Yalan ve iftira pazarı!
Son zamanlarda Türkiye’nin ufku; itiraf, isnat, itham, iddia ve iftiralar tarafından kapatılmıştır. Öyle ki çevre “ezber bozandan” ve yalan yazandan geçilmez hale gelmiştir. Giderek toplumda en çok itibarı itirafçı ile iftiracılar göstermeye başlamıştır. İftira ve itirafların geometrik diziyle artması sınırlara sığmayan hayallerin ihracını da gündeme getirmiştir. Kanada’dan ithal edilen iftiraların ve yalanların bazı insanlara sağladığı karizma, Türkiye’de diğer bazı insanları da harekete geçirmiştir. Bu durum yalan ve iftira pazarını inanılmaz ölçüde büyütmüştür. Pazardan pay almak isteyen bir kısım sanatçılar da bu bağlamda harekete geçmiştir.
Türkiye’deki iftira/itiraf pazarı o kadar cazip hale geldi ki sonunda Atilla Olgaç adlı sanatçı, bir magazin programında ortada hiçbir neden yokken “10 Rum esiri, Kıbrıs harekâtı sırasında bizzat öldürdüğünü” söyleyiverdi. Ne olduysa da ondan sonra oldu. Atilla Olgaç, anlattıklarının senaryo olduğunu söylemesine rağmen bu durum Rum/Yunan/AB’yi ayağa kaldırmaya yetti. Olayın yansıması beklendiği gibi inanılmaz boyutlarda oldu.
Kuyuya atılan taş!
Rum gazetesi Filelevtheros da, “Ankara sanık sandalyesinde” başlıklı manşet attı. Avrupa Mahkemesi eski hâkimi Lukis Lukaydis’in Olgaç’ın itirafını Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne götüreceğini yazdı. “Atilla bizimle dalga geçiyor” başlıklı haberinde Mahi gazetesi, “Türk sanatçı, 10 esiri öldürdüğüne ilişkin itirafını çok sert tepkiler alması üzerine geri çekti” diye yazdı. Haravgi gazetesi de, “Savaş cinayeti” başlıklı manşet haberinde, Olgaç’ın itiraflarının öfkeye neden olduğunu yazdı. Gazete, hükümet ve AKEL’in, Türk ordusu ve Türkiye’yi işlediği cinayetleri hesaplamaya davet ettiklerini ileri sürdü. Rum hükümeti sözcüsü Stefanos Stefanu, Olgaç’ın itiraflarını şok olarak değerlendirdi. Stefanu, hükümetin konuyu “ciddi inceleme ve araştırmaya göre değerlendireceğini” söyledi. Sözcü, itirafın “Türkiye’nin 1974’te vahşet ve barbarlığını göstermesinin yanında, uluslararası hukukun ihlali” olduğunu ileri sürdü.
Bu gelişmelerin ardından Rumların Türklere karşı yaptığı ilginç cinayet ve katliamlar basına yansıdı. Tarih profesörü Rum akademisyen Ronaldos Kaçaunis, Haravgi gazetesine konuşmalarını gündeme getirildi. Kaçaunis şöyle konuşmuş: “3 Yunan subayın ve Lefkoşa Polis Müdürü’nün oğlunun da bulunduğu bir otomobil, kentin Türk bölgesine girdi. Türkler onları durdurup ateş etti ve yalnız bir tanesi sağ döndü. Ertesi günü bir grup Kıbrıslı Rum, Rum bölgesindeki bankalarda, dükkânlarda çalışan Kıbrıslı Türkleri tutukladı. Tümü sivil ve bir önceki gün meydana gelen olayla ilgileri olmayan 32 Kıbrıslı Türk’tü. Onları bir yere götürüp öldürdüler. Daha sonra da toplu mezara gömdüler”.
Bu tür rezalet denilecek olaylar yalnız Atilla Olgaç olayında yaşanmıyor. “Ergenekon” adı verilen davanın iddianamesinde ya da Susurluk Raporu’nda ortaya atılan bazı iddialar Türkiye’yi sıkıntıya sokacak benzer riskleri taşımaktadır. Bu inanılmaz hezeyanların, komploların, ifratların, tefritlerin, iftiraların, isnatların ve ithamların birbirine karıştırılarak servis edilmesinin Türkiye’nin başını nasıl ağrıtacağını önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz! Umarız ülkeye iyilik yaptığını sananlar, ülkenin başına daha büyük gaileler açmazlar.