Vurdukları yerde 'gül' bitiyor

Açıldığımız yerden tokat yiyoruz! Uğruna Azerbaycan bayraklarını çöpe attıkları Ermenistan’ın
Eurovision sahnesinden yağdırdığı iftira ve tehditler az geldi, biraz da Dalaras’tan dinleyecekler

“Uzun yıllar önce, ben küçük bir çocukken / Annem bana ’bilmelisin ki bizim dünyamız acımasız ve vahşi’ dedi / Ama sen yolunu soğuk ve sıcaktan geçerek bulabilirsin
Bana anayurdumdan geri verilen elimde saklı kayısı çekirdeği / Kayısı çekirdeği, onu donmuş toprağa düşüreceğim / Bırak, onun yetişmesine izin ver / Bana anayurdumdan geri verilen kayısı çekirdeği...”
Bir kayanın üzerinde kaval çalan takkeli adam...
Omuzlarında su testileri, terlerini silerek yol almaya çalışan kadınlar...
Ve neredeyse feryat figan “Ezebilirler, ancak kazanamayacaklar” diyen Eva Rivas...
Kısaca;
Sahnede ayan beyan bir “tehcir” oratoryosu; hakaret, iftira, tehdit, ajitasyon ne ararsan var.
İzlerken en çok Baskın Oran’ı düşündüm, acaba “tam puan” vermiş midir, tam da özrüne layık olan bu cevaba...
Sonuca bakılırsa vermiş...
Bizzat olmasa bile, yarattığı çeşitli boy ve ebatlardaki “Baskın Oran kafalılar” aracılığıyla...
Ahmet İnsel kafalılar...
Cengiz Aktar kafalılar...
Amberin Zaman kafalılar...
Orhan Pamuk kafalılar...
Etyen Mahcupyan kafalılar...
Ali Bayramoğlu kafalılar...
Puanlar açıklandığında, Türkiye’den bu rezilliğe 6 puan çıktığını gördüğümüzde anladık ki, “Kayısı çekirdeği”ni de yutmuşlar!
Apricot Stone, yani Kayısı Çekirdeği, bir şarkı değil; bir yanağına tokat yiyenlerin, öbür yanaklarını da uzatma erdemi(!)nin sonucur!
Sen yanağını uzatırsan elin kızı böyle indirir şamarı...
Sen de, onun vurduğu yerde “gül biter” diye sevinirsin!
Demedi demeyin, bu işin sonunda ’gül’ biter hakikaten de!
Alımız al, morumuz mor sabahın kör saati daha kendimize gelememişiz, Habertürk’ün “Günün Adamı” sayfasında, tam bir “al birini, vur ötekine” başlığı:
“Türk düşmanı şarkıcı konser için davet edildi”
Huzurlarınızda George Dalaras!..
Türk Ordusunu KKTC’de işgalci
ilan eden!
İşgalci Türklerin(!), horonu Pontuslardan çaldığını savunan!
Öcalan’a özgürlük yürüyüşlerine
katılan!
Büyük sanat adamı...
Oslo’dan yedikleri kesmedi demek ki.
İlle, bir de yakın mesafeden alkışlamak istiyorlar “tokatlanmayı”...
Yeniçağ okuyucusu da, ne yapsın kalkmış isyan ediyor:
“Bu adam bir Türk düşmanı. Her konserinde Türklüğe hakaretler eden, küstah biri. Bence buna engel olacak kampanyayı başlatmalısınız.”
Kampanyayı başlatan başlatmış Ferhat kardeş!... İKSV tonla parayı babasının hayrına mı harcıyor sanıyorsun!

++++++

TRT’nin ‘Bam Teli’ ve Nuray Yılmaz...
CHP Adana Milletvekili Hulusi Güvel, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yanıtlaması istemiyle TBMM’ye verdiği önergede “Tayfun Talipoğlu’na TRT’ye yaptığı ‘Bam Teli’ programı için aylık 60 bin TL ödendiği iddiaları doğru mu?” diye sordu.
TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, bu iddianın gerçeği yansıtmadığını bildirdi ve Talipoğlu’na bölüm başına ödenen ücreti 25 bin TL olarak açıkladı.
Ayda 100 bin TL ediyor...
TRT’de Talipoğlu ile benzer bir programı Nuray Yılmaz yapıyor. Tam 24 yıldır “Gezelim Görelim” adlı programı yapan Nuray Yılmaz’ın maaşını merak ettik. 3500 lira dolayındaymış...
* Melih Aşık / Milliyet

++++++

TRT, AKP iktidara geldiğinden beri dışarıya yaptırdığı programlara ve konuklara 424 milyon lira ödemiş. Berbat programlar kimsenin yüzünü güldürmüyor ama yapanları keyiflendiriyor demek. * Haldun Ertem

