Yaz deftere hesabı...

Kemal Kılıçdaroğlu Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk’e “TRT’den hesap soracaklarını”
söylemiş!
Ama ne zaman?
TRT bütçesi Meclis KİT Komisyonu’na geldiği vakit!
Diyor ki Kılıçdaroğlu, “TRT’nin yayıncılık faaliyetleri konusundaki yanlı tutumu da dahil pek çok konuda Meclis’e verdiğimiz soru önergelerimiz var. Hiçbirine sağlıklı yanıt verilmiyor. TRT bütçesi, Meclis KİT Komisyonu’na nasıl olsa gelecek. O zaman üzerinde daha önemle duracağız, cevap verilmeyen konuları da gündeme getireceğiz. TRT’nin montaj olmayan bir fotoğrafı gerekçe gösterip, Anadolu Ajansı’yla abonelik sözleşmesini iptal etme çabası doğru bir yaklaşım değildir.”
Kamera şakası gibi; anamuhalefet partisi bir kamu kurumunun yönetim biçimine dair tonla yanlışlık, terslik, gariplik saptıyor ama hesabını sorabilmek için tabiri caizse pusuda beklemesi gerekiyor ki düşsün avucuna!
Bunu CHP’yi yahut Kılıçdaroğlu’nu eleştirmek için söylemiyorum... Sanıyorum ki Kılıçdaroğlu’nun yerinde başka bir muhalefet partisinin başka bir temsilcisi de olsa benzer şeyler söylemek durumunda kalacaktı!
Niye mi?
Çünkü bu ülkede adaletin yerini bulması için, dün Emre Kongar’ın da yazdığı gibi “adil yasalar”dan değil “adil insanlar” dan medet umuyor mazlumlar hanidir!
“Adil insanlar”ın çabaları “adil yasalar” uygulanamadığı müddetçe nafile kalıyor İbrahim Şahin’in AKP’lilerin önünde diz çöken tavrı karşısında!
“Adil insan” olan kimi milletvekilleri soru önergeleri veriyor...
“Adil insan” olan kimi gazeteciler sorular yöneltiyor...
“Adil insan” olan kimi “cesur” vatandaşlar “hak”ları olan hizmeti alabilmek için kurumun telefonlarını, fakslarını, e-postalarını aşındırıyor...
Ama bana mısın demiyor Şahin!
Aksine “dediğim dedik, çaldığım düdük” mesajı yayılıyor hal ve hareketlerinden dış dünyaya...
Biz, “Türkiye bu Genel Müdür’le seçime gidemez; 14 kanala sahip TRT’nin AKP’nin propaganda araçlarından biri olarak devreye sokulduğu bir seçim yarışı eşitlerin mücadelesi olamaz” diyoruz...
“Devlet”in AKP’ye açıktan destek verdiği ve vatandaşını da buna yönlendirdiği bir seçimin meşruiyetinden bahsedilemez” diyoruz...
“Bir kamu kurumu olan TRT’nin -yaptıkları yapacaklarının garantisidir dersek- yaratacağı bilgi kirliliği, muhalefete karşı takınacağı çarpıtıcı, karalayıcı, güven zedeleyici tutuma karşı muhalefet şimdiden önlem almalı” diyoruz!
Muhalefet hala deftere yazıyor hesabı!
Cumartesi günü yayımlanan Medya Polemik’te hesap dökümünü çıkardık Şahin’in; bakkal defteri değil cilt cilt ansiklopedi olur “bedeli ödenmemiş” onca kalemden!
Muhalefet hala, “günü gelince” hesap sormaya hazırlanıyor...
Soru şu: İbrahim Şahin’li TRT, muhalefetin hesap soracak niceliğe ve niteliğe ulaşmaması için her yolu mübah saymayacak mı?

+++

Nekrofiliden kaçış

Bir heves açtığı Medya Polemik’te Defne Joy’a dair tek satır göremeyen dostum “hayalkırıklığı”nı paylaştı telefonda.
Ölü seviciği ile ölü soyuculuğu arasına sıkıştırılan bir hayat, bir ölüm, bir bebek, bir geçmiş, bir gelecek var karşımda, ne yazayım Allah aşkına... Yılmaz Özdil daha ilk gün söyledi işte “bu işi yapacağınıza limon satın daha iyi!”

