YAŞ kararlarında Obama faktörü
Türkiye’de Yüksek Askeri Şûra konusunda oynanan tiyatro sona erdi. Perde, aktörlerin ne kadar güçlü olduklarını vurguladıkları açıklamalarıyla kapandı. Taraflar toplantı çıkışlarında öyle demeçler verdi ki, sanırsınız her dağda bir aslan kükrer. Haksızlık etmeyelim, siyasi iktidar konuştu, asker sustu. Ama gerçeğin hiç de öyle olmadığının çok sayıda kişi farkında. Ancak bunu irdeleyecek namus ve cesaret ne yazık ki olması gereken kişilerde yok.
Şimdi size başka bir açıdan duyum ve şüphelerimi ileteyim. Türkiye ne kadar bağımsız ve demokratik bir ülke, kararı siz verin. Hatırlarsanız bu YAŞ krizi sırasında geçen hafta önemsenmeyen kısa bir haber yayınlandı. Galiba CNNTürk yayınladı kısaca ve Başbakanlık açıklamasına göre ABD Başkanı Obama’nın, Erdoğan’ı aradığı ve bir görüşme yaptığı duyuruldu.
İyi de, her gördükleri siyahîyi Müslüman diye damgalayan bizim sazan takımı tarafından Müslüman olduğu iddia edilen ve başkan olunca kurbanlar kesilen ABD Başkanı Obama, ne yüce ve ulvi, ruhani bir kişiliğe sahip ki hissetti ve krize müdahale etti. Obama, gece rüyasında kankası Recep’in, sıkıntıda olduğunu görmüş, onu arayıp, onunla bilgi alış verişi yapmak gereği duymuş olmalı. Zaten bizim siyahî Obama yaklaşık seçildiği günden bu yana Recep için duyduğu endişeden hep çorapsız yatıyor.
Ayrıca, bu görüşme için gerçekten Beyaz Saray mı aramıştı Erdoğan’ı, yoksa daha önce Ankara’dan yapılan ve gerçekleşemeyen bir aramanın geri dönüşü müydü Obama’nın Ankara’yı araması? İşte işin sırrı burada. Bu durumun açıklaması Beyaz Saray kayıtlarında var. O kadarını da utanmasınlar taraflar açıklasın, biz değil. Bence bu nokta da çok önemli değil.
Peki, Obama, Türkiye’de silahlı kuvvetlerin tepesindeki atamalara ne yapabilir? Ne istenmiştir kendisinden? Birileri Washington’a, “sözümü dinlemiyorlar, benimle uyumlu çalışacaklar diye hani uyarmıştın” diye ağlamış mıdır? Askerlerin Pentagon, siyasilerin de Dışişleri Bakanlığı ile sürekli teması var. Bu iki Bakanlık da Washington’da sürekli tepişme içindedir, hiç geçinemezler. ABD Başkanı, neden ve kimleri sakinleştirmiştir? Aslında bunun cevabını benim kadar siz de biliyorsunuz ama ne hikmetse Recep Bey tarafından düzenlenen ve kasabaya gelen panayır sirki toplantılarda, meydanlarda bağırırken bu noktayı hep unutuyorsunuz.
Ama biz yıllardır ve özellikle son yıllarda burada kimlerin Genelkurmay Başkanlığı ve terfi için ABD başkentinde neler yaptığını da biliyoruz. Hele son iki atamadaki durumu hatırlayınca. Susmak daha iyi. Bu durumu daha önceki yazılarımda dile getirmiştim.
Yani ABD’yi sevmezsiniz ama ABD tarafından tayin edilen adamların sizi yönetmesine izin verirsiniz. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. ABD tarafından desteklenen bir siyasi parti ve onun başına geçirtilen bir politikacı. Gene ABD’nin tasvibiyle TSK’nın başına geçirilen yüksek rütbeli askerlerin didişmesi sizce gerçekçi mi? Bu olay aslında önümüzdeki referandum ve seçim için taban kazanmada oynanan, “one minutes ve Mavi Marmara” tiyatrolarının, “Balyoz ve öteki Ergenekon senaryoları” gibi Erdoğan’ın tabanına bir mesaj olamaz mı? Her iki grubun patronu da Washington’da Recebim için çorapsız uyuyan, hani Müslüman olup da Müslüman olduğunu kendisi bile bilmeyen Obama.
Dikkat edin kriz bu telefon görüşmesi ardından aniden çözüldü. Atamalar düzene girdi. Kafa tutanlar sustu. Kusura bakmayın ama bu gelişmeler beni hiç mi hiç etkilemedi. Sen en yakın arkadaşını feda ederken susar oturursan bir gün sıra sana da gelir.
Ama şu anda Türkiye’de yaşanan bence Padişah Vahdettin’in, cumhuriyeti kuran ve ülkenin yüzünü batıya çeviren Mustafa Kemal ile rövanşı. Kendinizi kandırmayın, tam geri geri oynayan bir film seyreder gibiyim, insanlar geri geri yürüyor, yıkılan örümcek ağları yeniden geriliyor. Abdülhamit’in jurnalcileri ortada cirit atıyor. Türkiye şu anda yeniden İstiklal Savaşı, Kurtuluş Savaşı şartlarına getirildi. Sıra Mustafa Kemal bulmada. O da çıkar inşallah...