Yargı Vesayeti ve Hukuk
Hukuk toplum yaratmaz, toplum hukuk yaratır. Toplum hukuk için değil, hukuk toplum içindir. Hukuk sosyal bilimdir ama hukukun matematik ve mantık yönü de vardır. Herkese göre bir başka biçimde uygulamanın olduğu yerde hukuk yoktur, izafilik vardır.
Aynı hukukun ilkeleri Deniz Feneri davası için ayrı, Silivri’dekiler için ayrı biçimde uygulanıyorsa orada tarafsız ve bağımsız yargı yoktur.
Demokrasilerde hukuk iktidardakiler için, yargı muhalefettekiler için değildir. Demokrasilerde herkes kendisi için, hukuk herkes içindir.
Bugün Türkiye’de şu veya bu nedenle milletin seçtiği milletvekilleri demir parmaklıkların ardında tutulmaktadır.
Türkiye, neyle suçlandığını dahi öğrenemeden hapishanede ölen insanlar ülkesi haline gelmiştir.
Hapishanede tutulan gazeteci sayısı bakımından Türkiye rekor kıracak aşamaya ulaşmıştır.
Diğer yandan mahkemeler yahut yargıçlar her türlü hatadan münezzeh de değildir. Yargılamalarını eleştirenleri, tutuklama ile tehdit eden bir yargının kendisi demokratik değildir.
Doğrudur. Demokrasi vesayeti kaldırmaz. Ama demokrasi yalnız askeri vesayet değil, yargının vesayetini de kaldırmaz. Askeri vesayetin yerine yargının vesayetinin konduğu yerde demokrasiden bahsedilemez.
Spor adamları dahil özel yetkili mahkemeler, tutukladığı her kişiyi kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla “örgüt kurmak” ve yönetmek suçundan yargılıyor.
Özel yetkili mahkemeler, mevcut uygulamalarıyla milletin iradesi üzerindeki en büyük vesayet kurumu haline gelmişlerdir.
Milletin iradesini darbecilere karşı savunmak ne kadar zaruri ise yargının akıl dışı uygulamalarına karşı savunmak da bir o kadar zaruridir.
Zira zulmün yerine, şekline ve zamanına değil bizzat varlığına karşı çıkılmalıdır.
Bilindiği gibi son olarak özel yetkili ceza mahkemesi, Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’u tutuklamıştır. Başbuğ’a yöneltilen suçlama şöyledir: Terör örgütü kurmak ve yönetmek.
Genelkurmay eski Başkanı’nın nerede yargılanması gerektiği ise Türkiye’nin gündemini meşgul eden önemli bir konu haline gelmiştir.
Şu soruyu kendi kendimize soralım: Hukuk hukuktur. Suç suçtur. Yargı da yargıdır. Bir insanın nerede yargılandığının ne önemi olabilir? Acaba neden bir kısım insanlar Emekli Orgeneral Başbuğ’un ’özel yetkili mahkemelerde’, diğer bir kısım insanlar ise ’yüce divanda yargılanmasını’ istiyor? Bu durum neden tartışma konusu yapılıyor?
Bunun cevabı açık, demek ki bir kısım insanlar “özel yetkili mahkemelerin” diğer bir kısım insanlar da Yüce Divan’ın adaletine güvenmiyor. Yargı adına, adalet adına, hukuk adına bundan daha vahim bir olgu olabilir mi?
Hukuk adaletin değil siyasetin aracı olunca yorumlar da ona göre şekil almaktadır. İşin bir diğer yönü daha vardır: Başbuğ’u önce Kara Kuvvetleri Komutanı, sonra da Genelkurmay Başkanı olarak atayan ve beraberce ülkenin önemli meselelerini istişare eden, tartışan ve karar alan bir iktidar halen Türkiye’de iş başındadır. Org. Başbuğ’u önce Kara Kuvvetleri Komutanı, sonra da Genelkurmay Başkanı olarak atayan da bu iktidardır.
O zaman aynı mantıkla bir de biz soralım. Orgeneral Başbuğ’u bu göreve atayanlar, onunla istişare edenler ve işbirliği içinde olanlar bu silahlı terör örgütünün neresindedir?