+++

Ne de erkenden eskidi solculuğu

Oray Eğin geçenlerde “Taraf’tan adam çıkmaz mealindeki yazısından birkaç ay sonra Taraf’ta ‘kullanışlı gazeteci’ olarak hizmet vermeye başlayan” Melih Altınok’un hikayesini yazınca iki yıl öncesine gittim. Bu “nereden nereye” vakasına, -ibret olsun diye- katkıda bulunmak istedim.
Eğin’in “hayret”inin arka planında, Altınok’un iki sene önce odatv.com’u arayarak hayranlığını dile getirmiş, hatta bu siteye yazı yazmak istediğini belirtmiş, ve hatta bu site için “Taraf’a çakan”, “Ahmet Altan’ı eleştirip ’Taraf gibi gazetelerde yazan solcuların kendi varoluşlarını inkar edeceğini’iddia eden” bir yazı bile yazmış olması vardı...
Şimdi Taraf’a çakmıyor ama Taraf’tan çakıyor Melih Altınok!
“Ne ilginç değil mi...” diyor Eğin bu manzara karşısında; “Nereden nereye...”
Bundan iki yıl kadar önce “Emperyalizmin İkna Odaları” başlıklı yazı dizisini hazırladığım günlerde, Soros destekli dernek, vakıf ve kişiler ile onların bağlantılarını kaleme aldığımda, en ağır hakareti etmişim gibi alınganlık gösternişti Melih Altınok. Osman Kavala’yı kast ederek “patronumuzu seçemiyoruz maalesef” tadında bir e-posta yollamış, sol ve anti-emperyalist duruşunu anlatmıştı uzun uzun... Türkiye’ye akıtılan fonların nasıl bir “dönüştürücü” etkisi olduğuna dair yazdıklarıma prensipte katıldığını ancak kendisinin de yazdığı Birgün’ü sırf Kavala’dan destek aldığı için bu çerçeveye sokmanın insafsızlık olacağından yakınmıştı... Ve daha bir dolu “ikimiz bir fidanın güller açan dalıyız” hikayesi işte!
O e-postayı hatırlayınca hakikaten öyle;
Nereden nereye, ne de erken eskidi solculuğun böyle genç adam!

+++

Ayvayı yedik torbası

CHP Edirne Milletvekili Rasim Çakır kürsüdeydi; iyi niyetle ve çaresizlikle haykırıyordu: “Ben milletin vekiliyim, bunu bilerek oy kullanmak zorundayım. Koyun gibi değil! Bir torba yasa görüşüyoruz hep birlikte. Bu torba kanun yedi yüz altmış sekiz sayfadan ibaret bir kanun ve bu kanun salı günü milletvekillerine dağıtıldı. Yani milletvekillerine denildi ki, ’Bu yedi yüz altmış sekiz sayfayı salı gecesi oturun, çalışın, öğrenin, okuyun ve çarşamba günü gelin, burada bu kanunla ilgili iradenizi ortaya koyun. Bunun demokrasiyle, bunun insan haklarıyla, bunun çağdaşlıkla, bunun hukukla ne kadar bağlantısı var. Takdiri ben sizlere ve yüce milletime bırakıyorum!”
Vekil, takdiri yüce millete bıraktı ama yüce milletin haberi bile olmadı bu konuşmadan... Haberi olan birkaç bin işçi, mühendis, memur, doktor yürüyüş yapmaya kalktı; dayak yedi... Peki; kim biliyor bu torbada ne olduğunu?AKP’li bürokratlar!
Bürokratın AKP’lisi olur mu? Olur! Torbanın yasası olursa, bürokratın da AKP’lisi olur elbet! Geçmiş sekiz yıllık iktidar döneminde mevcut yasaların izin vermediği tüm düzenlemeler tek bir torbaya doldurulur; bunun adı da yasa olur! Ve bu yasayı öyle bir yazarlar ki; 40 yıl okusan anlamazsın! Bir “civciv çıkacak, kuş çıkacak” yasasıdır bu... Beklersin, beklersin; ne civciv çıkar, ne de kuş!

