Yabancıdan para almak artık ayıp sayılmıyor
Öyle bir rüzgârdır ki çıkar rüzgârı, alır da çıkmazlara götürür insanı. Çıkarla yüzebileceklerini sanırlar kimileri, girdaba düşerler oysa, vicdan gider olur böylece sele suya. Yabancıdan sağlanmışsa bu çıkar, vicdan ne ki, vatana da ihanet edilmiş olunur kesinlikle.
“Yeni Dünya Düzeni” kurulana, AB kapısında yalvar yakar olana dek, ülkemizde genel kabul gören anlayış bu idi. Çıkarlar böylesine çığırından çıkarılmaz “Çıkacak yüze selam yüklerin ağırından” dizeleri yol haritası olurdu genellikle.
Bu çıkar sağlama işi, örgütsel ve kitleseldir genellikle. Yıldırım Koç, “Emperyalizm ve Türkiye Sendikacılığına Etkileri” adlı kitabında (Kaynak Yayınları), bunun tüm ayrıntı ve yöntemlerini yazıyor.
“Birileri yabancı devletlerden doğrudan veya bazı kişi ve kuruluşlar aracılığıyla para alıyor ve bunları utanmadan, yüzü kızarmadan, çevresindekiler tarafından eleştirilmeden gönül rahatlığıyla harcayabiliyor. Sonra da, daha fazla para alabilmek için ne yapması gerektiğini, kime yaltaklanması, kime istihbarat raporu hazırlaması, kime hizmet etmesi gerektiğini düşünüyor.”
Aldıkları paranın “Bir demokrasi projesi olduğunu” arlanmadan söyleyen bu kitle örgütü önderlerini, Yıldırım Bey, deşifre ve afişe ediyor kitabında. Sözgelimi DİSK, bir zamanlar anti-emperyalist olmakla övünen bu işçi örgütü, emperyalizmin politbürosu olan Avrupa Komisyonundan 550.128 avro almış. Disk üyesi Dev-Maden Sen de geri kalmamış, onlar da iki ayrı proje için 123.606 ve 141.950 avro almışlar. Türk-İş ve Hak-İş de geri kalmamışlar, onlar da gâvurun avrosunu alıp, onun kılıcını sallamaya tav olmuşlar. KESK, 1 milyon avroluk bir projeye dahil olurken, dinci Memur-Sen’i yönetenler bile bu kervana dahil olmuşlar. Kamu-Sen, milliyetçiliğinin gereği olarak, AB’den hiçbir kaynak almamış, ancak bu konfederasyona bağlı bir sendika 81.539 avroluk bir sosyal diyalog projesi üstlenmiş (adını yazmıyorum bu sendikanın, Kamu-Sen bu işin hesabını mutlaka sormuştur onlardan).
Evet, Yıldırım Koç Bey’in hem bu eserini, hem de yine Kaynak Yayınları arasından çıkan “İşçi Sınıfı ve Sendika Sorunlarına Ulusalcı Çözüm adlı değerli kitabını okuyalım, yolumuz aydınlanır.
Gece zamandır sadece
“satılık kar topu üretiyorum/zemheri bir yakarışla/kızgın güneşe
sunulmuş eksi beklentili
“gül nefesler takıyorsun/nar çiçeği dudağına/çekip alıyorum sitemi dilinden/kanıyor dikenin/parmak ucuma”
“seni seven yanlarımı sürdüm
namluya/gözkapaklarım kırılan
büstünün/üstüne kapanıyor”
“bu adımlar benim mi?
eyvah gidiyorlar”
Rahmetli Dağlarca “İnsan kendinden kopara kopara şiir yazar. İnsan yazarken bir yaşamasını, öteki yaşamasına verir” diyordu. Şair Mine Özdemirtaş’ın yukarıya aldığım dizeleri, tam da Dağlarca’nın dediği hal üzre. Özdemirtaş, kendini bulmuş her şeyden önce, sonra kendinden imgeler, simgeler, eğretilemeler koparmış. Bu kopuşlarda acıyan canın teselli mükafatı has şiir olmuş. Kora Yayınları arasından çıkan “Gece Zamandır Sadece” adlı son şiir kitabında Şair, duyuşlarından ruh üfleyip sözcüklere, estetik ve artistik eylemlere geçirmiş onları. Söz şiire bürünüp keramet gösterir olmuş böylece. Bu manzaranın seyrine doyum olmaz, benden demesi, Özdemirtaş’ı okuyunuz mutlaka.