Yılın ‘sit-com’ manşeti
“Ülkücü cephede liberal isyan var” haberiyle, Türk Milliyetçileri’nin sesi olmaya soyunan Amerikancı Taraf, sit-com gazeteciliğindeki tüm rakiplerini sollayarak, yüzyılın komedisine imza atmayı başardı
Kendisini “Bağımsız Ülkücüler Platformu” olarak tanıtan birileri adına, kendisini “ülkücü hareketin tanınmış isimlerinden” diye tanıtan, ama ne hikmetse yaptığım mini ankete katılan ülkücülerin hiçbirinin tanımadığı Adnan Baran diye biri Taraf aracılığıyla MHP’ye isyan etmiş...
Kimse kusura bakmasın, Türk Milliyetçileri’ne Amerikancı Taraf’tan seslenip, bir de bu çağrıdan medet uman bir zeka düzeyini ciddiye alıp, ideolojik yahut siyasal tutarlılık analizine girişecek halimiz yok...
İstanbul’da hava yağmurlu...
Alabildiğine kasvet çökmüş üzerimize...
Niyetimiz şu garabet tabloya bakıp biraz gülmek, biraz da güldürmek...
Malum daha önce de benzer senaryoları filme çekmek istemişti Taraf; konjonktürel olarak başrol teklif etmişti sırayla;
Kürtlere... Alevilere... Solculara.. Başörtülülere... Hepsi ellerinde patladı... Biri kulaklarına “bu ara gişe yapan değer” diye kar suyunu kaçırmış olmalı ki spotlar bu kez ülkücülerin üzerinde... (İyi de jön yok abi bu filmde; figüran kahvesinden toplama ekiple salon mu dolar, onca uğraşa, vaade karşın Hasan Cemal kıvamında bir dönek bulamadınız mı ülkücülerin içinde de...)
Taraf olanlar bugüne kadar sadece katil, faşist, kafatasçı yaftalarıyla tanımladığı için bilemeyebilirler ülkücülüğün kodlarında; Milliyetçilik var... Hürriyetçilik ve şahsiyetçilik var... Ahlakçılık var... Getir bakalım şimdi ensest savunucu Ahmet Altan’la ahlakçılığı yan yana; getirebilir misin?
“Vatanı bir çift kadın memesine satan”ların Taraf’ı “Anadolu ülkücüleri”ni “MHP’ye oy vermemeye” ikna edecek öyle mi?
Çocuklar bile güler buna...
Daha bir kaç ay önce ülkücülüğü “zehirli bir kavram” ilan eden Ahmet Altan, gazetesini ülkücülüğün bekaasını kurtarmaya dayayacak ha? “Bağımsızlar”ın gözleri bağlıydı herhalde o ara okuyamadılar. Hatırlatayım ne yazmıştı bir kaç ay önce şimdi sığındıkları Taraf’ın başı: “Bazı kavramlar zehirlenmiştir. Toplumun belleğinde o kavramlar, kötü ve kanlı çağrışımlar yaptırır. Biri kalkıp, ”milliyetçi ülkücü irade bu ahlaksızlığı asla unutmayacaktır“ dediğinde bir anda geçmişi hatırlarsınız. Sokaklarda vurulan solcuları, Bahçelievler’de öldürülen yedi genci, Mehmet Ali Ağca’yı, Susurluk’u, mafyayı hatırlarsınız. ”Milliyetçi ülkücü“ iradenin eserleridir bunlar.”
Mal meydanda... “Her şey Türk için, Türk’e göre, Türk tarafından” diyen bir hareketi, “Her şey ABD için, ABD’ye göre, ABD tarafından” diyen bir propaganda bülteni aracılığıyla dönüştürebileceğine inananlara sınır tanımayan hayal güçlerinin avantaj sağlayabileceği bir mesleğe geçişi önerebilirim sadece...
Hadi gazetecilik zaten tiyatroya döndü de, öyle psikolojik operasyon dediğin “ütopya”lara dayandırılamayacak kadar ciddi bir iştir...