***


“Ne torbası” demeyin... Ne sihirdir, ne keramet; el çabukluğu marifet torbası... Yandı, bitti, kül oldu torbası... Ayvayı yedik torbası... Biz her şeye müstahakız torbası... Elveda demokrasi, elveda hukuk devleti torbası!
Kısacası... Ne mutlu Türk’üm diyene!
Not: ’Bu son sözün ne anlamı var’diye mi düşünüyorsunuz? İçimden öyle geldi; ben de şu ’torba yazı’ya bunu sıkıştırıverdim... Benden hesap soracağınıza; gücünüz yetiyorsa torba yasa yapıp, devleti torbaya sokanlardan hesap sorunuz!
Mustafa Mutlu / Vatan

Taammüden cehalet vadisine düştük

Tüm sığlığına rağmen bu filmi ciddiye almamak gibi bir lüksümüz olmadığını düşünüyorum. Kurtlar Vadisi serisinin, genelde şiddet ve karanlık ilişkiler övgüsü olması bir yana, siyasi mesaj taşıma gibi bir iddiası var ve izleyici kitlesinin algı ve beğenisi de bu yönde. O kadar ki, Yeni Şafak gazetesinin sinema sayfası filme ilişkin olarak, ’Politik değeri sinemasal değerini aşan bir gösteri’ başlığını kullanmış
(30 Ocak 2011).


Rambo masum değil
“Amerikan sinemasının da ’Rambo’serisi aynı şey değil mi?” diyerek konuyu geçiştirmek mümkün değil. Her şeyden önce ne Amerikan sineması, ne Rambo serisi hiç de masum örnekler değil. Diğer birçok Hollywood yapımı gibi, Rambo serisi de, ABD emperyalizminin sinemada popülerleştirilmesinden başka bir şey değildi. Belli ki, Polat Alemdar ve Kurtlar Vadisi de, emperyal heveslerin canlandığı Türkiye’nin, bu heveslerini popülerleştirdiği araçlarının başında geliyor. Nitekim, başrol oyuncusu, kendisiyle yapılan bir röportajda, olaya ne kadar siyasi yaklaştığını, filmin nasıl bir ’misyon’u olduğunu ve nasıl bir ’bilinçlendirme’amaçladığını gayet açık biçimde ifade etmiş (Zaman Pazar eki, 23 Ocak 2011).
’Kurtlar Vadisi Filistin’de, serinin diğer örneklerinde olduğu gibi ve fazladan bir şiddet övgüsü, bir ölüm orjisi sergileniyor. Diğer taraftan, benzetildiği veya özendiği Rambo filmlerinde olduğu gibi, tam bir taammüden cehalet örneği. Bu noktada, genel kültürü çocukluklarında okudukları Malkoçoğlu, Kara Murat, Tommiks, Teksas’tan ibaret olan, filmin başrol oyuncusu ve yapımcılarından fazla bir şey beklenemez. Ama, ’politik değeri’nden bahsedenlere ne demeli bilemiyorum.
Dahası, bırakın İsrail ve Yahudi imajı meselesini, film Filistin meselesine bakışı açısından da son derece sorunlu. Konuya sığ olmanın ötesinde, son derece tepeden bakan bir tavrı yansıtıyor.
Belli ki, Ortadoğu’da liderlik hevesine kapılan Türklerin, sadece yakın tarihten değil, Arap sineması ve edebiyatından, onun kaliteli örneklerinden hiç haberi yok. Amerikan emperyalizmi ve onun devamı olan popüler kültüre benzerlik bu konuda da dikkat çekici. Birilerinin bu tür bayağılıklardan Filistin meselesi adına medet umması tam bir zavallılık. Zira, Filistin meselesine dikkat çekmek için İsrail’i, sokaklarında rastgele Filistinli öldürülen bir yer olarak göstermek gibi abartılar, Filistin meselesini sanılanın tersine hafifsetiyor. Mesela, El-Halil’de yaşayan bir ailenin hayatını doğru dürüst konu eden bir film çekmek, orada olanları anlamamız açısından son derece tesirli olabilirdi. Kurtlar Vadisi ise, kendini ahir zaman Malkoçoğlu sanmak isteyenler dışında akıl, fikir ve duygu olgunluğu sahibi kimseyi olumlu manada etkileme şansına sahip değil.


