Washington Erdoğan’ı Erdoğan Washington’u sevmedi

Başbakan Erdoğan’ın bir Amerika gezisi daha sona erdi. Ermesine erdi de sizler yapılan açıklamalardan ve yazılan haberlerden ne olup bittiğini anlayabildiniz mi? Anlayamadınız değil mi? Zira artık, aynı totaliter rejimlerdeki gibi haber yapılmaya başlanmış Türkiye’de. Bunu Washington’da net şekilde gördüm. Ama toplantıların önemini süresiyle ölçen bizim garip basına ne diyeyim bilemem. Tercüme nedeniyle sürenin en azından ikiye katlandığını bile hesaplayamıyorlar. Ne acı.
Erdoğan ne hikmetse gazetecilerin önüne çıkmadı. Onun yerine sözcüsü, Anadolu Ajansı muhabirini çağırıp gazetecilere yazmasını istedikleri şeyleri dikte ettirdi. Sonra da ajans muhabirinin yazdığı metni gazetecilere dağıttırdı. Soru sorulmasın veya Başbakan zor durumda kalmasın diye herhalde bu yola başvuruldu. Düşünün; demokrasiden söz edenler en temel hak olan basın özgürlüğünü çiğneyerek sıkıyönetim komutanlığı gibi haber dikte ettiriyorlar.
Gelelim Başbakan’ın iki günlük Washington temaslarına. Erdoğan ABD başkentine Pazar gecesi geldi. Pazartesi sabahı ise 4 milyon dolar bağışla George Mason Üniversitesi içinde kurulan bir bölümde düzenlenen ısmarlama bir konuşma yaptı. Salonun yarısı Türk geri kalanı Arap ve beş on Amerikalı vardı. Gene esti köpürdü ama inanın Washington’daki son esmesi oldu. Aslında Pazartesi sabahından itibaren ziyaret pek garipleşti.
Önce Erdoğan ve Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan bir araya geldi. Ama ikisi de birbirinin suratına bile bakmadı. Buz gibi bir el sıkışma, çıkışta gene açıklama yok. Bu görüşme sonrası Sarkisyan öyle şeyler yaptı, öyle şeyler söyledi ki, sanırsınız Ermenistan bize sınır açıyor veya bir şey lütfediyor. Bir kere, Washington katedralindeki ABD başkanlarından Wilson’un anıt mezarına çelenk koydu. Ardından diasporada yaptığı konuşmada resmen bize hakaret etti; “Dedelerimizin katilleri ile masaya oturmak zorundaydık”dan tutun “hiçbir koşulu kabul etmeyiz, soykırım iddiamızdan vazgeçmeyiz” e kadar.
Amerikalı yetkililer de Sarkisyan paralelinde konuştu; bizim koşul falan ileri sürmememizi ve 24 Nisan tarihine kadar protokolleri işleme koymamızı istediler. Aslında Ermeni ve soykırım konuları, Washington toplantılarında bizim dışımızda geri planda kalan konulardı. Esas konu, İran’dı. İran konusunda ABD hem bize hem de Brezilya’ya, yaptırımlarla ilgili birlikte hareket etme talimatı verdi. Zaten Obama ve Hillary Clinton ile yapılan toplantılarda esas konu da buydu. Ve bizimkilerin bu ikili görüşmelerde bir şeye itiraz falan ettikleri de olmamış duyduğumuz kadarıyla. Aksine Başbakan ve takımı İran konusunda öğrendikleri bilgileri de dökmüş saçmışlar Amerikalılara.
Bir de dikkatimizi çeken şey; Erdoğan’ın Washington’da İsrail lafını ağzına aldığını görmedik. Ne olduysa birileri kulağını mı büktü ne, hiç İsrail demedi. Pardon George Mason Üniversitesinde toplam 60 kişi önünde konuşurken son olarak söylemişti. Orayı da Türkiye’de, konferans verdim diye sattı. Aslında zirveye gelen liderler arasında kabile reisi gibi, çoluğu çocuğu, kızı oğlu, yedi sülalesiyle gelen tek lider bizimkiydi. Karısından ayrılmayan Fransa Devlet Başkanı Sarkozy bile yalnızdı.
İki günlük ziyaret sırasında oldukça garip şeyler de oldu. Örneğin bizim heyete 40 araba kiralanmış ve bunlara 200 bin dolara yakın para ödenmiş. Ayrıca heyet için otele Divan lokantasından 300 pide yaptırılıp gönderilmiş, adam başına 15 tane falan düşüyor.
Beni en fazla üzen, Türk basınının durumu oldu. Yapılan görüşmelerin önemini toplantı süresiyle değerlendirdiler. İçerik konusunda tek kelime bilmeden. Türkiye’de basın yayın organları devlet kontrolündeki Anadolu Ajansı’nın haberini kullanıyor veya kendilerine söylenen dışında araştırma falan yapmadan borazanlık yapabiliyorlar. Anlaşılan, uçakta yanında taşıdığı yandaş basını bile önemsemiyor. İstanbul’da, Türkiye’ye dönüşünde konuşurken suratı pek asıktı, öyle seçimde saçacağı bir şey kalmamış gibi görünüyor. Hani size söyledim ya, ABD Erdoğan’ı gözden çıkardı diye. Şimdi anladınız mı gerçek durumu?

Yazarın Diğer Yazıları