Yetti bee!..
Dün yazdığım Aykut ile bugün kaleme alacağım Boaç Kaan birbirlerini bu dava öncesi hiç tanımayan, ayrı mahallelerin bıçkın delikanlıları... Her fırsatta “umudun cesaretidir yaşamak” sözlerini zikreden Boaç Kaan 4 yıl 8 aydır tutuklu... O yıllarda ortaokul talebesi olan Bedirhan Şinal’ın ifadesiyle tutuklanıyor. Bedirhan içeride durumu anlıyor ve polislerin kendisini yönlendirdiğini belirterek daha önce verdiği ifadelerin geçersiz olduğunu reşit olduğunda itiraz ediyor. Ama ne Bedirhan ne de Boaç Kaan kendilerine teklif edilen “gizli tanık” olarak ifade vermeyi kabul etmedikleri için peşinen suçlu sayılıyorlar... İfadeler çelişki yüklü; Bedirhan’ın “Bayrampaşa Cezaevi’nde beraber yatarken bana emir verdi” dediği Boaç, o vakit nerede olduğunu belgelerle kanıtlıyor.. Ama nafile... “Madem Osmanım gibi ifade vermiyorsunuz o zaman görün gününüzü” diyerek peşin suçlu ilan ediliyorlar...
***
“Bu tarihi olayın dün olduğu gibi değişik zaman ve mekanlarda farklı isimler arasında bugün de aynen yaşandığı ve kıyamete kadar yaşanacak olması... Önemli olan şey bu tarihi karşılaştırmada kimin, kimlerin safında yer aldığıdır... Bu çizgiler nebuveti temsil eden Hüseyni çizgi ile saltanatı temsil eden Yezidi çizgidir” sözlerinin sahibi Murathan etkiledi beni... Hüseyni çizgi ve Yezidi çizgi...
Dedik ya 8 yıl 4 ay az zaman değil. Boaç’ın içeriye girmeden önce ne Yezid’i ne Hüseyin’i ne de Kerbela’yı bildiğinden eminim. Ama Silivri üniversite... Zaman çok... Okumuş çocuk... Bin yıl önce din adına hükümranlığını sürdürebilmek için Hz. Ali’nin torunlarına kıyan Yezid’in haksızlığını içeride öğrenmiş... Öğrendiklerini kaleme almayı da öğrenmiş üstelik. Dışarıdayken ihmal ettiği gerçek İslam felsefesini, Kur’an’a göre gerçek dini de terennüm etmeye gayret ediyor besbelli. Tevekkül ile sarılmış Allah’ın ipine! “Her mümin Allah’ın halifesidir. Ve bu bakımdan İslam kendi toplumu içinde sınıf ayrımı ekonomik ve sosyal ayrıcalıkları kabul etmez. Tüm bireylere eşit düzeyde muamele edilir. Üstünlük ancak takvaya, yeteneğe ve yüksek ahlaki karaktere dayanır” sözleri ile ayet ve hadislerden alıntılarla uzun bir mektup göndermiş. Masumiyetini kanıtlayabilmek için o kadar çok çabalıyor ki, sesini duyurabilmek amacıyla bana bile yazmış.
Oysa ben tarafım... Hem de doğrulardan yana tarafım... Daha ilk günden bu yana her birinin Meryem’in kucağındaki İsa gibi masum olduğundan eminim.
Her ne kadar Murathan da hukuktan, yüksek yargıdan umudunu kesmemiş olsa da, onların engizisyon mahkemelerinde papazları tatmin edebilmek için mahkum edildikleri kanaati oluşuyor bende...
Evet, hukukçuyum hem de Silivri’deki hukuksuzluğa baş kaldırmak için hukukçu adayıyım. Yarım asra varan hayatımda hukuksuzluğa bu denli tanık olmadığım için birey olarak, hak sahibi olarak isyan ediyorum hukuksuzluğa... Teğmen Mehmet Ali Çelebi’yle ilgili tüm iddiaları tek tek inceledim. Kitabını yazdım “Teğmen Çelebi” nin... O’nun telefonuna “sehven” yükleme yapan polisleri yargılamak yerine, hiç konuşmadığı kişilerle irtibat yüzünden 16 yıl ceza verilmesi, tıpkı Aykut ve Kaan’ın davası gibidir. Sehven ya da bilerek yazılan ifadeler yüzünden polisleri koruma adına bunca gence ceza yağdırılmasını sindiremiyorum...
Eğer mahkeme suç duyuruları ve talepleri değerlendirse, Cumhuriyet gazetesini bombalayanlar zamanında yakalansa belki de Danıştay cinayeti işlenemeyecekti. Öfkem biraz da zeka seviyemizle alay edilmesiyle... Allah rızası için şu davaları, Balyoz, Ergenekon, Casusluk gibi kurgulandığına inandığım hukuksuzlukları özel yetkililerden alıp, sıradan bir mahkemeye verin... Ya da çok inandığınız Avrupa’ya, uluslararası hukuka havale edin de memlekette adaletin namusu kurtulsun... Yetti be!..