Yok o dediğin “barış” ruhu

selcan-007.jpg

Deri pantolonlu, deri eldivenli, üstleri çıplak, maskeli adamlar başörtülü bacımıza idrar yollarıyla saldırdılar, çocuğunun pusetini salladılar masalcılarının kulakları çınlasın; iktidar bültenlerinden biri soruyordu dün:
“Bu mu gezi ruhu?”

***

Ulaştıkları görüntülere göre; “marjinal gruplar, Başbakan’ın Dolmabahçe’deki ofisine saldırmışlar, kapıları kırmaya kalkışmışlar!..”
Yok “gezi ruhu” bu değil;
Bu “barış ruhu” !
Baksana fotoğraflara; “taş atan çocuklar” !
Gezi’dekiler “tweet” atıyorlar! Sonra kitap okuyorlar, gitar çalıyorlar, şarkı söylüyorlar; koroları bile var, dans ediyorlar, çekirdek çitliyorlar...

***

Geçen bir yıl içinde öyle girift ilişkilere şahit olduk ki; yeri gelmişken/bu vesileyle herkes bir durduğu yeri netleştirsin bari. Benim anladığım;
“Gezi ruhu” selden kütük kapmaya çalışan Sırrı Süreyya Önder değildi...
“Gezi ruhu” zinhar “maskeli” değildi; o kırmızılı kadın gibi, sonra siyahlı kadın gibi, “duran adam” gibi, tazyikli sudan ıslanmış ekmeğini sallayarak -ve belki ikinci bir ekmeği alacak parası yokken cebinde- adaletsizliğin önüne dikilen amca gibi; işinden olmayı göze alan televizyon sunucusu, dizisinden atılma tehdidine aldırmayan oyuncu gibi, ne idüğü belli, “kimlikli” ve çulun çaputun ardına gizlenme ihtiyacı duymayacak kadar “alnı ak”, “başı dik” ti! Onu “biber gazı” maskeledi!
“Gezi ruhu” vur-kır-parçalacı değildi; birleştirdi. Tribünlerde taş, sopa, küfür ve hatta bıçaklarla karşı karşıya gelen taraftar grupları gezide aynı tezahürata ses verdi...
“Gezi ruhu” sınıfçı değildi, cinsiyetçi değildi, partizan değildi...
“Gezi ruhu” 12 yıl boyunca eşik bekçiliğini yaptıkları iktidarın “sarsıldığını” gördükleri anda “U” dönüşü yapan liboş ödleklerin kanatları altında değildi; omurga sahibiydi!
“Gezi ruhu” Ukrayna’da, Gürcistan’da, Moldova’da sebebi eylemlerini açıkça gördüğümüz “Occupy” da değildi; niye öz yurdumuzu “işgal” edelim ki!
Tam tersi “Gezi ruhu” ; parklarımızı, bahçelerimizi, tarım alanlarını, sınırlarımızı, mahkemeleri, bebek mamalarını, dereleri, ormanları, denizleri, bakir koyları, tarihi eserleri, kültür varlıklarını, sit alanlarını, tiyatro-sinema salonlarını, evlerimizi, salonlarımızı, yatak odalarımızı, zevklerimizi, renklerimizi, şahsımıza münhasır olma hakkımızı işgale kalkışanlara karşı direnişti...

***

Ve yine yeri gelmişken;
En çok “kuşatma” ve “abluka” kelimelerini kullandı spikerler dün Taksim’den durum bildirimi yapan haberlerinde...
Bunlar da değildi “gezi ruhu” !
“Palalı esnaf” da değildi...
Kepenk indiren vicdansızlık da değildi...
Zulmünden Allah’ın evine sığınanlara iftira atmak da değildi...
Evinden fırına ekmek almaya giden çocuğu gaz kapsülüyle öldürmek de değildi...
Pırıl pırıl bir üniversite öğrencisini, sopalarla öldürene kadar dövmek de değildi...
Ülkenin yüzde 50’sine “zebani” rolü vermek de değildi...
“Tayyip baba istesin Taksim’i dağıtırız...” , “İstesin canlarını alayım” psikopatlıkları da değildi...
“Evde bebek var” , “Hasta var” feryatlarını umursamadan koca bir şehri biber gazında boğmak da değildi...
Plastik mermi de değildi... TOMA da değildi...
Yaralılara müdahale eden doktorları yargılamak; yaralılara kapılarını açan işletme sahiplerini tehdit de değildi...

***

Ha dersiniz belki:
- Onlar “Gezi’ci” değil ki!
Gezi’ci değiller tamam da çok “demokratikleştirmeci” , “çok milli birlik ve bütünlük”çü, çok “süreççi”, çok “barışçı” ya hepsi!
Kazlıçeşme’yi Öcalan’a açıp, Taksim’i Gezi’cilere kapatarak mı sağlanacak ülkede “barış”ın tesisi?
Çocukları Diyarbakır’da terör örgütüne terk edip, İstanbul’da, Ankara’da, Hatay’da, Eskişehir’de bizzat katlederek mi!

***

Ülkenin en büyük şehrinde hayatı durdurarak mı yaşatacaksın sen şimdi iktidarını!
Evinin önüne panzerlerden duvar örerek mi?
Balkondan balkona mı çıkacaksın halkın karşısına artık?
Emine Hanım muradına erdi zahir; bıraktın “cumhurbaşkanlığı” inadını!

***

İtfaiye araçları yığmışlar dün Taksim’e... Dozerler... İş makinaları... TOMA’lar... Copla, tüfekler!..
Vapurlar iptal... Metro iptal... Fünüküler iptal... Teleferik iptal...
Tahrik dediğin nedir “usta”?
Peşin peşin “seni döveceğim” demek değil mi bu resmin tercümesi; yakacağım, yıkacağım, ezeceğim!..
Sinop, Ordu, Samsun, Giresun, Çorum, Kırşehir, Nevşehir, Kastamonu... Toplam 11 ilden uçakla polis getirmişsin... Olmaz... İlle de Diyarbakır’dan isteriz... İlle de Diyarbakır’ın ileri sabırlı polislerini isteriz!
Not:
Heyecanlı, coşkulu ve fakat kuyruk acılı, damarına basıldığı an patlamaya hazır güzel kalabalık; direnmek körlemesine ölüme koşmak demek değildir. 1) Ne olur ölme! Demokrasilerde ”sayı“yla kazanılır iktidar,
”çok“san değişir düzen; bir kişi daha eksilme! 2) Tuzak kuracaklardır; düşme! Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi beslenebileceği yeni ”gerilim oyuncağı“ olma. Terse yatır; midesine otursun!

Yazarın Diğer Yazıları