Ve bu eğer bir operasyonsa... Taraf’ın ava giderken avlandığının resmidir “ülkücü iradeye sahip çıkma” girişimi... “Her türlü sapıklıktan taraf olan bir gazete”nin MHP’yi hedef alan her türlü eleştirisi, Anadolu’nun milli ve manevi değerlere sahip insanlarının oyu olarak geri dönecektir MHP’ye...
Ee Taraf’ın yanına kâr kalan da yılın sit-com ödülü olur bu işte...
Arada olan “kullanılan”lara olur ki; devir “kullan-at” devri, geri dönüşüm kutusuna...
* * *
Ha bu arada yazıyı yazarken oturduğum yerden ahkam kesmiş değilim. Taraf “Anadolu’da ülkücü isyan” iddiasında ya, sıcağı sıcağına sordum Şeb-i Arus’a katılmak üzere Anadolu yollarında seyretmekte olan MHP konvoyundakilere: Nasıl bir isyan var mı, isyan?
“Havadan başka isyan eden yok” dediler.
Yine de Konya’ya vardıklarında şehre sokulmazlarsa, yolları kesilirse filan haberdar edeceklerdi; etmediklerine göre, operasyon yapacağım diye düşman oldukları, nefret ettikleri, ellerinden gelse bir kaşık suda boğmak istedikleri ülkücülerin eline bakar hale gelenlerin halüsinasyonu olmalı yazıp çizdikleri;
Allah önce şifa, sonra daha karizmatik bir “dönek aktör” versin Taraf’a..
++++++
Soru: Üniversite öğrencilerinin iktidarı protestosu neyi düşündürüyor?
Yanıt: Araştırmalardaki “Eğitim seviyesi yükseldikçe AKP’ye destek azalıyor” bulgusunun doğru olabileceğini...
* Haldun Ertem
++++++
Fehmi Koru nasıl kurtulur
Fehmi Koru’nun gazetesinin yazarı İbrahim Karagül, “Kendi gazetemden yazarlar, Amerikan Büyükelçisi Edelman’dan etkilendiler, beni gazetemden atmak istediler” diye yazdı.
Fehmi Abi’den “çıt” çıkmadı. Aynı yazar, kendisini kovdurtmaya çalışan kişinin Fehmi Koru olduğunu ima etti. Fehmi Abi’den yine “çıt” çıkmadı.
* * *
Bu vahim iddiaları dert etmeyen, dert edinmek istemeyen Fehmi Koru’nun tek derdi var: “Doğan Grubu”... Oysa Fehmi Abi’nin Doğan Grubu’nu “takıntı” haline getirmesinin elle tutulur bir mazereti de yok. Mesele “para” ise, hepimizden çok para kazanıyor. Mesele “iyi tatil” ise, yaz aylarında benim bile gitmediğim kıyılarda tatil yapıyor. Mesele “şatafat” ise, Papermoon’a, Sunset’e benden çok uğruyor. Mesele “iktidara yakınlık” ise, en yakın arkadaşı Cumhurbaşkanı... Mesele “magazine dalmak” ise, kulis atmakta, tezvirat yapmakta, arkadan konuşmakta kimse eline su dökemez. Mesele “ev bark sahibi olmak” ise, Beykoz dolaylarında deniz gören, müstakil bir “fakirhane” si bile oldu. Mesele “televizyonda program yapmak” ise, 5 televizyondan birden kafayı çıkarıyor. Hiçbiri kesmiyor Fehmi Abi’yi... Bir türlü yatışmıyor, bir türlü “Allah bin bereket versin” demiyor. Şükretmiyor, yetinmiyor, doymuyor, kanaat etmiyor. Gözü hep “Doğan Grubu” nda...
* * *
Peki Fehmi Koru nasıl kurtulur?
Bana göre bu derdin iki dermanı var:
BİR: Ya Allah kurtaracak.
