Yağmur Tunalı bayramı!
Sevgili okuyucularım yazıdaki başlığı hiç yadırgamayınız; çünkü Yağmur Tunalı’nın yeni yayımlanan “Kavga Günleri” adlı eseri, benim için bir ‘bayram’ niteliğindedir... Tunalı, bu eserinde 1968-1980 yılları arasında Türk milliyetçilerinin verdiği mücadeleyi anlatıyor. Şunu diyebilirsiniz; “Bu konuda pek çok yazı ve kitap yayımlandı”. Doğrudur; yayımlandı. Ne var ki; “Kavga Günleri” kadar o destansı mücadeleyi -taraf olduğu halde- tarafsız biçimde anlatan, doğruları-yanlışları olduğu gibi önümüze koyan ve özellikle felsefî derinlikte bir çalışmayı ben görmedim. Bugün biz; Milliyetçi direnişin yanlışlarını-doğrularını o yıllarda fark eden, bunu anılarıyla belgeleyen, tarihi besleyecek muhteşem bir eserle karşı karşıyayız.
Değerli okurlarım, 1964 yılından itibaren bu hareketin aktif olarak ‘karınca-kararınca’ hep içinde oldum. Hâlâ da içindeyim. Yağmur Tunalı’nın bu 400 sayfalık eserini okurken, ‘yanlışlar’ aramadım da değil. Ne var ki -hayretler içerisinde- bir kırıntı bile bulamadım! Bu eserin benim için bir diğer önemi ise; toplumca anlaşılamamanın, öfkenin, can acısının, millî değerlere ihanetin ve bir anlamda vatan savunmasının sergilendiği o zor dönemin anlatım üslûbudur. Üslûp, tamamen Yağmur Tunalı’yı târif etmektedir. Çünkü sevgili Yağmur Tunalı, şahsiyet olarak -edep ikliminde unuttuğumuz- bir İstanbul Beyefendisidir! Ve doğaldır ki; eserindeki her cümle -Nedim’in deyişiyle- “haddeden geçmiş nezâket”le yoğrulmuş hâldedir. Ve yine her cümle en az on sayfalık bir fikrî yoğunluğun ifadesidir. Bu hâliyle, roman tadında bir belgesel olan “Kavga Günleri” -inanıyorum ki- Türk edebiyatının en seçkin eserleri arasında yerini alacaktır. Bu eser, bir sanatçının, sanatının zirvesine attığı sağlam kancalı bir halattır.
Evet, kitabı biraz anlattık... Ya içindekiler? İşin en zor yanı işte burası! Hangi cümleyi sunsam diğerlerinin vebalini alırım; çünkü kitapta lâf kalabalığı hiç yok. Yine de bir-iki örnek vereceğim:
“Milliyetçilik milletle ilgilidir. Devre ve zamana göre değişen, vâsıtalardır ve inanış şekilleridir. Fakat millete olan inanç aynıdır. Türk bunu, hiçbir zaman ırkçı denebilecek eğilimlere prim vermeden yapar.” , “İyiler, değer üretenler, okuyanlar-düşünenler dalgalı denizde sâhile doğru atıldı.”, “Kaya Bilgegil, Tonyukuk’u hatırlatan bilge.”, “Artık hareketin yörüngesi değişiyordu. Hanefî-Matûrîdî çizgisindeki bin yıllık Türk inanışının yerini, bir bakıma Şâfiî-Eş’arî çizgisindeki yeni bir şekillenme alıyordu.”, “Kanımız aksa da zafer İslâm’ın sloganı, böyle bir dönemin eseriydi.”, “Târihten kopuk bir hareketin milliyeti de dîni de köksüzlüğe ve gerçek dışılığa mahkûmdur.”, “Cehâletle hiçbir şey olmaz. Milliyetçilik hiç olmaz”, “Türk gibi Komünist olamamak”, “Edebiyatla, sanatla uğraşanlar, bir çeşit, ’hafif ülkücü’sayılırdı.”, “Hamâsetsiz milliyetçilik olmaz, hamâsetini kaybedene de milliyetçi denmez.”, “Elit yetiştiremeyen bir hareketin geleceği hüsrandır”, “Nâzım’ı da edebiyatsever Türkler yaşatacaktır.”, “Türk’ün hâkimiyetine kastetme çılgınlığı.” , “Ahmakların kapıldığı bir sel içindeyiz. Kendi kendini döven akılsızın-ahmağın açtığı yaralarla her yanımız kanıyor.”
Sevgili okurlarım, bu dev eserin ‘sunuş’yazısı, bilge değerimiz İskender Öksüz Beyefendi’ye ait. Bu harikayı Bilge Kültür Sanat yayımlamış. Başta o ‘zor günlerin’ anlamlı bir icmalini yapan Yağmur Tunalı’yı ve emeği geçen herkesi gönülden alkışlıyorum.