Yarın TBMM’de neler olacak

Tayyip Erdoğan boşuna bağırıp çağırıyor; yerinde olsam kurban olurum böyle “paralel devlet” e ben;
Mevzubahis “batan gemi” yi gizlemek olunca “perdeler” fora!
Balyoz’da hakimlerin verilmiş hükmü okumasının, ara-mola diye diye iki gün iki gece sürdüğü ülke burası değildi sanki. Bakın “paralel devlet yapılanması” olduğu iddia edilen KCK’dan tutuklu BDP’lilerin TBMM’ye transferi nasıl Steve Jobs’a taş çıkartacak türden bir “dijital” hızla “halledildi” . Erdoğan’ın kendilerini bitirme planları yaptığını öne sürdüğü “paralel devlet” in en hakiki olanı; AKP’ye yönelen toplumsal tepki karşısında “paratoner” lik vazifesi üstlendi!

***

Aman es geçilmesin:
“Hizmet” in hararetle savunduğu KCK Davası’ndaki “dikkatleri yolsuzluktan, hırsızlıktan, rüşvetten, kul hakkı yiyicilerden Öcalan’ın siyasi kadrolarına çeviren” tahliyeler gösterdi ki “kumpas” çılar da “yekpare” değilmiş; yargı içinde “federatif” bir düzende örgütlenilmiş:
- ABD’nin Kuzey Afrika-Orta Doğu-Kafkaslar ekseninde pişirmeye çalıştığı “aş” a su katma “hadsizliği(!)” gösteren, “Atlantik” i bir türlü aşamayan(!) “okyanus ötesi” ne alerjili Türk Ordusu mensupları ve “misyonerlik faaliyetleri” ne yol vermeyen “diyalog karşıtı” aydınlarla hesaplaşmak isteyen “kumpasçı” lar bir yanda...
- İktidarlarının bekasını İmralı’ya ipotekleyen “açılımcı kumpasçılar” bir yanda...
Erdoğan bir yerde haklı bu resmen “bir taşla kuş katliamı” ;
Hem Oslo pazarlığında verdikleri sözleri tuttular, hem de artık “çıplak” olan “hırsızlar imparatoru” nu en azından bir süre daha ayıplayan gözlerden kaçırdılar!
Sahi unutmadan bu “kuş” ların cinsi neydi;
Akbaba? Yarasa? Hangisi?

***

Gelelim dananın kuyruğunun koptuğu noktaya;
Ne KCK tahliyelerinin zamanlamasının “gündem değiştirme operasyonu” ayarlı olması, ne 2006’da başlayan dava süreçleri devam ederken 2009’da başlayan Balyoz’un Yargıtay safhası dahil apar topar neticelendirilerek, TSK mensuplarının “hükümlü” sıfatıyla “af pazarlığı” malzemesine dönüştürülmesi, ne nihai planın İmralı’dan Ankara’ya “guguk tüneli” açmak olması; MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan’ın Sincan’daki tutsaklığı sürerken, ömür boyu mücadele ettiği KCK sanığı 5 BDP’linin Salı günü TBMM’de yemin edeceği gerçeğini değiştirmiyor.
İnsanlar merak ediyor:
Yarın TBMM Genel Kurulu’nda neler yaşanacak?
Evet, BDP’liler zaferlerini kutlayacak;malum!
Evet, CHP -geleneksel tabanına rağmen - meseleyi bir dönem SHP’yi de ele geçiren “1991 ruhu” yla karşılayacak; malum!
Evet, AKP günün nabzına göre ya bir “ileri demokrasi destanı” ya da “konjonktürel milliyetçilik destanı” yazmaya ve emsalsiz bir pişkinlik içinde “hırsızlarının gündemden düşmesi kârı” na kâr katmayı deneyecek; malum!
Peki MHP?
PKK’yla mücadele uğruna hayatını dağlarda, sıcak çatışmalarda geçirmiş, İmralı’daki caninin Türkiye’ye getirildiği operasyonu yönetmiş “özel” bir komutan olan milletvekilleri Engin Alan haksız biçimde cezaevinde tutulurken, onun yok etmek için ömür verdiği zihniyetin TBMM’de taçlandırılması karşısında ne yapacak?
Bir kesim Genel Kurul’a girmemeleri halinde “kaçtılar” demeye hazır beklerken, bir kesim girdikleri takdirde “PKK’lıları seyrettiler, ihanete ortak oldular, meşrulaştırdılar” demeye hazır beklerken, girip de tepkilerini en yüksek tonda dile getirseler bir kesim tıpkı önceki “bölücü” yasaların çıkış sürecinde olduğu gibi “bağırmaktan başka bir şey yaptıkları yok” demeye hazır beklerken, bir kesim CHP de, BDP de vekillerini çıkardı MHP, Alan’ı feda etti demeye hazır beklerken, yani her durumda tatminsizliğe ayarlı böyle bir kitle tarafından kuşatılmışken MHP’nin tavrının ne olacağını öğrenmek üzere bir çok parti yöneticisi ve milletvekili ile konuştum dün. Hemen hepsi “gidip de alkışlayacak halimiz yok” dedi ama ne yapacakları veya yapmayacaklarının bu akşamki Başkanlık Divanı’ndan sonra netleşeceğini söyledi.
Balyoz sürecini ilk andan itibaren “yerinde” izleyen MHP Genel Başkan Yardımcısı Ruhsar Demirel’in birkaç cümlesini not düşmeli:
“Bizim duruşumuz Sayın Engin Alan’ın duruşudur. Kendisi defalarca, Öcalan’ın affına gidecek bir pazarlıkta ” rehin “ olmayı reddettiğini söylemiştir. Sayın Alan ilk günden beri ” Ben annemden milletvekili olarak doğmadım “ diyerek, vekilliğinin devamı uğruna teröristlerle birlikte TBMM’ye girmeyi kabul etmeyeceğini, Türk milleti ve devletinin bekasının şahsi geleceğinden önemli olduğunu, bu anlamda hapis yatması gerekiyorsa da bu ” görev “i yerine getirmenin kendini için onur olduğunu tekrarlamaktadır. Bize göre dışarıda esir olmayı reddeden Sayın Alan dışarıdaki bir çok isimden daha hürdür! 5 BDP’li hakkındaki karar bizim için ” yok hükmünde “dir.”
Kaldı ki, Engin Alan’ın kızı Tülin Alan da önceki gün Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ve İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal’a hitaben yazdığı twitter mesajında “Kendi paçalarını kurtarmak için babamın serbest bırakılmasını reddediyorum. Tüm pislikler ortaya çıksın, örtülmesin. Yolsuzluk yapanlar ve kumpasçılar yargılansın! Ben babamın çıkmamasına razıyım!” diyerek, ailenin de benzer bir tavır içinde olduğunu gösterdi.
Madem MHP’liler “Alan’ın duruşu” na atıf yapıyor , Sincan’a da kulak vermekte fayda var. Mustafa Balbay’ın tahliyesinden sonra, Anayasa Mahkemesi’ne başvurmayacağını belirten Alan, “Ben 5 BDP’li milletvekili de dışarı çıkarılıp, TBMM’ne geldikten sonra talebi doğrudan Aziz Türk Milleti’ne yapacağım...” demişti.
Demedi demeyin;
Alan’ın talebi ve Türk Milletinin “kahramanı” na vereceği cevap, 30 Mart’a kadarki sürecin kaderini değiştirecek en önemli kırılma noktalarından biri !