Tedirgin edici
Dahası, milliyetçi ve dinsel temaları, fazlasıyla ve alabildiğine bayağılaştırarak kullanan bir film olarak son derece tedirgin edici. Sadece İsrail-Filistin meselesine bakışı açısından değil, Türkiye’yi giderek daha fazla ’Kurtlar Vadisi’aklına, tutumuna yaklaştırması açısından tedirgin edici.

Nuray Mert / Milliyet

+++

Yıkıl karşımdan muhalif mizahçı

Yer yerinden oynuyor.. Ortalık birbirine giriyor. Ne olmuş?
Müjdat Gezen AKP’lilere hakaret etmiş. Ne mi demiş?
“Bir ankette AKP yüzde elli çıkmış. Aslında Aziz Nesin kriterine göre yüzde 60 çıkması lazım” demiş.
Müjdat bir mizahçı... Siyasetçi değil, siyasi yorumcu değil... İşi ve mesleği espri yapmak. Mizahçının söylediği sözlerden ders çıkarılır ama kızılmaz.
Aziz Nesin, “Türk milletinin yüzde 60’ı aptaldır” diyeli yıllar oluyor.
Herkes güldü geçti. Hâlâ esprilere konu olur Aziz Abi’nin sözleri....
Müjdat da Aziz Abi’nin değerlendirmesini aktarmış.
Bu tür sözleri ciddiye alırsanız, o zaman lafın altına girdiniz demektir.
Başbakan’ın referandum sırasında “Hayır oyu verenler darbecidir” sözü daha mı hafif espriydi? Güldük geçtik...
Peki Müjdat’ın esprisi neden olay oldu?
Galiba AKP’nin olay yaratma ihtiyacı yüzünden...
Muhalefet cephesinden ünlü isimlerin bir çift sözünü yakalayıp istismar etmek adeta özel bir politikadır.
“Bilvesile halkı mağdur yerine koymak... Halkı savunur gibi yaparak oy şavullemek...”
Taktik işte bu... Bekir Coşkun’un “göbeğini kaşıyan adam” esprisi, Yılmaz Özdil’in “Bidon kafalılar” deyimi aynı şekilde istismar edildi. AKP lideri seçim meydanlarında bu sözleri muhalefetin genel bakışı gibi takdim ederek rakibini gözden düşürmeye çalıştı. AKP’de acaba kaç kişi Bekir ya da Yılmaz kadar, halk adına kavga vermektedir? Kaç kişi Müjdat kadar halkı sevmekte ve saygı göstermektedir?
Halka saygı gösterir gibi yapıp onu soymak... Daha mı hafif espridir?
Melih Aşık / Milliyet

AKP’de Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil veya Müjdat Gezen kadar halk adına kavga veren kaç kişi var?

+++

Komikleri haykırmayan bir millet...

... Geriye iki kişi kaldı:
Müjdat Gezen ve Levent Kırca.
Levent Kırca’nın durumuna eğilmek lazım:
O Levent Kırca ki generallerin ortama en hâkim olduğu günlerde bile general eleştirisi yapabilmiş, türbanlıların itilip kakıldığı günlerde türban yasağını en esaslı bir şekilde hicvetmiş, iktidarda kim varsa gözünün yaşına bakmamış bir mizahçıdır.
Fakat gelin görün ki “ileri demokrasi” günlerinde sanatını icra edemiyor. Her dönemin tahammül ettiği skeçlere, bu dönemde tahammül edilemiyor.
Ne yapsın Levent Kırca?
O da bulabildiği her platformda şakayla karışık hükümete vurarak vakit geçiriyor.
Müjdat Gezen’e gelince...
Dünya görüşüne hiç katılmam.
Fakat yine de...
Herkesin mizacının izin verdiği ölçüde eğildiği, Başbakan’ı kızdırmamak için çırpındığı, “Başıma bir iş gelir” diye korktuğu, mimlenmeyelim diye bir kenara çekildiği, ağzına geleni en dengeli bir şekilde söylediği bir dönemde Müjdat Gezen’in ağzına geleni söylemesi bana müthiş bir güven duygusu veriyor.
Unutmayın:
Komikleri haykırmayan bir millet, sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk
gibidir.
Ahmet Hakan / Hürriyet

Yazarın Diğer Yazıları