Washington rüzgârları sertleşti
Tam da yıl sona ererken, Washington’da Türkiye ile ilgili bilgi akımı başladı. Bu bilgilerin çoğunda artık eleştiri kara mizaha dönmüş durumda. Bugün sizlere bunları kısa kısa anlatmaya çalışacağım.
Bir süre önce okuduğum birkaç yazı, Erdoğan hükümetinin Washington’dan Obama yönetimi tarafından verilen talimatlara uyduğunu ortaya koydu. Bunu ortaya çıkaran olay, İsrail ve Amerikan gazetelerinde yayınlandı. Olay, 2013 yılında Türkiye’de yapılacak NATO manevralarına İsrail’in katılacak olması.
Şimdi bu konu size doğrudan pek garip gelmez ama ben biraz açıklayayım. Mavi Marmara olayının ardından Erdoğan hükümeti İsrail’in NATO toplantılarına gözlemci olarak katılmasını ve NATO manevralarında İsrail kuvvetlerinin yer almasını, veto ederek önlemişti. Anlaşılan NATO Genel Sekreteri Rasmussen’in Ankara ziyareti oldukça verimli geçmiş ve bir dizi uyarı sonucu Erdoğan ve takımı bu ısrarından vazgeçmiş.
İsrail basını bu vazgeçmede, Patriotların Türkiye’ye gönderilme koşulu olarak İsrail vetosunun kaldırılması şartının etkili olduğunu savunuyor. İşin ilginç yanı, Mavi Marmara olayında görev alan bazı birliklerin de Türkiye’deki bu manevralara katılacak olması. Görüldüğü gibi Tayyip Bey aniden gene dümen kırdı ve tehlikeli sulardan uzaklaştı.
Gelelim ikinci konuya. Washington Times gazetesinde yayınlanan “Washington, Erdoğan’a desteğini yanlış veriyor” başlıklı yazıda, Tayyip Erdoğan’ın Osmanlı sultanı olma hırsı vurgulanıyor. Gazete Erdoğan’ın Osmanlı sultanlarından hangisinin yerini alabileceğini sorguluyor. Luke Montgomery imzalı yazıda Erdoğan’ın Osmanlı sultanlarına özentisi ve İslam ülkeleri üzerinde yeniden Osmanlı hâkimiyeti kurmak istemesinin sır olmadığı anlatılıyor.
İyi bir tarihçi ve dış politika uzmanı olduğu belirtilen yazarın, Osmanlı tarihini de iyi bildiği anlaşılıyor. Yazar başlıyor sorgulamalara. İlk sorgusu; Erdoğan’ın hangi Osmanlı sultanına benzediği veya olmak istediği üzerine.
Yazar, gazetecilere düşmanlığı yüzünden, 1485 yılında Osmanlı İmparatorluğunda matbaayı veya kitap basımını yasaklayan Sultan Beyazıt’a mı benziyor diye soruyor. Luke Montgomery, Beyazıt yüzünden Osmanlıya matbaanın iki asır sonra geldiğini anlatıyor. Amerikalı yazar, Erdoğan hükümetinin basına uyguladığı baskı ile bu ilişki arasında bağ kuruyor. Türkiye’nin dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi olduğuna işaret ediyor.
Yazıda, Erdoğan’ın Kürtlere 1880 yılında kısmi özerklik veren Sultan Abdülhamit mi olmak istediğini sorguluyor. Padişahın o yıllarda ayaklanmaya karşı Şeyh Übeydullah’a bir tür otonomi tanıdığını, sonraki yıllarda bunun tehlikesinin anlaşılıp yeniden Osmanlı hâkimiyetinin kurulduğuna dikkat çekiliyor. Erdoğan’ın da Kürtlere otonomi vermek istemesini bu duruma benzetiyor.
Amerikalı uzman daha sonra 1826’da Yeniçeri kışlalarını top ateşine tutarak bombalayan, askerini yok eden Sultan Mahmut’la Erdoğan’ı kıyaslıyor. Yazar, Erdoğan’ın da kendi ordusunun üst ve alt kademe subaylarını tutuklattığını, yargılama bahanesiyle yıllarca cezaevinde tuttuğuyla paralellik kuruyor. Yazıda Ergenekon ve Balyoz davalarına da atıfta bulunularak, Erdoğan’ın Osmanlı hanedanı özentisi dile getiriliyor.
Washington Times gazetesindeki yazıda vurgulanan Erdoğan’ın özendiği son sultan ise Selim. Onun sonunu da Batı hayranlığının getirdiği belirtiliyor. Yazar yazısını, Batı dünyasının en son isteyebileceği şeyin, Ankara’da bir sultan olduğuna işaretle ABD Başkanı Obama’nın bir ara Tayyip Erdoğan’ı dizinin dibine çekerek kulağına bu konudaki en kesin uyarısını yapmasını öneriyor.
Evet, sevgili okurlarım, sizlere daha önce de bu konuda ABD başkentindeki rahatsızlıkları dile getirmiş ve Erdoğan’ın gidişatının burada yarattığı alarmı anlatmaya çalışmıştım. Bu konuda anlaşılan buradan verilen sinyallerle, Türkiye’deki adamlarının iktidarla olan bağlantıları da kopmaya başladı. Bence Taraf kopması bunlardan biri. Ama fazla umutlanmayın, onlar gene kendilerine yeni efendiler bulurlar.