Yargılanan hangi Fazıl Say!
Haberi “Fazıl Say’ın ’Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağıladığı’gerekçesiyle yargılandığı dava başladı” diye veriyorlar.
Yanlış.
“Yargılama adliyeye taşındı” diye haber yapmalılar. Çünkü Say’ı önce gazetelerde, televizyonlarda, internet sitelerinde, konferans salonlarında yargıladılar; “linç” cezasına çarptırdılar; “ibret” olsun diye hepimizin gözleri önünde oldu “infaz”ı!
Ben hala anlayabilmiş değilim “bu neyin davası”?
Say’ın, kişisel “twitter” hesabından, sadece kendisini takip etmek isteyenlerin okuyabileceği;
“- Müezzin 22 saniyede okudu akşam ezanını yahu. Prestissimmo con fuco!!! Ne acelen var? Sevgili? Rakı masası?”
- Ben ateistim :) diğer yarısını bilmem :))
- Ateistim ve bunu bu kadar rahat söyleyebildiğim için gururluyum” mesajlarıyla;
“İslam inancına mensup insanları incittiğini, infiallerine sebep olduğunu, militarist ateist olduğunu düşündürecek yazıları(!) ile rencide ettiği, husumetleri tetikleyebileceğini, dini tahammülü yok edebileceğini, kamplaşmaya sebep olabileceğini, inananla inanmayanı karşı karşıya getirebileceğini...”ni iddia ediyorlar.
(Birini “ateist olduğunu düşündürecek yazıları” dolayısıyla yargılamak da “inanan ile inanmayanı” karşı karşıya getirmek değil midir?)
Mesele “dini değerlere hakaret” ise;
Fazıl Say, bir başkası tarafından yazılan “Irmaklarından şaraplar akacak’ diyorsun Cennet-i alâ meyhane midir? ’Her mümin’e iki huri’ diyorsun Cennet-i alâ k...... midir?” mesajını kendi sayfasına taşıdığı için her tür yıldırma, usandırma operasyonuna maruz bırakılır ve ülkeyi terk noktasına getirilirken;
İslam dininin peygamberinden “Allah’la kontakt kurduğunu iddia edip bundan siyasi, mali ve cinsel menfaat temin etmiş bir Arap lideri” diye bahseden Sevan Nişanyan’ın tepki çekmemesi, göze batmaması için gösterilen çaba garip gelmiyor mu size?
Aşağılama niyeti bulunmadığını ifade eden Say’ın mesajlarını döndürüp döndürüp günlerce yayımlayanlar, tekrar tekrar hatırlatanlar, neredeyse “cihat” başlatanlar; dinle dalga geçme hakkına sahip olduğu iddiasıyla, “o yazı”daki ifadelerini sonra da defalarca, gururla, tekrar tekrar, yüksek sesle söylediği halde, nasıl oluyor da “Nişanyan olayı”nı görev savmak kavlinden yazılmış iki satırlık yazılarıyla geçiştirmeye çalışıyorlar?
Hakaret; adı, sanı, sosyal statüsü ne olursa olsun hiç kimse için “hak” değildir; ama her insan -hele ki inanç özgürlüğünün bulunduğu iddia edilen bir ileri demokrasi ortamında- “inanmak” veya “inanmamak” hakkına sahiptir.
Say’ı savunmuyorum, sadece ucube bir durum üzerinde düşünmenizi istiyorum.
Say’ın sözlerinden incinen “Müslümanlar”; Nişanyan’ın “Neymiş? Allah diye biri varmış, canı sıkıldıkça kitap yazarmış ama artık yazmamaya karar vermiş, pırpır kanatlı ulaklarla birtakım hazretlere mesaj iletirmiş, o hazretlere dil uzatan maazallah çarpılırmış...” ifadelerini “iltifat” mı sayıyorlar yani?
Say söz konusu olduğunda “incinen yerleri”, Nişanyan adını duyunca nasıl bir anda kaybediveriyor hassasiyetini?
Say’ın sözlerine duydukları hınçla “içki”sini gündeme taşıyorlar ama Nişanyan’ın “dışkı”sına üç maymunlar!
Müzikal dehası bütün dünya tarafından kabul edilen bir sanatçıyı “ne dediğini bilmez ayyaş” olarak konumlandırırken, nasıl oluyor da karısının üzerine dışkı dolu kavanoz fırlatan birinden “düşünür/aydın” yaratabiliyorlar?
Dedim ya ben hâlâ anlayabilmiş değilim, bu neyin davası?
Hangi Fazıl Say, yargıladıkları?
O twitter mesajlarını atan mı yoksa, ‘Cumhuriyet Konserleri’ne çıkan, Atatürk’ten vazgeçmeyen, siyasal iktidarın önderlik ettiği dönüşüme cesur bir dille karşı çıkan mı? Ve hangi Sevan Nişanyan korudukları?
Her fırsatta dini hedef alan mı yoksa, “Cumhuriyet, diktatörlüğün kod adıdır”, “Atatürk milliyetçiliği 1920’ler faşizmidir” diyerek “ortak düşman”a karşı iktidarın safında
olan mı?