Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

Yabancıya satış ve Milli Güvenlik Sorunu!

Özelleştirme (daha doğrusu yabancılaştırma) ve yabancı sermaye hareketlerinin son zamanda yöneldiği trend Türkiye için gerçek bir milli güvenlik sorunu haline almıştır. Türkiye’nin bu konuda “artık para gelsin de nereden ve hangi amaç için gelirse gelsin” demek lüksü kalmamıştır. “Satışta stratejik çıkar diye bir şey olmaz! İtirazlara aldırmayın satın gitsin!” diyenler, Türkiye’nin yabancı çıkarların rehinesi haline gelmesine neden olmuşlardır. Milli devlet, milli çıkar ve milli güvenlik gibi kavramlara yabancı bir zihniyet; yaptığı satışlarla ülkenin kaynaklarını ülke aleyhine kullanabilecek yabancı odaklara açmış oldu. Yapılan özelleştirmelerle daha doğrusu satışlarla Türkiye’nin gücü, kendi aleyhine kullanılabilecek hale gelmiştir.
Türkiye’nin kurumlarının satış süreci, beş yıldır hız kesmeden devam etmektedir. Telsim’in, hakkında ciddi ve somut iddialar bulunan bir şirkete satılmasıyla bu iddialar tavan yapmıştı.
Telsim, Yunanistan’da ABD adına casusluk yaptığı iddialarıyla hakkında soruşturma yapılan bir şirkete satıldı. Vodafon şirketi Telsim’i satın aldığında hakkında Yunanistan’da milyonlarca dolarlık tazminat davaları açılmıştı. Türkiye’de de milliyetçi basın ’bu şirket şaibelidir, sabıkalıdır ve güdümlüdür satmayın’diye kıyameti koparmıştı. İnadına ABD adına Yunanistan’da casusluk yaptığı ortaya çıkan bu şirkete Telsim “babalar gibi” satılmıştı. Ardından Finansbank’ın Yunanistan’a satışı geldi. Yunan basını, Türkiye’den banka alma olayının bir devlet operasyonu olduğunu yazmıştır. Başbakan Karamanlis ve Rum Ortodoks Kilisesi bizzat işin içinde olduğu iddiaları ortaya atılmıştı. Türkiye’de gözü paradan başka bir şey görmeyen yetkililer; hiçbir iddia ve itiraza aldırmadan Finansbank’ın Yunanistan sermayesine satışını gerçekleştirdiler.
Yunanistan’dan sonra Güney Kıbrıs Rum Yönetimine ait şirketlerin de Türkiye’de aktif olarak ruhsat alma eylemlerine geçtiği görülmüştür. Bu bağlamda geçtiğimiz aylar içinde merkezi Güney Lefkoşa olan Emed Mining şirketi Türkiye’de maden arama ruhsatı alarak faaliyete geçmişti. Rum Simerini gazetesi şirketin, bakır ve altın başta olmak üzere Türkiye genelinde maden arayan İstanbul’da kayıtlı Kefi Minerals şirketinin yüzde 39 hissedarı olduğunu duyurmuştu. Emed Mining Kalkınma Müdürü Dimitris Konstantinidis, Simerini gazetesine yaptığı açıklamada, şu ana kadar şirketin Türkiye Madencilik Dairesinden, 15’i Artvin bölgesi ve 4’ü de Gümüşhane’de olmak üzere arama izni aldığını, aramaların altın madeni saptama üzerinde yoğunlaştığını söylemişti. Yetkililer böyle bir ruhsatın sözü edilen şirkete verildiğini, ancak bu şirketin Rum yönetimine ait olduğunun ortaya çıkması üzerine tedbir olarak faaliyetine izin verilmeyebileceğini söylemişlerdir.
Durum hükümetin her icraatını, hükümet kulu bir eda içinde gözü kapalı bir biçimde destekleyen Bugün Gazetesi’nin 27 Mart 2007 tarihli sayısında şöyle duyurulmuştu: “Paravan şirketlerle değerli maden sahalarımızı ele geçirmeye kalkan Rumlar’a, MTA’dan emekli bir Türk jeologun yer gösterdiği ortaya çıktı”.
Rumlardan sonra diyaspora Ermenilerinin de Türkiye’de işbaşında olduğu PETKİM ile ortaya çıkmıştı. PETKİM’i satın alan konsorsiyumun ortağı İvestmetn Troika Dialog’un sahibi 38 yaşında Ruben Vardanyan’dır. Vardanyan Ermeni vatandaşı olup, Troika Dialog’un yüzde 65’ine sahiptir. Vardanyan, Ermenistan 2020 projesinin yürütücülerindendir. Projenin amacı tüm dünyadaki Ermenilerin paralarını Ermenistan’a çekmektir.
Satışta sermayenin kanunundan başka bir kanun tanımayanların, bir anda Yunanistan’ın ikinci büyük bankasına Alternatifbank’ın satışına izin vermedikleri basına yansıdı.
BDDK, Yunanistan’ın ikinci büyük bankası olan Alpha Bank’ın Alternatifbank (Abank) ile yapmak istediği ortaklığa izin vermemiş. BDDK’nın Yunan Alpha Bank ile Abank ortaklığına 8’inci maddeyi gerekçe göstererek izin vermemesinin, Yunan istihbarat teşkilatı EYP’nin eski başkanı Pavlos Apostolidirz’in banka yönetiminde yer almasından kaynaklandığı iddia edilmektedir.
Uzun süredir Türkiye, parayı veren herkesin her şeyi satın aldığı bir ülke konumundaydı. Yetkililer “sattığımız kuruluşları kimse sırtına yüklenip götürmüyor” diyerek, hayati ya da stratejik kuruluş ayrımı yapmadan parayı verene her şeyi hem de “babalar gibi” satıyorlardı. Türkiye’deki kuruluşları yetkililer; ABD adına casusluk, diyaspora Ermenileri için finansörlük, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi için etkinlik, Yunanistan için ekonomik istihbarat demeden satıyorlardı. Abank’ın satışına BDDK, eski Yunan İstihbarat Başkanı yüzünden izin vermemişse ya başlarına taş düşmüştür ya da bu olguda bilinmeyen çok daha önemli başka sebepler vardır.

Yazarın Diğer Yazıları