++++++

Suç işleyen Bozdağ olmasın
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın referandum sürecine ilişkin değerlendirmelerine cevap veren AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, “Anayasa Mahkemesi Başkanı bu konuda görüş belirtemez. Görüş beyan etmesi ihsası reydir” demiş.
Eğer Haşim Kılıç’ın açıklamalarını bir kez daha okursanız göreceksiniz ki
Anayasa Mahkemesi Başkanı, Bekir Bey’in iddia ettiği gibi kullanacağı oyu
belli etmemiş... Sadece; kamuoyunda referandumla ilgili oluşan soru işaretlerini gidermeye çalışmış, o kadar...
Ya Bekir Bey’in tutumuna ne demeli?
Asıl onun yaptığı yanlış değil mi?
Bu sözler bal gibi “yargıyı yönlendirmek ve etkilemeye çalışmak”
suçunun kapsamına girmiyor mu?
* Mustafa Mutlu / Vatan

++++++

GÜNÜN SÖZÜ
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, “Kendi uçağımızı yapmaya hazırlanıyoruz” demiş. Kaçış hazırlıkları ufaktan ufaktan başladı demek ki.
* Fahrettin Fidan

++++++

‘Bizim kadı firardaymış!’
Alex de Souza’nın memleketi Brezilya’ya giden ve Beşiktaşlı Bobo tarafından karşılanan Başbakanımız, kendisine madalya takılan törende, “Bu vesileyle, Türkiye-Brezilya ilişkilerine ışık tutmuş olan Abdurrahman Efendi’yi yad ediyorum” dedi.
E merak ediyor insan...
Kimdir bu Abdurrahman?
Brezilya seyahatnamesi
Sene 1865... “İzmir” ve “Bursa” isimli iki Osmanlı gemisi, Akdeniz’den Atlas Okyanusu’na çıkacak, Afrika’yı dolaşıp, Basra Körfezi’ne gidecektir. Abdurrahman Efendi, bu gemilerin “kadı”sıdır. Brezilya’ya uğrarlar, Rio de Janeiro limanına demir atarlar. Rio’da Afrika’dan köle olarak getirilmiş, zenci Müslümanlar vardır. Brezilya devleti, bu kölelere “din baskısı” yapmaktadır. Abdurrahman, kölelere acır, Brezilya’da kalır, hepsine dinini öğretir,4 sene sonra İstanbul’a döner ve hatıralarını yazdığı “Brezilya Seyahatnamesi”ni kaleme alır.
Dolayısıyla, “Brezilya Seyahatnamesi”ni okuyan herkes, Abdurrahman Efendi’yi sevgiyle yad eder.
Ancak, hatıralarını kaleme alan biri daha vardır! O gemilerin mühendisi, Faik.
“Türk Denizcilerinin İlk Amerika Seferi” isimli kitabında, şöyle anlatır.
Abdurrahman araziye uyar
Sene 1865... “İzmir” ve “Bursa” isimli iki Osmanlı gemisi, Akdeniz’den Atlas Okyanusu’na çıkacak, Afrika’yı dolaşıp, Basra Körfezi’ne gidecektir. Bağdat Kadısı Abdurrahman Efendi, Bahriye Kadısı olarak tayin edilir ve bu gemilere atanır. Akdeniz’i geçerler, Cebelitarık Boğazı’ndan çıkarlar, ki, bi fırtına bi hortum, rotayı kaybederler... Git babam git, aha Afrika sahilleri diye, yanlışlıkla taaa Brezilya’ya çıkarlar iyi mi... Rio de Janeiro limanına demir atarlar. Tabii, giriş izinleri olmadığı için, Brezilyalılar “Birader siz kimsiniz?” der, “Kardeş, yanlışlık oldu, fırtına geçsin kaçıcaz” cevabını verirler. Karaya inmeleri yasaktır... Rio’da köle Müslümanlar vardır. Bizim levendlerin gemide namaz kıldığını görünce, ufak ufak yanaşırlar, bakarlar ki, kılık kıyafet itibariyle “ulema” var, Abdurrahman Efendi... “Şeyh” filan demeye başlarlar, küçük küçük hediyeler getirirler. Fırtına geçer, gemiler yola çıkmak üzeredir... Abdurrahman Efendi’nin zaten Bağdat’ta hayatı kaymış, Basra gözünde büyüyor, e burda da el üstünde tutuluyor, üstüne cam gibi kızlar filan, “Ben kalıyorum abi” der... Kriz çıkar... Kaptan izin vermez, çünkü Brezilya yasalarına göre, karaya ayak basması yasaktır. Ne olur biliyor musunuz? Abdurrahman, araziye uyar... Evet, gemiden kaçar, sırra kadem basar... Kaptan, liman yetkililerine haber verir, “Bizim kadı kaçtı, yakalayın” der... Ararlar, tararlar, kadı yok... “İhbar etme” görevini yerine getiren kaptan suçsuz bulunur, gemilerin ayrılmasına izin verilir, gemiler demir alır, Abdurrahman Brezilya’da kalır.
Şili’yi fethedeyim derken...
Faik’in hatıraları burada bitiyor... Abdurrahman’ın hatıralarından öğrendiğimize göre, şehir şehir dolaşır, evlenir, 4 sene sonra sıkılır, İstanbul’a döner, “Brezilya’da tanıdıklarım var, ticaret ilişkileri sağlayabilirim” der. Kimse sallamaz... O da oturur, “Brezilya’yı nasıl Müslüman yaptığını” anlatan kitabını yazar, kendi kendini “ulema” ilan eder.
Başbakanımızın, “yad ediyorum” dediği Abdurrahman, işte bu.
Kadere bakın ki, Abdurrahman İstanbul’a döndü ve ciddiye alan olmadı... Başbakanımız da, Brezilya’dan dönene kadar, son kamuoyu anketlerine göre, İstanbul’u ve Ankara’yı kaybetti!
Bakalım, Arjantin’de neler olacak...
İster misin, Şili’yi de fethedeyim derken Kayseri’yle Konya’yı da kaybetsin.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet

