Yeni bir Irak’a tahammülümüz yok
Kalkınmanın temel şartı rejimin ülke insanlarına huzur vermesidir. Huzur öncelikle iktidar ve muhalefet kadrolarındaki siyaset adamlarının kendileriyle barışık ve birbirleriyle ilişkilerinde de nezaketi korumaları ile sağlanır.
Gelişmiş bütün demokrasilerde işlerin sükunetle çözülmesi temel dikkat konusudur. ABD’de ikiz kulelerin teröristlerce uçaklar ve bombalar marifetiyle yıkılması tv ekranlarına son derece sınırlı biçimde yansıtılmıştır. Gazeteler haberi sonuncu sayfada bir iki satır olarak geçiştirmiştir. Muhalefet konuyu siyasi gündem malzemesi yapmamıştır.
İngiltere, Fransa, Almanya ve daha birçok ülke bu konuda benzer tutumlarıyla örnek olarak gösterilebilir. Almanya’da Bader- Meinhoff çetesi üyeleri tutuklu bulundukları hücrelerde aynı gün intihar ederler. Ne muhalefetten bir ses gelir, ne de basında tek satır yazı yer alır.
En önemlisi de iktidarlar başı sıkıştıkça eski sandıkları karıştırmazlar.
Bizde öyle mi ya? Günün sorunları ağır geldi mi dön maziye... Hâlbuki bu yol çıkmaz sokaktır. Kimse kazanmaz, ülke kaybeder. Hele etnik kavgaları besleyecek, ülkede kabuk bağlamış yaraları deşecek üsluptan dikkatle uzak durulmalıdır.
Ne yazık ki Sayın Başbakan on yıla yaklaşan yorgunluktan olsa gerek bu yolu seçti. “Kardeş” olarak nitelediği, vizeleri kaldırdığı Suriye’yi ve lideri baş hasım olarak belirledi. Suriye’den bahsederken bir tek “Ordular ilk hedefiniz Suriye’dir” demediği kalıyor.
Suriye’deki mevcut rejim yıkılırsa, yerini kim alır, ülke istikrarını korur mu yoksa Kuzey Irak benzeri yeni bir otorite boşluğu, güçler çarpışması ile karşı karşıya mı kalırız? Bizim pozisyonumuz ne olur? Nasıl etkileniriz? Ya terörle mücadele bundan nasıl etkilenir? Hükümetin bu ihtimalleri değerlendiren ve ona göre hareket tarzlarını belirleyeceği bir stratejisi olduğuna inanmıyorum. Çünkü akıl bu ölçüde hakim olsa bu kadar gürültü çıkarılmaz. Bilgi sükunet sağlar.
Bizim siyasi hayatımızın en büyük eksikliklerinden biri; devlet ve siyaset adamlarımızın tatil geleneklerinin olmayışıdır. Tatilden geçtik, dinlendirici bir meşgaleleri yoktur.
Çevreleri hep kendi kadrolarıdır. Dinlenmeyi bilmezler. Böyle olunca da bir süre sonra gerilir ve biterler. Bu eksikliğin faturasını milletçe ödüyoruz. Evet, dinlenmeyen, dinlenmeyi bilmeyen kadrolar bileyli kılıçlara dönmüştür. Dış politikada öfke, iç politikada hınç, kavga siyasetimize şekil veriyor. Çok yönlü düşünemiyoruz. Yanlış atlara oynuyoruz, kaybediyoruz.
Evet Suriye karşısındaki yüksek ateş Dersim’le devam ediyor.
İhsan Sabri Çağlayangil’in hatıraları temel tartışma zemini oluyor. Lütfen bu kitabı soğukkanlılıkla tekrar okuyun. İhsan Bey, CHP doğu illeri müfettişi sıfatıyla adını vermediği Şeyhin duruşmasını Cumartesi ve Pazar günü devam ettirir. Şeyhi astırır. İfadelerinde ne hüzün ne vicdan rahatsızlığı vardır. O zaman bu kitap hatıra değil, itiraf kitabıdır.
CHP’ye bugün Dersim’le vurmaya çalışmak boşunadır. Çünkü eğer suçlu varsa kemikleri kül olmuştur.
Kaldı ki Dersim infazlarını yerine getirmekle görevli olan Çağlayangil, çok partili rejime geçildiğinde tercihini DP ve bilahare Adalet Partisi’nden yana kullanmıştır. Yani kendisindeki temel ideolojiyi bu günkü CHP ile bağdaştırmak zordur.
Ayrıca, o yıllarda Türkiye Cumhuriyeti genç bir devlet olarak emperyalistlerin boğmak istedikleri diriliş mesajları vermektedir. İngiltere Musul petrollerini yutabilmek için Kürtleri devamlı isyan sıcaklığında tutmaktadır.
Cumhuriyet, verem, trahom, frengi, sıtma ile boğuşurken dışarıdan gelen bölücülük mikrobuyla da savaşmıştır. Siyaset adamlarımıza ricamız; öfkenizi aklınızın gerisine atınız. Zaman zaman dinleniniz. Devrinizde zulme göz yummayınız.
Dünün dünde kaldığını unutmayalım! Ülkenin bu günkü dertlerini çözelim.
Hiçbir probleme dışarıdan gerçek çare bulunmayacağını görelim. Bakın Türkiye’nin kredi notu ile oynanarak dışarıdan sermaye girişi nasıl engellendi.
Irak’taki sorunlar çözülmemişken, buradaki istikrarsızlığın getirdiği zararları telafi edememişken kendi elimizle bölgede yeni bir Irak oluşturulmasına katkıda bulunmayalım.
İktidarıyla, muhalefetiyle ve bütün kurumlarıyla el ele, gönül gönüle birleşelim.
Dikkat edelim, öfkeye toprak depremle cevap veriyor. Artık sevgi ekmenin zamanıdır’85
Unutmayalım “Sevelim, sevilelim. Bu dünya kimseye kalmaz!...”