WikiLeaks, iki ucu ABD ve Türkiye olan değnek
WikiLeaks sızıntıları başlayınca Tayyip Bey ne zaman patlayacak diye merak etmiştim. Nitekim fazla beklemedim, patladı, esti köpürdü. Her halde bir süre başka neler dökülür diye bekledi. Sonra Washington’dan Ömer Çelik ve Davutoğlu’nun, “adamlar üzülmüş özür diliyor” mesajı alınca, zaman geldi diye karar verip saldırıya geçti. Bu arada görevden vazife çıkaran Türk basını yalan yanlış yalakalık yarışına başladı.
Önce belgeler ne, onu açıklayalım. Bunlar analiz değil, istihbarat. Resmi casus diye bilinen diplomatların bulundukları ülkelerde topladıkları bilgileri merkezlerine ileten telgraflar. Kural gereği, Amerikalı istihbaratçılar, siyaset ve toplum içinde para veya başka şekillerde elde ettikleri kişilerden topladıkları bilgileri Washington’a göndermiş. Bu bilgiler, Washington’da ABD Dışişleri Bakanlığı üst katında analiz bölümünde incelenip rapor haline getirilir karar mekanizmasına verilir.
Bu bilgiyi yıllar önce, Turgut Özal Başbakan iken Emin Çölaşan’ın “Turgut Nereden Koşuyor” kitabında yazdığı Ankara genelevinde IMF görevlilerinin cüzdan çaldırma ve cüzdanı kurtarma vakasını Amerikan diplomatik telgraflarını tararken öğrendim. Washington’daki National Archive binasında, izin alarak o yıllarda mikrofilmlere çekilen Ankara-Washington telgrafları içinde inanılmaz bilgilere rastladım. Özal ile ilgili telgraf ve bilgilere ise liderler hayatta olduğu sürece izin verilmediği için ulaşamadım.
Bu çalışma sırasında çok sayıda telgraf okudum. Bunlar arasında Türkiye’den siyasetçi, gazeteci, öğretim üyesi, işadamı çok sayıda kişi hakkında ve onlarla yapılan görüşmeler vardı. Şu anda binden fazla telgrafların kopyası bende. O ara işe öylesine ısındım ki Başkanlık kütüphanelerinden de bir çok belge kopyası satın aldım. Ölmez sağ kalırsam bir belgesel olarak onları yayınlamayı düşünüyorum. Son 50 yıl içinde tüm vakalar aynı ve sürekli tekrar.
Gelelim WikiLeaks’e. Telgraflar açıkça malumun ilanı, her Türk vatandaşının bildiği ancak ağzına alanların diline biber sürülüp korkutulup Silivri’ye sürüldüğü bilgiler. Bu konular içindeki özellikle yolsuzluk ve rüşvet konularını yürekli Cumhuriyet savcılarının çıkıp, araştırarak devlet adına soruşturma yapması gerek. Bu telgrafların ortaya çıkardığı birkaç önemli nokta irdelenmeli.
Son açıklamalarla AKP ve Erdoğan bu belgelerle nasıl mücadele edeceğini bilemediğini, şaşkınlığını ortaya koydu. Tayyip Bey, Edelman’ı dava edecekmiş, ABD’de hiçbir mahkeme bu davayı kabul etmez. Bir kere bu, bir iç yazışma ve istihbarat, bir diplomat için suç değil. Eğer Edelman ortaya çıkıp bunları kamuoyuna açıklarsa o zaman görevi ile ilgili bilgileri ifşa etmesi yüzünden yargılanır.
Bu belgeler konusunda hiçbir Amerikalı diplomatı ABD hükümeti cezalandırmaz, zira kurallar gereği onlar görevlerini yapmışlar. Bu konuda Hillary Clinton zaten diplomatlarına sahip çıktı, görevlerini yaptılar dedi. Clinton herkesten özür diliyor bu da zaten bir manevra. Onu ABD’nin gerçekten üzüldüğü anlamına almak yanlış. Onların üzüldüğü, sizi bilip tanımalarının öğrenilmesi.
AKP’li yetkililer bu belgelerin açıklanmasının kendilerine karşı olduğunu söylüyor. Bu laflar işin farkında olmadıklarını gösteriyor. Velev ki kasıtlı yapıldıysa bu, ABD’nin AKP’yi yıpratmaya karar verdiğini ortaya koyuyor. Daha önce söylediğim gidişin hareket çanı. Telgraflarda AKP iktidarının halka söylediği yalanlar var.
ABD ile görüş ayrılığı olmadığını söylüyorlardı, telgraflarda uçurum olduğu anlaşıldı. Silivri olaylarına destek verildi demişlerdi, oysa bunun bir temizlik olduğu yazıyor telgraflarda. Türkiye’de yön değişikliği olmadığını savunmuşlardı, oysa vantilatör durumunda oldukları anlaşıldı.
Tüm bunlar iyi de, insan hakları ve özgürlüklerin ihlali karşısında onların savunucusu olduğunu iddia eden ABD’nin sessiz kalması bence ayıplanacak nokta. Yani ABD, her şeyin farkında ve çıkarları için sessiz. İşte bu, bence ortaya çıkan en önemli gerçek.