Yaptıklarını affettirmeye özür dilemek yeter mi?..
Büyüklerimiz, "Özür dilemek acizlik veya geri adım atmak değil erdemdir" demiş.
Göz göre göre birilerine haksızlık yaptıysanız, bile bile yalan dolan ve iftira attıysanız bu kul hakkını gasp etmek anlamına girer ki, helalleşmeden ne bu dünyada ne de ilahi mahşerde günyüzü göremezsiniz.
Peygamber efendimiz (SAV) sahabelerine bir gün şu soruyu sorar:
- İflas etmiş kişi kimdir biliyor musunuz?..
Sahabeler cevap verir:
- Bize göre parası ve malı olmayandır ya Resulullah.
Beklediği cevabı alamayan sevgili peygamberimiz;
- Hayır, ümmetimden ibadetlerini yerine getirdiği halde ona buna sövmüş, iftira atmış yalan söylemiş, haksız yere malını yemiş, kanını dökmüş onu bunu dövmüş kişi iflas etmiştir diye cevap verir.
Nefes aldığınız şu hayatta huzurlu ve mutlu yaşamak istiyorsanız aile ve iş yaşantınızda yeri ve zamanı gelince özür dilerim demesini de bilmeliyiz.
Özür dilemek insanın haysiyet ve şerefini küçültmez. Allah alçak gönüllü ve tevazu sahibi olanları sever, sevgi saygı ve hoşgörü mertçe yüreklerin nişanesidir.
Kibir ve egonun tavan yaptığı son yıllarda siyasetçilerin koltuklarını korumak adına gırtlaklarına kadar çamur siyasetine gömüldüğünü görünce ister istemez üzülüyor insan...
Vali ve kaymakamlara bakıyoruz; devletin adamı ve kanunların takipçisi olmak yerine partinin adamı hatta adamın adamı olmuşlar. Oturdukları koltukların halka hizmet makamı olduğunu unutmuşlar ve hep taraf olmuşlar.
Vali ve kaymakamların kendisine örnek alan mahalle muhtarları bile "Reis ne derse biz ona bakarız" diyerek AKP'nin politbürosu gibi çalışmaya başlamışlar. Reis Mersin'de bir çiftçiye, "ananı da al git" dedi hiç kimseden çıt çıkmadı. Reis; "İllet, zillet" dedi, Bahçeli ile birbirlerine söylemedikleri hakaret kalmadı ama kafasını gazete bulmacasını çözmekle meşgul etmeyi tercih eden vatandaşlarımız bu çelişkiyi çözmeye zahmet bile etmeden, "Vardır Reis'in bir bildiği" deyip geçtiler.
Ergenekon, Balyoz gibi davalarda FETÖ ile işbirliği yaparak askerlerimizin hapse atılmasında başrolü oynadıklarını çabuk unuttular ve binlerce ocakların sönmesine haksız yere eşinden, işinden ve aşından olan vatandaşlarımızdan özür dilemeyi akıllarına hiç getirmediler.
Sadece, "aldatıldık, kandırıldık" dediler. Ergenekon'un kasası dedikleri Kuddusi Okkır kahrından ölürken bu kumpasçıların hiçbirisinin utancından yüzü kızarmadı 'biz ne yaptık Allah'ım diyerek vicdan muhasebesi yapamadılar.
Keza Yarbay Ali Tatar da Ergenekon davasında kendisine yapılan haksızlığı gururuna yediremeyip intihar ederken AKP iktidarından bir kişi bile özür dileme gereği duymadı.
Nitekim yolsuzluk yapan 4 eski bakanın Yüce divana gönderilmesi konusunda; "Oğlan bizim, kız bizim. Biz kendi arkadaşlarımızı mahkemeye gönderip ceza aldıracak kadar aptalmıyız" diyen devlet eski Bakanı Burhan Kuzu'nun sözleri hafızalarımızda taptaze duruyor.
Haklı da olsa haksız da olsa Recep Tayyip Erdoğan'ın herhangi bir konuda geri adım attığı ve özür dilediği bugüne kadar vaki değildir.
Mazlumlar mağdurlar hep onlardadır, her meselede tartışma çıkarıp sonra zeytinyağı gibi üste çıkmakta ne kadar mahir olduklarını anlatmama gerek yok sanırım.
İYİ Parti'nin 'FETÖ'nün siyasi ayağını araştıralım' önergesini reddedenler de yine kendileridir. Dünya ters dönse ay yere inse ve güneş batıdan doğacak olsa, bunlar yine de kimseden özür dilemezler.
Şimdi İmamoğlu'na koro halinde validen özür dile diyerek bağırıp çağırıyorlar. Tamam bağırıp çağırın ama önce aynaya bir bakın bakalım.
Hani bir zamanlar Devlet Bahçeli söylemişti;
Haliç'e bütün deterjanları döksek bunların kirlerini yine çıkartalmayız...