Yerel yargı reformu!
Habertürk’te Belkıs Kılıçkaya’nın sorularını yanıtlayan Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay “Yasama” ve “Yürütme”nin “seçim”le işbaşına geldikleri için eninde sonunda “halka hesap verir” konumda olduklarını söyledikten sonra “Yargı” için de aynı sisteme geçilmesi gerektiğini ifade etti. Atalay’a göre “Yargı”daki sorunların çözümü, bu “kuvvet”i aynı şekilde “halka hesap verir” hale getirmekten geçiyordu...
“Başkanlaştırılmış” Cumhurbaşkanı...
Valiler...
Derken sıra şimdi de “yerel savcılar”a mı geldi?
Yakındır, madem işaret fişeği ateşlendi üç vakte kadar köşe köşe dillendirilir:
“Her il kendi savcısını/hakimini seçmeli” önerisi!
Tek başına federatif yönü zaten vahim. Bir de “seçim kampanyaları” nı düşünün. Siyasiler bulgur, nohut dağıtıyor... Yargı mensupları “beraat”, “tahliye” filan mı dağıtacak acaba;
Beni seçin, cinayet işleyen oğlunuzun cezaevi çilesi sona ersin!
Beni seçin, “dağa çıkmak” terör suçu değil “sportif faaliyet” yerine geçsin!
Olur mu!
Aman olmaz demeyin; olmazları oldurmakta üstüne yok bu ülkenin!
+++
Algı yönetme sanatı
İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’la buluşan Türk gazetecilerden Vatan muhabiri Özer Özbayraktar’ın haberi şöyle:
“Türkiye’den özür dilersek istifa ederim”
Özbayraktar’ın haberini okuyunca görüyorsunuz ki Liebarman aynı burnundan kıl aldırmayan Liebarman! Mavi Marmara olayından dolayı İsrail’in özür dilemesini gerektiren hiçbir neden olmadığını savunuyor. Türkiye’ye de, Erdoğan’a da, İsrail’e “özür dile” çağrısı yapan ülkelere de posta koyuyor.
Bu da aynı toplantıya katılan Star muhabiri Zeynep Tuğrul’un haberi:
“Özür dilesek bile Türkiye’yi kazanamayız”
Star’da yayınlanan haberin yarattığı imaj bir öncekinin tam tersine; sanki İsrail özür dilemek için can atıyor da Türkiye’nin pas vermeyeceğinden çekindiğinden, umutsuzluğundan bir türlü adım atamıyor!
İşte böyle bir şey “algı yönetimi”; ve işte siyaset için “medya” bu yüzden önemli. Elde hazır “sunulana razı” bir kamuoyu da varken sen yazdır onlar inansın, sen yazdır onlar uyusun...
+++
Temel fıkrası gibi...
Temel bir gün tutar birlikte çalıştığı Yahudi arkadaşına okkalı bir tokat atar. Arkadaşı şaşkın... Aniden gelen bu tokatın sebebini sorar. Temel’in cevabı manidar:
- Siz İsa peygamberi çarmıha germişsiniz!
Cevabı duyan Yahudi’nin şaşkınlığı daha da artar:
- İyi de o iki bin sene önceydi...
Temel:
- Valla ben yeni duydum!
Dünkü gazete manşetlerine, köşe yazılarına yansıyan “öfke” de aynı Temel’inki gibiydi!
Bir de utanmadan “Beklenmedik gelişme” diye manşet atmış biri.
Ne bekliyordunuz ki; Esad, iktidarına, ülkesinin bütünlüğüne yaptıklarınızdan sonra bir kutu çikolata ile teşekküre mi gelecekti!
“Bela”yı kendi başına musallat etmeye çalışanlara iade etti; bumerang siyaseti...
“Etme bulma dünyası” da diyebilir kimileri...Neyse uzatmayalım, sizi Suriye sınırında Irak’takine benzer bir “Kürt bölgesi” oluşabilme ihtimalini tıpkı siyasi irade gibi “yeni duyan” medyamızdan “şoklanmış” yazılarla baş başa bırakalım...
+++
“Kürdistan”ı denizle
buluşturma projesi
En istenmeyen iki gelişme ile karşı karşıya bulunuyoruz.
- Suriye parçalanıyor.
- Küçük Kürdistanlardan oluşan bir Kürdistan doğuyor.
(...)
Kuzey Suriye kavramı, Kuzey Irak kavramıyla bir araya geldiğinde, Türkiye’nin güneydoğu sınırında Irak ve Suriye yerine, artık Kürdistan var. Onun ötesinde, Barzani’nin denize ulaşmak gibi, bir planı var. Suriye’yi o nedenle denetim altına almak istiyor.
