Yargıda skandal
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Can Atalay hakkında hak ihlali kararı veren AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma kararı aldı.
Bir mahkemenin AYM üyelerinin verdikleri bir karar için suç duyurusunda bulunması bırakınız kendi hukuk tarihimiz, dünya hukuk tarihinde de herhalde bir ilktir. Buna skandal demek bile yetmez.
Hukukçu değilim ama kararlarından dolayı AYM üyelerinin suçlanmasının doğru olmadığını bilmeyecek kadar da yabancısı değilim.
AYM kararlarına uymak anayasa emridir. Bu herkesi bağlar, Yargıtay üyeleri bundan müstağni değildir. Bu kararla, Yargıtay 3. Dairesi üyeleri Anayasayı tanımadıklarını, keyiflerine göre hareket edeceklerini ilan etmiş oldular.
Oysa daha Ayhan Bora Kaplan'ın ifadesinin mürekkebi bile kurumadı. Kaplan bir Yargıtay üyesi ile ilişkilerinden bahsetmiş, yargının nasıl alınıp satılan bir meta haline geldiğini itiraf etmişti. Aynı Yargıtay bu üyesi hakkında hiç bir işlem yapmadı.
İstanbul Anadolu Adliyesi’nin başsavcısı, yargıda dönen rüşvetleri, çürümüşlüğü HSK'ya taşımış, adaletin kurtarılması için adeta imdat istemişti. Bütün bu çirkinlikler ortada dururken Yargıtay'ın kendi kararlarına uymayan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması gülünçtür.
Yargıtay'ın bu skandal kararı verirken -yukarıların- haberinin olmaması imkânsızdır. Yargı kurumları arasında kriz yaratmak boşuna değil. Daha genel seçimler biter bitmez, CB Erdoğan yeni anayasadan bahsetmeye başladı. Yüzde 75'ini kendisinin değiştirdiği bu anayasa yerine yeni bir anayasa yapılması gerektiğini söyledi. Açlık ve sefaletle boğuşan kamuoyu Erdoğan'ın bu çağrısına çok rağbet etmedi. Bizde her yapay krizin bir hedefi vardır. 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP tek başına iktidar olamadığı için -bilinçli olarak- hükûmet kurdurulmadı. Amaç, yeniden seçime gitmek AKP'nin tek başına iktidarını sağlamaktı. Öyle de oldu, 4 ay sonra 1 Kasım'da yapılan seçimlerde AKP tek başına iktidar oldu.
Bu krizin de bir hedefi var, mevcut anayasayı çöpe çevirerek toplumu yeni bir anayasanın gerekliliğine ikna etmek. Nitekim daha şimdiden iktidar sözcüleri yeni bir anayasanın gerekliliğinden söz etmeye başladılar bile. Anayasaya uymamanın suçu anayasanın üzerine atıldı.
Yargıdaki bu kriz devletin nasıl tahrip edildiğini, iktidar üzerinde hiç bir kontrol mekanizması kalmasın diye kurumların nasıl siyasallaştırıldığının göstergesidir. Türkiye'nin yeni bir anayasaya değil, yeni ve hukuka saygılı bir yönetime ihtiyacı var. Saygı gösterilmedikten sonra kimin anayasa yaptığı veya anayasanın içeriğinde neyin olduğu önemli değil. Sorun anayasanın yetersizliği değil, bazı çevrelerin anayasayı tanımayacak kadar şirazesinden çıkmış olmalarıdır.
Devlet demek hukuk demektir, adalet demektir. Bugün varlığı en çok aranan adalettir. Yargıçlar hoşlarına gitmeyen kararlar karşısında hukuku çiğnerlerse vatandaş ne yapsın? Thomson'un bir sözü var, şöyle der: "Yasaya göre hareket etmeyen bir hükûmet, halkının yasalara uymasını bekleyemez." Gittikçe o noktaya doğru gidiyoruz. Hukuka saygının olmadığı yerde, kaos ve anarşi devreye girer. Bu da devletin çöküşüdür. Herkes aklını başına almalı, hoşa gitse de, gitmese de mahkeme kararlarına uymalıdır