Vay beyim vay

Yırca’daki zeytinlerin bir gün hepimizden intikam alacağını savunduğum dünkü yazı üzerine bir okurumuz ünlü Kızılderili atasözünü hatırlatmış:

- Bütün nehirler kuruduğu zaman beyaz adam paranın yenilmeyecek bir şey olduğunu anlayacak.
Evet son nehir kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde, son balık öldüğünde anlayacak beyaz adam paranın -sanılanın aksine- karın doyurmadığını.
Önceki gün, Hak-İş’in töreninde “ülkenin başbakanı olarak 12 dakika ayakta film izleme fedakarlığı(!)” yla böbürlenirken “Ben 2 aydır ilk kez çocuklarımla evde yemek yiyecektim...” diye duygu sömürüsü yapan Başbakan, Toroslar’ın sıkmalarından, narenciyesinden, misket limonundan, pişiden, bahçe domatesinden nasiplenmemiş, yemek diye tuhaf kimyasallarla donatılan sofraların “çocukları” bir araya toplayamadığı gün anlayacak...

***

Farkındayım “Öcalan’ı TBMM’de yemin ederken gördüğünüzde şaşırmayın” yazan “Alo Fatih”e “hoooop” demek, “Velev ki Kılıçdaroğlu tarih-coğrafya bilmiyor; hangisi kötü bilmemek mi yoksa bu bahislerin profesörü olup da bilgisini kullanacak cesaretten, yürekten mahrum olmak mı” sorusundan yürüyüp bir Kerbela analizi yapmak şüphesiz çok daha yüksek reytingler aldırır ama en zor zamanında ona bakmayı reddeden “hain evlat” muamelesi yapmaz mı sonra bize tabiat ana!
Korkarım.

***

Amine Hatun Camisi.
Alvarlızade Camisi.
Huzur Camisi.
Bahçelievler Camisi.
Cami yapacağım diye Validebağ Korusu’nu yerle bir etmeye niyetlenmiş görünen Üsküdar Belediyesi’nin sattığı, pardon bürokratik ifade şekli şöyle;
“İstanbul Defterdarlığı eksperlerinin arazilere biçtiği bedel doğrultusunda, 7 milyon 370 bin 571 TL borcunun silinmesi karşılığında Hazine’ye ” devrettiği “ camiler” bunlar!
Validebağ’da cami yapmak için koru söken zihniyetin utanmak, sıkılmak şöyle dursun, bir de üzerine mahalle sakinlerini itip kakmasına şahit olan çoğu kimse aynı olayı hatırlamıştır büyük ihtimalle:
Yalova’da kendisi için inşa edilen köşk zarar görmesin diye asırlık ağacı kesmeye kalkışanlara karşı çıkan Atatürk, “Bir köşk için bir ağacı feda edemem” der ve altına raylar döşeterek köşkün yerini değiştirir!
Aynı Atatürk, Çankaya Köşkü’nün bahçe düzenlemesini planlayan mimarın, “yolu engellediği” gerekçesiyle büyük bir kayını keseceğini söylemesi üzerine “Vay beyim vay” der;
“Ömründe böyle bir ağaç yetiştirmişliğin var mı ki fütursuzca ’keselim’ diyorsun?”
Üsküdar Belediye Başkanı ve emrindekilerin, kendi elleriyle yetiştirdikleri bir tek dikili ağaçları var mıdır bilemem. Bildiğim; “Borcunu hurma dikerek tasfiye eden Hz. Muhammed’in ümmetine yakışanı yapan hangisi; borcu için cami devredip, cami dikmek için ağaç söken mi, feda edemem deyip ağaç için köşk yerinden vazgeçen mi?” sorusunu yöneltmenin tam yeri.

***

29 Ekim Cumhuriyet resepsiyonu dolayısıyla son günlerde yeniden tartışmaya açılan “Ak-Saray” , bildiğiniz gibi Ankara 5. İdare Mahkemesi, Ankara Bölge İdare Mahkemesi, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun yürütmeyi durdurma kararlarına “rağmen” , kaçak olarak inşa edildi.
AOÇ, sıradan bir “yeşillendirme” faaliyetinin sonucu değildi. Atatürk, o ormanı “masadaki vazoya koyacak çiçek” dahi bulunmayan bir bozkırda meydana getirmişti.
Öyle ki tarihçi Arnold Toynbee bu mücadeleyi, “Benim en çok dikkatimi çeken, Ankara’nın ağaçlarını dikenler, Sakarya üzerindeki İnönü’de Yunanlara karşı verdikleri savaştakilere benzer zorluklarla kahramanca savaşmaktadırlar... Türkler bu ikinci savaşı da kazanırlarsa ki, kuşkusuz öyle olacaktır, gerçekten amaçlarına ermiş olacaklar” diye kaydetmişti.
Bu manada Kurtuluş Savaşı’nın, Cumhuriyet’in “zafer tacı” ydı Atatürk Orman Çiftliği; bir milletin “yoktan var edişi” nin simgesiydi. Bu aslında “talan” ın Ankara ayağında yerle bir ettikleri!
Hayber’den dönerken değil bir sefahane yaptırmak, sırf “ağaçları kesilmesin, hayvanları avlanmasın, otları yolunmasın” diye “Medine’yi haram kılan” Hz. Muhammed, yasağı ihlal edenlere ceza olarak dayak atılmasını istemişti.
Sizce AOÇ’a, çöldeki o vahaya kast edenleri görse ne derdi?
“Dayaklık hepsi” mi!

Yazarın Diğer Yazıları