Dün görüştüğüm çok yetkili bir isim hayli kaygılı: “Mardin, Gaziantep, Hatay, Urfa, Van, Hakkari Kürtlerle çevrili. Kürt Sorunu bölgesel boyuta uzanıyor. Bölgede ne zaman, ne ile karşılaşacağımız hiç belli olmaz”.
Kendimizi her an ateşin içinde bulmamız işten değil. Esad’ı devirmek tutkusu, Suriye’deki insan hakları ihlalleri nutuklarının bizi getirdiği nokta işte burası.
Yalçın Doğan / Hürriyet
+++
‘Aferin!’
Türkiye’nin Kürt sorununun çözümündeki dış etkenlere önemli yeni bir faktör daha eklenmiş olmaktadır. Bu sonucun alınmasına politikalarıyla katkıda bulunmuş olan Erdoğan - Davutoğlu ekibine ve onların koşulsuz destekçilerine, emperyalizmin koca bir “aferin” göndereceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Ali Sirmen / Cumhuriyet
+++
Tatilin sırası mı?
Bütün bu felâketler BOP uğruna yaşanıyor. BOP’un en önemli hedefi İsrail’in güvenliğine daha güçlü garantiler getireceği hesap edilen birleşik bir Kürt devleti kurulmasıdır.
Şimdi düşünmek lâzım:
Öngörülen Kürt devleti dört parçalı olduğuna ve bu tezgâh Esad devrildikten sonra işlemeye devam edeceğine göre milletvekilleri için, Millet Meclisi için tatil yapmanın sırası mı? Olağanüstü toplanmak için daha ne olmasını bekliyorlar?
Güngör Mengi / Vatan
+++
“Medeni” dünyanın turnusol testi
Geçen hafta Suriye’de patlayan (...) bomba “medeni” dünyanın ikiyüzlülüğüyle ilgili önemli bir “turnusol” vazifesi gördü.
(...)
Eğer böyle bir patlama, böyle bir grup tarafından yönetiminin kabul gördüğü, liderinin Batı yanlısı olduğu bir ülkede meydana gelseydi, tüm “medeni” ülkeler bu saldırıyı kınar, örgütü düşman ilan eder, örgütün üzerine çullanmak için fırsat kollarlardı.
Ancak patlama Suriye’de meydana gelip Batı karşıtı bir lideri ve iktidarını hedef aldığı için, bu saldırı kınanmak ve eleştirilmek bir yana, neredeyse alkışlandı.
Bu da çok net gösterdi ki, uluslararası camia denilen grubun, bir ülkede olan bitene “insani değerler, demokrasi, terör karşıtlığı” gibi bir pencereden baktığı fakan yok.
Önemli olan o ülkedeki rejimin Batı ile olan ilişkileri.
Batı dünyasının emrindeysen sana her şey mubah istediğini yapabilirsin.
Batı dünyasına karşı isen sana karşı yapılan her şey mubah.
Fatih Altaylı / Habertürk
+++
Bayram gelmiş neyime...
24 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’in ilanından sonra, eski alışkanlıkla gazetelere giden sansür memurları “Basın hürdür, sansür edilemez” denilerek geri çevrilmişti.
O gün gazetede ne yazacağına, gazeteciler karar vermişti.
Geçen 104 yılda iktidarlar, sansür memuruna iş bırakmayacak, sansürü ustaca saklayacak, daha kalıcı denetim mekanizmaları kurdu.
Bunların en önemlisi, “iktisadi sansür” dür.
Yani, devletle işi olan medya patronunu mali kıskaca alıp susturma yöntemi... Yayın yönetmenlerine patrondan gelen “Aman o bakana dokunmayın, onunla işimiz var” telefonu ya da bakanlardan gelen, “O manşetle, sizin patronun kredi talebini tehlikeye attınız” mesajı, gizli sansürdür.
Diğer bir yöntem, yazma cesareti gösteren gazeteciye baskı yapıp diğerlerine “Sen de yazarsan sonun böyle olur” deme yöntemidir.
Özdenetimle, sansür memuru, yazarın beyninde görev yapar hale gelmiştir.
Resmi sansürün kaldırılışının 104. yılında, bu yeni sansür yöntemleriyle nasıl baş edeceğimizi düşünmeliyiz.
Can Dündar / Milliyet
+++
Sansürün adı kalktı bu ülkede, kendisi ise bir türlü ölmek bilmeyen bir ruh gibi dolaşıyor üzerimizde...
Evet; artık gazeteler gece yarısı baskına uğratılıp bazı haberler, köşe yazıları kalıplardan çıkarılmıyor...
Ama çok daha beteri yaşanıyor:
“Açık sansür” , biraz da çağın etkisiyle; gizli ya da otosansüre dönüştü!