İKİ: Ya da bir biçimde kapağı buralara atacak. Manevi kurtuluşun söz konusu olamayacağı artık iyice anlaşıldığına göre, geriye kalıyor bir tek transfer yöntemi. Ben razıyım. Murat Yetkin’in o muhteşem takas önerisinden aldığım ayakla... Buradan açıkça teklif ediyorum: “Ben gideyim / Fehmi Koru gelsin.”
Yeter ki... Fehmi Koru’da herhangi bir hicap duygusuna yol açmayan, ancak onun yerine hepimizin yüzünü kızartan şu meşhur “Doğan Grubu takıntısı” son bulsun.
* Ahmet Hakan / Hürriyet
++++++
Milletin Ahmet Kaya’ya sövme hakkı var
Ahmet Kaya’yı andılar.
Bu anmayı eleştirenlere ağır hakaretler ettiler.
Ölenlerin arkasından konuşmayı, eğer büyük bir kötülük yapıp da gitmemişse sevmem.
Ahmet Kaya hakkında da fazla konuşacak değilim.
Ama Ahmet Kaya’yı anmaya hakkı olanlar kadar, bu anmayı eleştirmeye hakkı olanlar da var.
Siz ne kadar özgürseniz, eleştirenler de o kadar özgür.
Ahmet Kaya’nın bu millete sövme hakkı varsa, onların da sövme hakkı var.
Ne demişler, eşitlik, kardeşlik, özgürlük.
Herkese aynı derecede.
Ha bakın şunu da söyleyeyim.
Bu ülkeyi kuranların, bu ülkeye hizmet edenlerin anılması eleştirilirken, bu ülkeye sövenlerin, bu ülkede otomobil kaçakçılığından sabıkalı olanların korunmasını anlamıyorum.
Anlatmaya da uğraşmayın, asla anlamam...
* Fatih Altaylı / Habertürk
++++++
Olmayan belgemi açıkla WikiLeaks
Ergenekon iddianamelerindeki “delil klasörlerinin” çok büyük bir bölümü dijital veriler. Örneğin, benimle ilgili “delil” diye ortaya koyduklarının tümü bilgisayarlardan çıkarıldığı iddia edilen notlar.
Ben, nasıl oluşturulduğu hukuken ve teknik olarak net ortaya konmayan bu notlarla, nasıl kurulduğu bilinmeyen, varlığı kanıtlanmamış bir terör örgütüne üye olmakla suçlanıyorum!
Başbakan şöyle diyor: “Bir iddiayı ortaya atan onu kanıtlamak zorundadır!”
Biz bunu iki yıldır diyoruz Sayın Başbakan!
Başbakan diyor ki: “Olmayan şeyin belgesi mi olur?”
Bizden istenen ne? Biz, olmayan terör örgütüne üye olmadığımızı nasıl kanıtlayacağız?
Başbakan’ın işi bizden kolay. İsviçre makamlarına yazı yazar, “Bankalarınızda hesabım olmadığına ilişkin resmi yazı verin” der, olur biter. Biz, olmayan terör örgütüne üye olmadığımıza ilişkin yazıyı kimden isteyelim? WikiLeaks kurucusu Julian Assange’a açık başvurumdur:
Elinizde Ergenekon adlı bir terör örgütünün varlığına ilişkin belge bulunuyorsa, lütfen açıklayın!
* Mustafa Balbay / Cumhuriyet
++++++
“Yeni Türkiye”de Calamity Jane’e gerek var mı
Silah ruhsatlarının verilmesi sırasında uygulamanın katılaştırılması gerektiğine inandığını söyleyen AKP Milletvekili Özlem Piltanoğlu Türköne’nin üç tane silahı varmış!
“Yaklaşık 10 yıl mülki idare amirliği yapmış, üç tane de taşıma ruhsatı olan bir milletvekili olarak” konuşurken “Kurallar ağırlaştırılmalı ama her silah bulunduran potansiyel suçlu gibi görülmemeli” demiş Türköne! Kiminin “dede yadigarı” çiftesi “darbe teçhizatı” sayılabilmeli ama kiminin de Calamity Jane misali üç silah bulundurması “Karadeniz kızına yakışır” kontenjanından alkışlanmalı mı mesela?