++++++

KISA... KISA...
- Emekliye ayrılan Hıdır Göktaş’ın yerine Habertürk Ankara Temsilcisi Muharrem Sarıkaya’nın yardımcılığına Haber Müdürü olan Ahmet Dirican geçiyor. Dirican’ın yerini ise Zaman Gazetesi Diplomasi Muhabiri Süleyman Kurt alacak.

- Star TV’nin “muhalif” seslerinden Mesut Yar da ekrana veda ediyor. Yar Posta’daki köşesinde, altı yıldır devam eden “Uyan Türkiye” nin vedasıyla ilgili olarak kaleme aldığı yazının başlığını “Biraz da uyu Türkiye...” koydu!

- Habertürk’ün özel haberine göre, 14 yaşındaki B.Ç.’ye tacizde bulunduğu iddiasıyla Bursa E Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Vakit’in eski yazarı Hüseyin Üzmez kendi kendine konuştuğu ve dengesiz hareketlerde bulunduğu gerekçesiyle Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne sevk edilecek.

- Yeni Şafak Reklam Müdürü ve İnternet Reklam Koordinatörü Bülent Gençer, 2007 yılından beri sürdürdüğü görevinden istifa etti. Serdar Turgut, yarından itibaren Habertürk’teki yazılarına başlıyor.

++++++

Sorosgiller sarmış dört bir yanını...
Yeni CHP Genel Başkanı’nın önündeki sorun, herkesin “sevgilisi” olmaktır. Dönen “küskünleri” şöyle bir süzünüz, içlerinde anlı şanlı liberaller var. Kılıçdaroğlu’nu kucaklayanlara bakınız, içlerinde kirli para baronları, dolar ve borsa vurguncuları, hortumcular az değil. Boynuna atlayanlar arasında, Sorosgil tayfasından dönekler ve sahte solcular da görülüyor. Kendisini kucaklayan liberallerin kollarında kalmamak, Kılıçdaroğlu’nun verdiği sözleri tutmasının ilk koşuludur. Her birleşme, büyüme anlamına gelmez. Küçülten birleşmeler de vardır.
* Doğu Perinçek / Aydınlık

++++++

27 Mayıs ve sandık fetişizmi
50 yıl sonra 27 Mayıs her zamankinden farklı ve büyük ölçüde canlı bir tartışmanın ortasında tutuluyor.
Özellikle iktidara yakın medya bu vesile ile kaba bir antimilitarizm üzerinden ’demokrasi güzellemeleri’ yapıyor.
Peki 27 Mayıs nedir? Hukukçu dostumuz S.Ö. diyor ki:
(...) Siyasal sisteme hukuk dışı müdahale ve olağanüstü yargılama hiçbir surette mazur görülemez ve savunulamaz. Aynı zamanda bu durum, DP iktidarının, yönetim biçimi olarak toplumda tehlikeli ayrışmalar yaratmış olduğu gerçeğini de ortadan kaldırmaz.
İktidara yakın medya ve konuyu sadece sandık çoğunluğu olarak ele alanlar, -Türk demokrasi geleneği bakımından temel referans noktasının DP hareketi olduğu ön kabulü ile- neredeyse bir ’sandık fetişizmi’ yapıyorlar. (...) Demokrasinin temeli özgür iradedir. (...) Demokratik bir toplumu ancak özgür irade gerçekleştirebilir, partiler ancak bu amaca hizmet ettikleri sürece ve halk iradesine sadık kaldıkları ölçüde demokrasinin vazgeçilmez unsuru sayılırlar.
Menderes, Özal ve Erdoğan’ın birlikte afişlerini bastıranların gelişmelere biraz da yukardaki gözle bakmaları gerekmiyor mu?
* Yalçın Bayer / Hürriyet

++++++

MİNİ YORUM
Basın susturuluyormuş!
Yargıtay’ın, ses kayıtlarını yayınlayan basın kuruluşlarına yaklaşımı, yandaş medyada infial yaratmış. Yeri göğü inletiyorlar “Basını susturmak istiyorlar” diye. Aylardır kendilerinin yaptığı şeyin ne olduğunu sorgulamaktan geçtim. Basın, evet gerçekten “basmak”tan geliyor olabilir ama bu “baskın” insanların yatak odalarına verildiği için değil. İnsanların özel hayatlarını röntgenleyerek konuşacak bir basın, zaten hiç konuşmasın mümkünse... Sussun....

Yazarın Diğer Yazıları