Sarıkamış için ölmeyi bilmeden Saruhanlı için nasıl yaşar insan

Bu yazıya, “Size bu satırları Allahuekber dağlarından yazıyorum” diye başlayacaktım ama Serhat Boyları Derneği’nin anma programıyla takvimlerimiz uymayınca mümkün olmadı. Gitmeyi çok isteyip gidemeyince haliyle bütün hafta sonu bedenim İstanbul’da, aklım, fikrim, kalbim Sarıkamış’taydı. Berlin Anlaşması’yla Rusya’ya bırakılan topraklarımızı geri almak üzere Enver Paşa idaresinde başlatılan harekâtın 99. Yılında, o “kar çölü” nde donan şehitlerimizin, en azından hatıralarını sıcak tutmak üzere yakılan ateşleri, “şehadet” güzergahındaki yürüyüşü, “onlar bize eremedi belki ama biz onlara geldik” diye Turan illerinden Sarıkamış’a koşan Türk Dünyası temsilcilerinin geceden sabaha süren saygı nöbetini tarifi mümkün olmayan bir sancıyla, “başka türlü olmalıydı” diye isyan da ettiren bir garip “ukde” yle izledim.
Yeri gelmişken, yıllarca Enver Paşa’yı onun üzerince Türkçülük-Turancılık düşüncesini, Cumhuriyetin kurucu ideolojisini linç için kullanılan, Genelkurmay’dan anlı şanlı tarihçilerimize uzanan yelpazede sayısız kişi ve kurumun “şehit adedi(!) polemiğine” indirgenen Sarıkamış’a, yıllarca perdelenen “ruhu” iade ettiğine inandığım muazzam şarkısından dolayı Ahmet Şafak’ın hakkını da bir kere daha teslim etmeli. Delik deşik potiniyle Sarıhanlı’dan kalkıp Sarıkamış’a vatan için savaşmaya, gerekirse canını fedaya giden Memed’in ağzından söylediği, “Sarıkamış için ölmeyi bilmiyorsa bir adam Sarıhanlı için nasıl yaşar ana” ifadesinin, sayısız gencin algısını nasıl değiştirdiğinin, “kara propaganda” nın yarattığı kirliliği nasıl temizlediğinin şahidiyim.
“Sanatçı” nın durduğu yer bu “etki” den dolayı önemli; iktidarın toplumun kabul etmesinin ihtimal dahilinde dahi olmadığı bir “ihanet hamlesi” ni, geniş kesimin “sanatçı” varsaydığı isimlerle süsleyerek servis etmesi bu yüzdendi.
Velhasıl Sarıkamış’ı geleceğe “kara bir leke” değil de “şeref madalyası” gibi taşıyan herkesin emeğine sağlık.
Bu yıl olmadı ama Serhat Boyları Derneği Başkanı -aynı zamanda MHP’nin Küçükçekmece Belediye Başkan Adayı- Muharrem Yıldız’la sözleştik;
Harekatın 100. yılında, 2015’te, -ömrümüz olursa elbette- bu yazıyı Allahuekber dağlarına kurulan Türk otağından yazacağım size!

Yazarın Diğer Yazıları