Yatın kalkın “Devlet için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir” vecizesinin kaynağı olduğu iddia edilen “Mümtaz’er Türköne’nin eşi olarak” konuşmadığına şükredin bence Özlem Hanım’ın...
“Başucumuzda komidin yerine bir sniper bulundururuz” da diyebilirdi o vakit pekala!
Bu arada silahlardan ikisi “hediye”!
Biri babadan, öteki kocadan!
Siz, Mümtaz’er Türköne, “yumurta atmayı”yı bile şiddet sayıp “ya yarın da kurşun atarlarsa” diye yeri göğü inlettikten sonra, slogan atan öğrencileri “patolojik vaka” ilan etti diye, her akşam eve “bir buket çiçek”le mi gidiyor sanmıştınız yoksa? (Ne biliyorsunuz belki tetiğe basınca namlusunda gül demeti patlayan oyuncak tabancalardandır Özlem Hanım’a aldığı da.)
Eşine “Özlem” dediği için Okan Bayülgen’i “Gördüğü yerde döveceğini” söyleyen birinden gelebilecek en romantik hediye işte! Doğum gününde silah... Sevgililer gününde mermi... Yıldönümlerinde de işte, bir akademisyen maaşı, üzerine de iktidar yandaşı medyanın kazandırdığıyla Allah ne verdiyse;
Artık atış poligonu mu kiralar, ormanlık alan veya mera filan mı kapatır bilemeyiz; ailecek atış talimi yapıyorlardır belki!
De... Neden? Asayişsizliğin, terörün, arsızlığın, hırsızlığın olmadığı “yeni” ve “müreffeh” bir Türkiye’de; kelle koltukta olduğumuz günler, faşistler, “katil devlet” geride kalmamış mıydı? Artık güvende olduğumuza göre, korunmak için değildir, yoksa “av” merakı mı var serde Sayın Türköne? Öyleyse, neyin izini sürmektesiniz son dönemde?
* * *
Bu arada “Ben Karadenizliyim, uygun şartlarda silah kullanmak beni rahatsız etmiyor” dedikten sonra pek yerli yerine oturmuş bu uyarınız da: “Ülkemizde düğünlerde, bayramlarda sıkılan silahlar ve töre cinayetlerinin yoğunluğu dikkate alındığında tasarıdaki hükümler mutlaka katılaştırılmalı.”
Böyledir bu işler çünkü...
Sana gelip 30 bin kişinin katili için İmralı’da 5 yıldızlı tatil köyü yaptırtanlar, kendi ülkelerinde elektrikli sandalyede infaz rekorunu egaleye çalışırlar her gün?
Senin vatan savunmasında verdiğin mücadeleyi “insanlık suçu” sayanlar, Irak’ta cami bombalar, çocuk öldürür, kadınların ırzına geçer, kimyasal silahla soykırım yapar “insanlık” adına!
Ne olmuş yani; son röportajında “Kurşunlu laflara değil, yeni başlangıçlara ihtiyaç var” diyen Mümtaz’er Türköne de, hayatının “ikinci baharı”nı da silahla selamlar böyle bir dünyada! Çok mu! Yine siz siz olun, hocanın dediğini yapın, yaptığını yapmayın.. Çünkü silah bir tek iktidarlının eline, beline, diline yakışır artık bu ülkede; bir tek “vurmaya” gelenlere...
++++++
MİNİ YORUM
İlk meyve
HSYK’nın yetmez ama şimdilik bir hakimi alıyoruz girişimi arada kaynadı gitti.
Oysa “12 Eylül hukuku”nun yapabileceklerine dair ne vahim bir işaretti gözümüze soktukları bu karar.
Melih Aşık, Ümraniye Davası avukatlarından naklen yazdı dün: “Anayasa değişikliği ile HSYK belli bir amaç için yeniden yapılandırılmıştı. İlk meyve alındı.”