Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ

Yandım Anam! (2)

Bir öykü anlatıyorduk... Düşümde, Karabayraklar şirketinin yetkilisi olarak ölmüşüm ve Sırat Köprüsü başındayım:
“Sıra bana geldi. Başımı kaldırıp köprüden aşağıya bir göz atmamla başımı çevirmem bir oldu. Aşağıda cehennem zebanileri tuttuğunu ateşe atıyor... Bu korkunç durumu görünce, biraz önce köprüden düşenleri hatırladım, içim sızladı. Yazık; ah onlar da benim gibi bir Müslüman olsalardı. Olsalardı da, biraz sonra rahatça geçebileceğim gibi, bu köprüden geçselerdi, diye mırıldanarak köprünün ucuna vardım. Adımımı atmaya hazırlanırken, yürüyeceğim yola baktım. Şaşırdım. İncecik, kıl gibi bir şey... Geçenler nasıl geçti acep, diye biraz korktum. Sonra da korkuma, kendim güldüm. Öyle ya, Burhanettin gibi ne tarikat, ne şeyh tanıyan birinin geçtiği yerden ben kuş gibi geçerim deyip, adımımı attım! Atmamla beraber yere çuval gibi düştüm! Hemen yanımda bir zebani belirdi. Kolumu koparırcasına tuttu; kızgın sacların yanına doğru sürüklemeye başladı. Dilim, tutuldu, tir tir titredim. Bir ara tüm gücümü toplayıp, Zebaniye, ” Kardaş, yanlışlıkla cehenneme düştüm. Cennetin yolu ne tarafta? “ deyince; Zebani: ” Doğru yere geldin, senin yerin burası “ dedi. Ben ısrar ettim: ” Bak kardaşım, ben buraların adamı değilim. Sonra suçum nedir? “ diye yalvardım. Zebani, yüzüme bakmadan ” Söylemek benim görevim değil ama, hadi söyleyeyim. Pek çok kul hakkı var senin omuzlarında. Kimse sana hakkını helal etmedi. En son öldüğün gün devletten para çaldın. “ deyince, bağırdım: ” Ben memur değilim, devlet adamı değilim. Karabayraklar adlı şirketim var “ dedim. Zebani yine yüzüme bakmadan, ” Doğru, devlet adamı değilsin, ama devlette adamların var. Son günahı da onlarla beraber işledin. Senin kullandığın o adamlar da benim elimde “ dedi. Titreyerek, ” Neymiş o son günahım? “ der demez, Zebani yüzünü bana döndü. Gözleri bir kor parçasıydı; bakamadım. Boğuk sesle: ” Sen, üç buçuk milyon dolara satılmayan bir özel mülkün sahibiyle anlaştın. En fazla beş milyon dolar değeri olan o mülkün, devlet tarafından 12 milyon dolara satın alınmasını sağladın. Sahibine beş milyon dolar verdin. Geri kalan yedi milyon doları kendin aldın. Yaşadığın ülke olan Uysalistan 70 milyon. Sen yetmiş milyon insanın hakkını gasp ettin. Ne cennetinden bahsediyorsun? Sen ve senin gibilerin yeri burası! “ deyince dilim kamaştı, zangır zangır titremeye başladım. Kendimi toparlayıp son bir gayretle, ” Uysalistan Darülharp’dir; para gerekli, imansızlar var... “ diyecek oldum. Zebani hemen sözümü kesti: ” Uysalistan’da yaşayanların büyük çoğunluğu Müslüman. Orası Darülharp değil. Hırsızlığına kılıf ayarlama. Kendini Tanrı yerine koyup, insanların imanını ölçmek sana mı düştü bire vicdansız! “ derken kolumu daha kuvvetlice sıkıp ” Yetmiş milyon yıl bu kızgın sacın üstünde duracaksın “ deyip, beni cehennemin ateşine fırlattı.
Yatakta gözümü açtığımda, eşimin yuvasından fırlamış gözleriyle karşılaştım. Korku ile beni sarsıyordu: ” Kendine gel! Yandım anam! Yandım anam! diye bağırıyorsun, ne yanması? Kâbus mu gördün? “ demiş. Söylediklerinin hiçbirini anımsamıyorum. Kan-ter içinde kalmıştım. Yaşadığım ülkenin adını eşime sorup ” Türkiye “ yanıtını alınca daha bir rahatladım. Uysalistan ülkesinde yaşamadığıma, Karabayraklar adlı şirketle ilgimin olmadığına, 25 yıl 2 aylık memuriyet hayatımda devlet malına el uzatmadığıma, kimsenin hakkını gasp etmediğime, emek hırsızı olmadığıma şükrettim.
Bir daha böyle bir düş görmemek için ulu Tanrı’ya dua ettim.”
Haftaya buluşmak dileğiyle...

Yazarın Diğer Yazıları