"Yeni Anayasa" ve masadan kalkmak!
AKP iktidarı hak ve özgürlüklerin genişlemesi, demokrasinin her türlü vesayetten arındırılması, darbeci anayasadan kurtulmak adı altında halka karşı büyük bir kamu diplomasisi yürütmüştür.
İhtiyaç olmayanını ihtiyaç haline getiren, gerçek dışı olanı gerçek gibi gösteren, yanlış olanı doğru olarak pazarlayan AKP kampanyası süreç içinde başarılı da olmuştur.
1982’de darbe döneminde halkoyuna sunulan ve 9 Kasım 1982 yılında yürürlüğe girmiş olan anayasa bugüne kadar on yedi kez değişikliğe uğramıştır. Bu anayasanın en son 12 Eylül 2010 tarihinde 24 maddesi değiştirilmiştir.
AKP, bunca değişikliğe rağmen anayasaya darbe anayasası demeyi sürdürmüş ve her türlü sorunun kaynağı olarak göstermiştir. Böylece kendi uygulamalarını kamu oyunun gözünden kaçırmak için mevcut anayasayı günah keçisi olarak ilan etmiştir.
İktidar, “siz yapmazsanız başkası gelir yapar” bağlamında da “Kürt Sorunu” nu sözüm ona çözmek için “Yeni Anayasa” sözcüğüne yapışmıştır.
İktidar son anayasa referandumunda sağladığı %58’lik desteği diri tutmak için de halka karşı büyük bir yönlendirme kampanyası düzenleyerek anayasayı değiştirmeyi herkesin sorunu haline getirmeyi başarmış bulunmaktadır.
AKP, Anayasa konusunda yalnız da değildir. Dış ve iç destekçileri vardır. Kendisini Türk hissetmeyen, dahası Türk milletine karşı olan düşman unsurlar var gücüyle anayasadan “Türk” kavramını çıkarmak istemektedir. AKP ve destekçilerinin “sıfırdan anayasa” ya da “etnik anayasadan kurtulmak” adı altında Türk milletinin egemenliğine anayasa ile son vermek istedikleri de açıktır.
82 anayasasını değiştirmek için yapılan anayasa çalışmaları sürecini seyrederek, masadan kalkarak ya da olanı biteni eleştirerek bu süreci engellemek mümkün değildir.
Yapılanlar karşısında çeşitli siyasi tavırlardan söz edilebilir. Örneğin; muhalefetin anayasa ile ilgili çalışmaların her şart altında dışında kalarak süreci engellemeleridir ki bu mümkün değildir. Anayasa yapım sürecine katılarak yapılmak istenilenlerden haberdar olmak ve sürecin bölücü bir seyir izlemesine izin vermemek, aklın ve siyasetin gereğidir.
Anayasal çalışmalara karşı çıkmak ve olanı biteni dışarıdan izleyerek sürecin işlemesini engellemek mümkün değilse bu çalışmalara katılarak bölünmeye izin veren bir anayasanın ortaya çıkmasını engellemek en doğru yol olacaktır. Siyasetin gereği de budur. Ancak sürecin içinde olmakla birlikte bölünmeye uygun bir anayasanın ortaya çıkması engellenemeyebilir de... Bu her şeyin bittiği anlamına da gelmez. O zaman diğer yöntemler devreye sokulur. Siyaset çaresizlik değil aksine çare müessesesidir.
Diğer yandan siyasilerin görevi, sanal dahi olsa, halkın gündemine yerleştirilmiş olan sorunlardan kaçmak değildir. Aksine “çivi çiviyi söker” ya da yaratılmış puslu ortamın üzerine üzerine giderek gerçekleri ortaya çıkarmaktır!
Gerçek bu iken MHP’yi bölücü nitelikte bir anayasa yapılma sürecine katılmakla suçlamak ucuz bir eleştiridir. Aksine sırf bu nedenle yani bölücü bir anayasanın yapılma sürecini engellemek için MHP sürecin tam göbeğinde olmalıdır. MHP’nin ve muhalefetin masadan kalkmasını, süreçten çekilmesini aksi takdirde bölücü anayasayı meşrulaştıracağını söyleyenler de yanılmaktadır. Halktan %49 oy alan AKP’nin yapmak istediği de odur. Başbakan Erdoğan, “Masada kim olursa biz anayasayı onunla yaparız” diyor.
Masadan kalkarak Erdoğan’a arayıp da bulamayacağı fırsatı vermek akıllı bir siyaset olmaz!
AKP, muhalefet partilerinden bazılarının, anayasanın yazım sürecinde devre dışı kalmasını istiyor. Böylece anayasanın yapım ve yazım sürecini dikensiz gül bahçesinde gerçekleştirmek istiyor. Acaba birileri, MHP masadan kalksın da AKP istediği gibi bölücü bir anayasa yapsın mı demek istiyor?