kez Anayasa değişiklikleri sokularak yolsuzluk ve yoksullukla ilgili tartışmalar ikinci plana atılmış oldu. Her nasılsa konu televizyonlara düşmediyse de basında yer aldı.
Ancak konunun siyasi yönünden daha çok etik yönü önemlidir. Türkiye’nin bir zamanlar selamın bile rüşvetle verildiği bir ülke olduğu bilinmektedir. O zamandan bugüne kırılamayan bir rüşvet-bürokrat-siyaset-ihale-mafya döngüsü var. Yetkililer bunu kıracak yerde tam aksine hoş görecek söylem üretiyorlar. “Memurum işini bilir”, “Anayasayı bir kez delsek ne olur?” ya da “Ben adamın zenginini severim!”, “Rüşvetin belgesi mi olur?” gibi söylemlerin üzerine şimdi bir de hem de etik kurul tarafından “20 TL’lik hediye etiktir” anlamına gelen bir anlayış ilave edilmiştir.
Etik Kuruldan etik olmayan bakış!
Bugün adı etik olan bir kurulun hiç de etik olmayan bir kararıyla kamuoyu karşı karşıyadır. Sormak lazım, haksızlığın azı kötülük değilse çoğunun kötülük olarak değerlendirilmesi için bir neden olabilir mi? Ya da çoğu rüşvet olan bir şeyin azı nasıl bahşiş sayılır? Kötülük de küfür gibi bir illet değil midir? Memur göreviyle ilgili bir işi yaparken bundan dolayı ayrıca vatandaştan küçük de olsa hiçbir şey kabul edemez. Küçük bahşişin meşru ve etik olduğu kabul edilirse, bu durum bunu alan kişiyi süreç içerisinde büyük rüşvet almak için uygun hale getirir. Etik Kurul, eğer küçük rakamları rüşvet değil de bahşiş sayarsa, hiç farkında olmadan insanları büyüğünü kabul etmeye de alıştırmış olur. 20 TL de olsa işin tadını bir kez alanların daha sonra hangi büyüklükteki bir bahşişi götüreceğini kimse tahmin edemez. Tepeden tırnağa yolsuzluğa batmış bir sosyolojik yapıda “bahşiş”, “hediye”, “armağan” gibi kavramların etik ya da etik olmadığı tartışması açmanın hiçbir mantığı da yoktur. Tarihsel süreçte sebepsiz zenginleşme, haksız kazanç, ihtikâr, rüşvet, iltimas gibi olgular her zaman yanlış görülmüştür. Bu olgular hukuken suç, dinen günah, ahlaken kötü olarak nitelendirilmişlerdir. Buna rağmen önünü almak mümkün olmamıştır.
Unutmamak gerekir ki bir toplumu çürüten iki olgu vardır: Birisi adaletsizlik, diğeri de yolsuzluktur. Her ikisi de bugün Türkiye’nin üzerine kâbus gibi çökmüş durumdadır. Kurumlar da onları etik ve estetik ilan etmekle değil, mücadele etmekle görevlidir.