Yazıklar olsun!
Tıpkı Kemal Burkay gibi “açılım” zarfı içinde “en üst düzeyde” davet almasına rağmen Türkiye’ye gelmeye yanaşmayan şarkıcı, şimdi “toplu düğün töreninde sahne almak” üzere teşrif buyuruyor(!) ha!
Kargalar bile güler buna...
***
Hatırlar mısınız, bundan 1-1.5 yıl önce, günlerce haber olmuştu gazetelerde;
- Şivan Perver, Gani Rüzgar Şavata’nın filminde oynamak için Türkiye’ye geliyor!
2011 seçimlerinde Malatya’dan BDP’nin desteklediği “bağımsız!” aday olan Şavata’nın “Çar Çıra / Dört Çıra” adıyla çekeceği film güya iki Kürt genci arasındaki duygusal ilişkiyi anlatacaktı. Sonra işin içine “Eşref Bitlis, derin devlet vs...” girdi. En son, döndü dolaştı bir Türk askeri ile PKK’lı teröristin aşkına dayandırıldı.
Filmin adıyla, İran-Irak-Suriye ve Türkiye’den oluşan çekim mekanlarını üst üste koyunca “mesaj” ortada:
Dört parçalı Kürdistan!
( Hatta 1960’larda Türkiye’den toprak koparıp Kürdistan kuracaklarını ilan eden Molla Mustafa Barzani rolü için “akil” Kadir İnanır’a teklif götürülecekti. Eh herhalde Molla Mustafa Barzani de filmdeki “kız babası” değildi!)
***
Nitekim dün, iktidara çok yakın, iktidara ait gazetelerden birinin yazarı “Şivan Perver Kürdistan’dır” diye yazdı!
Bu durumda Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı “Kürdistan”ı kendi elleriyle Diyarbakır’a getirmiş olmayacak mı? Kendi elleriyle “Kürdistan”ı sahneye çıkarmış olmayacak mı? “Kürdistan”ı bizzat takdim etmiş olmayacak mı?
NOT: Bu yazı burada bitmiyordu aslında. Çok vurucu bir yere bağlayacaktım; asıl “düğün”ü, asıl gerdeği anlatacaktım. Kafamdakiler dağılmasın diye hızlı hızlı yazarken, gözüm karşımda açık duran TBMM TV’ye takıldı. Kürsüde Sırrı Sakık, elinde cep telefonu... Ne yapıyor anlamak için televizyonun sesini açtım. Şivan Perver’in Ahmet Kaya’nın mezarında seslendirdiği propaganda zırıltısını dinletiyor TBMM’ye! O çalıyor Meclis dinliyor! Bir TBMM Genel Kurul’undaki tabloya baktım, bir kendime... Oturmuşum, hâlâ saf saf “Kürdistan Diyarbakır’da” diye kendimi parçalıyorum.
Eee kim mani olacak ABD’nin emri, eşbaşkanların kavliyle vatanımızı almaya gelenlere; vermeye yeltenenlere?
“Kürdistan”, milletvekillerinin “pantolon”a vize vermekle övündükleri TBMM Genel Kurul Salonu’nda!
O söylüyor; vekillerimiz dinliyor!
Çok acıdım halime...
Yazacak hiçbir şey kalmamış aslında;
“Yazıklar olsun”dan başka!
Cemil Çiçek’e ambargo mu var?
acc-Lafla peynir gemisi yürümüyor tabii ama- yine de belirtmeden geçemeyeceğim dünün en güzel konuşmasını TBMM Başkanı Cemil Çiçek yaptı. Halkalı’da Kerbela şehitlerinin anıldığı törende konuşan Çiçek “Ölen ’Allahuekber’ diyor öldüren ‘Allahuekber’diyor. Allah bunun neresinde? Ama eline silahı başkası veriyor...” diyerek Orta Doğu’nun yüzyıllardır çözülemeyen(!) kanı denklemini üç cümlede özetledi.
Gün içinde, hemen bütün haber kanallarını dolaştım; her saat başı yayınlanan bültenlerinde, tören anında canlı yayında duyabildiğimiz bu sözleri tekrarlayana rastlamadım. “Yoğun gündem” dolayısıyla “karambol”e mi geldi, yoksa “Allahuekber” diyerek adam öldürenlere para, silah, eğitim kampı desteği veren, “mezhepçi”liği yüzünden ödemek zorunda kaldığı ağır faturalar yedi düvele nam salmış baş medya patronu üzerine alınır korkusuyla sansürlendi mi?
Kimi kime şikayet edeceğiz
Adana Valisi’nin Özel Kalem Müdürü’nün bazı yerel medya patronlarının seks kasetlerini arşivlediği iddia edildi. Velev ki doğru;
Milletvekillerinin, bakanların hem de en “baş”takine kadar, en mahrem görüntülerinin, konuşmalarının kayda alındığı, günü geldiğinde servis edildiği, hali hazırda hem genel hem de partilerin kendi iç dengeleri anlamında siyasi tablonun bu yolla tanzim edildiği, yapanın da yanına kâr kaldığı sistemde kimi kime şikayet edeceğiz ki!
Şii kenti...
İktidarın Irak ziyaretinde vermeye çalıştığı “mezhepçi politika izlemeyeceğiz” mesajını yere göğe sığdıramayanlar, geziye katılan yandaş yazarların “Bağdat Şii kenti olmuş” diye nasıl ağıt yaktıklarını okumamış olmalılar... Mezhepçi olmasalar “Şii” iktidarının etkilerini niye böyle “şeytan görmüş” gibi aktarsınlar?