Baskı grupları, siyasi iktidarlar; hangi haberlere ya da yorumlara sıcak bakmadıklarını açık açık söylüyorlar...
Buna uymayanın vay haline!
Mustafa Mutlu / Vatan
+++
Lozan’a sövenler
Lütfen, önce bir bugünkü Türkiye haritasına bakın; sonra da Sevr haritasına göz atın.
Gördüğünüz gibi; Sevr ile Türk milletinin tarihteki varlığı son erdiriliyordu. Lozan ile bugün dünyanın en güçlü Türk devleti yaratıldı.
Buna karşın; bu devletin nimetini yiyerek palazlanan gerici kesimi; ’Lozan bir hezimettir!’diye yaygara yaparak milleti Atatürk’ün ve İsmet Paşa’nın düşmanı haline getirmeye çalışıyorlar. Bunlar siyasi partilerin içlerine de sızarak buralarda, bu devleti kuran değerlerle savaşmaya devam ediyorlar. Haçlı sömürgecilerle aynı ağızdaki bu kişilerin Müslüman görüntüsü vermesi, dinimizin ne hale getirildiğini gösteren acı bir örnektir.
***
Akşam Gazetesi’nde yer alan bir habere göre; AKP’li bazı milletvekilleri; ’yerel yönetimleri güçlendirmek’ projesi adıyla bir çalışma başlatmışlar. Buna göre; her şehirde tek başkan ve tek meclis olacak; bölgeyi büyük oranda bunlar yönetecek; vergi toplamadan tutun da öğretmen atamalarına kadar güç bunlarda olacak. Şimdi gelin bu modeli Diyarbakır’da, Van’da, Hakkari’de uygulayın.
Batılı sömürgeciler; demokratikleşme adı altında; yerelleşme adı altında Türkiye’yi; yeniden Sevr haritasındaki durumuna sokmak istiyor.
Hem de bunu artık ordularıyla ülkemize girerek değil; bizim seçtiğimiz milletvekillerini kullanarak yapıyorlar.
Millet, acaba daha ne kadar bunları görmezden gelecek?
Rıza Zelyut / Güneş
+++
“Kuzey Irak”ı da Ankara yaratmıştı
Ankara son dönemde Kandil sorununu Barzani üzerinden çözmeye önceleyen bir politikaya yöneldi.
(...)
Barzani bir taraftan Türkiye ile ilişkileri geliştirerek PKK’yı dağdan indirme amacıyla Ankara’yla benzer mesajlar verirken, bir yandan PKK’yı meşru güvenlik gücü ilân eden Suriye’li Kürt liderler ile işbirliğine yöneldi. Barzani’nin bu tutumu Ankara ilişkileri açısından ciddi bir çelişki oluşturuyor. Öcalan ve PKK’nın dört ülkedeki (Türkiye, İran, Irak, Suriye) dört parçadan “Büyük Kürdistan” ı oluşturma projesinin, Kuzey Irak’tan sonra, ikinci parçası olarak Kuzey Suriye’de vücut buluyor. Bu gelişme kuşku yok ki Türkiye üzerindeki baskıyı artıracak, PKK’nın Türkiye’ye sızma ve eylem yapma, Güneydoğu’da halkı baskı altına alma kapasitesini besleyecektir.
Ankara, ABD’nin 2003’te Irak’ı işgalinden sonra en çok “Irak’ın toprak bütünlüğü” ne vurgu yapıyordu. Irak’ın parçalanmasının ileride Türkiye’nin bütünlüğü açısından da tehdit oluşturacağını hesaplıyordu. Hatta bir ara Irak’ın Kuzeyi’nde bağımsız bir Kürt devleti kurulmasını “kırmızı çizgi” olarak da ilân etmişti. Ancak sonuca etkili olamadı. Aksine Kuzey Irak’taki siyasal oluşumu destekleyen politikalara geçti.
Fikret Bila / Milliyet
+++
Sınırları “zorluyor”
Kürt meselesinin ulusal sınırları ’aşan’ bir mesele olduğu hep söylenirdi; şimdi, ulusal sınırları ’zorlayan’ bir mesele haline geldiğini artık anlamış olmalıyız.
(...)
Bölgede Kürt nüfusun olduğu ülkelerde radikal değişiklikler oluyor. Irak’ta ülke fiilen bölündü. Hukuken bölünmesi de çok uzak bir ihtimal değil. Suriye’de değişim rüzgarı Suriye Kürtlerine özerklikten fazlasını verebilir; Nuseyri devleti kurulursa Suriye Kürt devleti de gündeme gelir...
Kürt nüfusun yoğun olduğu üçüncü ülke Türkiye. Biz ne yapacağız?
İhsan Dağı / Zaman