Yassıada mı Silivri mi?
Üzerlerine beton dökülmeye çalışılan Silivri zulümhanesinde gelen ibretlik mektubun son bölümü. Siz bu satırları okurken İzmir’de kurulan tezgahı izleyeceğim. 28 Şubat tiyatrosu ile beraber sözde casusluk davasını yazmaya çalışacağım...
11) Yassıada yargılamalarında; sanıkların her biri ayrı ayrı hücrelerde tutulmuş, bir araya getirilmemiş, birbirlerini duruşmalarda görebilmişlerdir. Ergenekon sanıkları da; cezaevinde ayrı ayrı hücrelere konulmuş, cezaevinde konuşma ve haberleşme yasağı getirilmiş, suçluluk psikolojisi yaratılmak istenmiş ve tecrit edilmişlerdir.
12) Yassıada yargılamaları; sonucunda verilen idam cezalarının infazının ertelenmesi girişimleri sonucunda rahmetli İsmet İnönü “infazları ertelemiyorlar. Bunlar çılgın vaziyetteler” diyerek, iktidarı eline geçirenlerin nasıl bir idam histerisine kapıldıklarını söylemekten çekinmemiştir. Ergenekon ve benzeri davalarda da sanıklara verilen idama koşut ağırlaştırılmış müebbet ve yüzlerce yılı bulan cezalar az bulunmuş, iktidar ve yandaşları televizyonlardan galibiyet sarhoşluğu içerisinde, aslında sanıkların idam cezasını hak ettiklerini ve yüzyılın intikamının alındığını içeren pervasızca açıklamalarda bulunmuşlardır.
13) Yassıada mahkemesinde; 15 sanığa idam cezası çıkarken, Ergenekon davalarından 16 sanığa idama eş müebbet hapis cezası verilmiştir.
14) Yassıada mahkemesinde; Çarşamba günü hariç haftada 4 gün yargılama yapılırken, ne tesadüftür ki Ergenekon davalarında da aynı usul benimsenmiştir.
15) Yassıada yargılaması; sonunda idam edilenlerin ailelerinden idam için kullanılan keresteler, urgan, sandalye, idamlık gömleği ve celladın ücreti icra yolu ile tahsil edilmiştir. Ergenekon sanıklarından da yaşamlarını karartan müebbet ve ağır hapis cezalarının dışında cezaevinde verilen yemek bedelleri, mahkemede yapılan masraflar ve yüz binlerce para cezasının tahsiline karar verilmiştir.
16) Yassıada mahkemesince; idama mahkum edilip cezası infaz edilenlerin evlerin önüne hükmün özeti asılarak, sanıkların teşhiri ve toplumun sindirilmesi yoluna gidilmiştir. Ergenekon ve benzeri davalarda yandaş medya tarafından müebbet ve ağır hapis cezaları alan sanıklar günlerce darbeci olarak gösterilmiş, kişilik haklarına tecavüz edilmiştir.
17) Yassıada mahkemelerinden; verilen kararlar kesin olup, temyizi kabil değildir. Ergenekon ve benzeri davaların; temyizine bakan Yargıtay Dairesi 12 Eylül 2010 referandumundan sonra iktidarca istenildiği şekilde oluşturulduğundan temyiz sadece sanıkları boş yere umutlandıran bir süreç olarak yaşatılmıştır.
18) Yassıada yargılamasında görev yapan hakimler davanın siyasi bir dava olmadığını, sanıkların işledikleri suçlardan ötürü yargılandıklarını ifade ederken, Ergenekon ve benzeri davalarda da; hakimlerin tümü sözbirliği etmişçesine davanın siyasi dava olduğunu inkar etmişlerdir.
Aradan geçen 50 yıla rağmen, iki yargılama sürecinde yaşanan onlarca benzerliği ve aynı uygulamaları yer darlığı nedeni ile yazamamaktayız.
Yassıada yargılamalarının radyodan yayınlandığını, izlemeye gidecek akraba ve yakınlara devletin vapur tahsis etmesi gibi aleniyet ve kolaylık sağlayan uygulamalar dikkate alındığında, Ergenekon’u tezgâhlayan iradenin daha da sertleşerek en basit insani duygulardan mahrum oldukları anlaşılmaktadır.
Dijital sahte deliller, cezaevlerinden toplanan yalancı gizli tanıklar ve uydurma deliller dikkate alındığında komplocu gücün sonuç almak için çok daha acımasız tutum takındığı görülmektedir.
AKP’nin iktidara gelişi, milli iradenin iğfal edilmesi sonucu, 28 Şubat sürecinde hazırlanan bir sivil darbe olduğu ve bu darbenin ülkenin toprak bütünlüğünü, Cumhuriyeti ve Türk Milletinin geleceğini hedef aldığı inkar edilemez bir gerçektir.
Bu sivil darbeyi tezgâhlayanlarla, 12 Eylül’ü, 12 Mart’ı ve 27 Mayıs’ı tertipleyenlerin aynı küresel güçten beslenen taşeronlar olduğu bir gerçektir.
Maalesef küreselci güçlere hizmet edenler, halkımızın karşısına bazen NATO’ya bağlı üniformalılar olarak çıkarken, bazen de milletimizin samimi duygularını istismar eden din tüccarları ve cemaat mensupları olarak çıkmaktadır.
Askeri vesayetten şikayet edenler, aynı merkezden aldıkları güçle sürdürdükleri sivil vesayet rejiminde ileri demokrasi aldatmasıyla uyguladıkları zulüm ve işkenceyi sadece sivil takım elbiselerine dayanarak halka benimsetme oyunlarına açılım süreci nedeni ile izin verildiğini, aksi halde sifona basılarak süpürülme miatlarının dolduğunu bilmeyen yoktur.
Sizlere iki yargılama sürecindeki benzerlikleri ifade ederken aslında yargılama süreçlerinin bir tiyatro olduğu, yargılayanların görünürde elbiseleri değişmekle birlikte, asıl görev dağılımını yapanın, gölge oyununda tahta kuklaları yönlendiren elin hep aynı olduğunu göstermek istedim.
Saygılarımla. Av.Kemal Kerinçsiz / Silivri 1 Nolu Cezaevi B-9 Alt Koğuş