Yalan üzerine düşünceler
Siyasi propaganda dönemine girdiğimiz şu günlerde yalanı gerçekten ayırt etmek en önemli konudur. Bu nedenle bugünkü yazımızda yalan üzerinde duracağız. Aslında son zamanlarda o kadar çok yalan söyleniyor ki hangisini konu edineceğimizi şaşırıyoruz. Ama biz yalnızca yalanın gözden kaçan boyutları üzerinde duracağız.
Yalan, inanmış olmayanları inandırmanın aracı mıdır? Kişilik ve ahlak özürü olanların tiryakiliği midir? Yahut da yalan, kendini gerçekte ciddiye almayanların iltica ettikleri yurtları mıdır? Yoksa yalan siyasi, iktisadi ve sosyal menfaati tehdit edilenlerin savunma mekanizması mıdır?
Yalana hangi anlamı yüklerseniz yükleyin, sonuçta insanlık tarihinde yalandan daha fazla satan bir mal olmadığı da bir gerçektir.
Aslında yalan, gerçekle karşılaşma yürekliliğini göstermeyenlerin sığındıkları mağaradır.
Yaşananlar insanların “Allah’ım bizi gerçeklerden koru” diye dua ettiklerine şahit olacağımız günlerin yakın olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki yıllarda gerçekler o denli dayanılmaz hale gelecek ki insanlar faziletli bir şeymiş gibi daha fazla yalana sarılacaklardır. Gelecekte herkes mantığa, imkanlara ve delillere dayanan mücadelenin çağdışılığından emin olacaklardır.
Bütün kâinatın “muşamba dekor”, bütün insanlığın “yalana teslim” olduğunu söyleyenler mübalağa ettikleri kadar gerçekleri de ifade etmiş olmaktadır. Gerçeğin yorucu, sıkıntı verici ve acı yüzüne karşı yalanın aldatıcı, uyutucu ve sahte huzur verici yönü bütün insanları manyetik etki altına alır. Yalanlar sektörlere, mesleklere ve hacimlere göre çeşit çeşittir. Avcı ve atıcı yalanları, iktisadi yalan, siyasi yalan, küçük yalan, büyük yalan vb. Ayrıcı saflığına göre de yalanı; tam yalan, çarpıtılmış yalan, ilavelerle üretilmiş yalan gibi kısımlara ayırmak mümkündür. Aslında insanları yalan söyleme yeteneklerine göre de ikiye ayırmak mümkündür: Yatsı’ya varmadan yalanı açığa çıkanlar ile yalanı çağları aşanlar olmak üzere.
Yalancının zeka ve yeteneğine, makam ve statüsüne göre yalanın kalite ve inandırıcılığı değişir. Ancak ne kadar zeki ve profesyonelce söylenmiş olursa olsun, kuyruklu yalanlar ancak normalin altındaki zekaya hitap ederler.
En büyük yalanı her zaman en küçük kişilikler icat eder. Belki de yalan söylememek için söz orucu tutanların yüzünden ülkede edebiyatın, san’atın durumu içler acısıdır.
Yalanla gerçek arasındaki mesafe bir “kıl” kadar da olsa; tefrik melekesini yitirmeyen bir kişi, yalanı gerçekten ayırabilir. Hayatı boyunca yalanla yaşamış, onunla özdeşleşmiş ve varlığını yalana dayandırmış insana yapılabilecek en büyük kötülük onu gerçekle yüzyüze getirmektir.
Yalanın en tehlikelisi gerçekle iç içe geçmiş olanıdır. Özellikle politikacıların bütün yaklaşımlarının gri olması bundandır. Aslında insanlar politikacıların gözünde gerçek değil görüntülerdir. Onun için politikacı insanla değil, gölgesiyle iletişim kurar.
Romantizm, yalanın soyut şeklidir. Yalanın sessiz düşünüş biçimine ise hayal denmektedir.Yalan zaman zaman bilim adamının ağzında icat, devlet adamının elinde politika, din adamının nezdinde hikmet hüviyetine bürünebilmektedir.
Yalanla yaşayanlar, yalanla beslenmek zorundadır. Yalan gıda olarak iftirayı, etkisinin sürekliliği yönünden bilgisizliği, başarı için de sevgisizliği kullanır.Yalancının en çabuk biten malzemesi mumudur. Son zamanlarda insanların ekmekten çok mum tüketmesi de bundandır. İlginçtir insanlar en büyük ve tehlikeli yalanı kendi kendine söylerler. Kendi yalanına inanan insana ise deli derler.
Çoğu toplumda küçük yalan söyleyenler şiddetli bir şekilde cezalandırılırken, büyük yalan söyleyenler kahraman kabul edilmektedir. Devamlı yalan söyleyenler alkışlanırken; arada bir yalan söyleyenlerin yakayı çabuk ele vermeleri bundandır.