Vay arkadaş!..
Öncelikle…
Dilşah Ercan adlı PKK''lı teröristin, Mersin''deki alçak saldırının faili olup olmaması onun kimliğiyle alakalı durumu değiştirmiyor;
Saldırının faili olsa da terörist, olmasa da terörist.
Ölse de terörist, ölmese de terörist.
Bu bakımdan, dünkü tespit yahut eleştirilerimin hiçbirinin "geçersiz" hale gelmediğini belirtmek isterim.
*
Ve fakat…
İktidarın, "Çözüm süreci"nin çuvallaması ve 15 Temmuz musibetine yol açan "Ne istedilerse verdik süreci"nden sonra ve sanki bu süreçlerin "aldatılmak suretiyle müsebbibi(!)" kendisi değilmiş gibi, terörle mücadelede konumlandığı "allameicihan" pozisyonu artık en fanatik taraftarı nezdinde dahi geçerliliğini yitirme yoluna girdi.
*
Kahvede pişpirik oynarken hükümet yıkıp, hükümet kuran "Üsmen Aga"yla, "Osman Aga" söylemiyor, ülkenin ana muhalefet partisinin genel başkanı, Mersin''deki saldırının failinin "CHP''nin tutuklu gazeteciler raporunda yer alan Dilşah Ercan" olduğunu açıklayan iktidara diyor ki;
"Öldürülen teröristin DNA raporuna rağmen, tam 2 gündür yalan söylediniz, havuz medyanız manşetler attı. Oysa ben ne dolaplar çevirdiğinizi iki gündür biliyorum. Bile bile yalan söylediniz…"
*
İktidar ne diyor peki?
- Madem PKK adına konuşuyorsunuz, bunu da siz açıklamalısınız!..
*
Dün, Kürt kökenli vatandaşların söz konusu alanlardaki hak ve özgürlük mücadelesinin üzerindeki "mahalle baskısı" dolayısıyla düşülen yanılgıların sonuçlarını değerlendirirken "skandal" ifadesini kullanmıştım.
Bakın burada büyük haksızlık yapmışım.
Bunun…
Yani;
İddia doğruysa;
Hem, "terör örgütü üyesi" olmaktan hüküm giymiş teröristi, "PKK''yla müzakere" sürecinde çıkarılan yasayla salıp…
Hem, milleti "PKK silah bırakıyor" diye kandırırken, aynı tescilli teröristin "dağa çıkışını"nı seyredip, engellemeyip…
Hem, sınırlarımız içinde terörün sıfırlandığı, neredeyse terörist kalmadığı, kalanların da ayakkabı numarasına kadar her bir şeylerinin bilindiğini, o kadar sıkı ve yakın takip altında olduklarını söylerken, eli silahlı iki teröristin Mersin''e, polis evinin önüne kadar gelişini fark edemeyip…
Bir büyükşehirde yapılacak bu nevi bir saldırının istihbaratını alamayıp, alındıysa da önleyemeyip…
Hem, teröristler saldırıyı yapana kadar onlardan bihaber olup hem de saldırıdan sonra "ölü ele geçirilmiş teröristin" kimliğini dahi yanlış ilan etmenin yanında, "skandalcık" bile değilmiş CHP''nin içine sokulmaya çalıştığı şey valla!
*
Bir de vakanın "iş içinde iş" boyutu var;
Teröristin kimliği bilindiği halde sırf CHP''yi karalamak üzere yanlış isim açıklandıysa apayrı bir skandal…
İçişleri Bakanı da mevzunun farkında değilse, yani o da bir "iç kumpas"ın mağduru olduysa; CHP''ye ayrı, İçişleri Bakanı''na ayrı operasyon çekildiyse apayrı bir skandal…
Uzun süredir güvenlik ve istihbarat alanlarına hatırı sayılır yatırım yapan Cumhurbaşkanı, bile isteye yanlış bilgilendirildiyse, bu dev sistem içinde kimde kendisini ikaz etmediyse ayrı, olan biten her şeyden haberdar ise apayrı skandal…
Bu üstü örtülemez, şu saatten sonra akıl, mantık ve vicdan dairesine sokulabilecek hiçbir mazeretle gerekçelendirilemez skandalın siyasi ve bürokratik sonuçları olmazsa, o da en ayrı skandal.
*
Velev ki, "evvelce" planlanmış organize bir kumpas değildi.
Mersin''deki saldırı haberi gelince, sonrası spontane gelişti.
Sanırsın muhalefetin yazdığı her raporu satır satır okuyorlar, dava açmak üzere isimle taratmak dışında her bir satır arasına dikkat kesiliyor, anlamaya çalışıyorlar; ta 2013 yılındaki raporda yer alan onca ismin arasından Dilşah Ercan nasıl aklınıza geldi?
Nasıl yazdınız dakikasında onca senaryoyu?
Nasıl yaptınız kurguyu?
Vay arkadaş!
Allah hepimizi "Her şey mübahçı"lardan korusun; hele de seçime gittiğimiz şu dönemde, hele de "terör"ü kullanmaya teşne birilerinin olduğu bu kadar aşikarken!
Diploma….
---------------
Liseden dönem arkadaşlarımızın kurduğu bir WhatsApp grubu var… Normalde 100 mesajda bir filan ancak bakabiliyordum. Dün sabah, bunu göreceğime sebepmiş herhalde, uyanır uyanmaz elim gruba gitti istemsiz şekilde.
Arkadaşlar paylaşmışlar; telifi kendilerinde mi, yoksa sosyal medyada da dolaşan bir espri mi bilmiyorum ama hafta sonunda bir küçük tebessüme vesile olur sanıyorum:
Hastanın tansiyonunu ölçtüm, biraz yüksekti. Hocaya durumu anlattım;
- "Tuz verelim," dedi.
- "Ama hocam" diyecek oldum,
- "Tuz ver oğlum benden daha mı iyi bileceksin" dedi. Bir kaşık tuz yalattık.
10 dakika sonra bir daha ölçtüm;
- "Hocam tansiyon daha yükselmiş" dedim,
- "Bir daha tuz verelim." dedi,
- "Ama hocam bütün kitaplarda" diyecek oldum,
- "En iyi ben bilirim bu işi" dedi. Hastaya tekrar tuz verildi. Hasta kıpkırmızı oldu. Artık hastanın gözlerine bakamıyorum bile ama dayanamadım bir daha ölçtüm tansiyonu. Tansiyon tavan.
- "Hocam hasta gidiyor dedim". Artık eminim tansiyon ilacı verecek ya da en azından tuz vermeyecek.
- "Hayır bu benim yöntemim, dünyada ilk kez ben uyguluyorum, daha çok tuz verin, tansiyon sebep tuz sonuç." dedi.
Gözlerime inanamadım. Yine tuz verdik.
Hastanın bilinci gitti. Sonradan öğrendik ki hocanın diploması yokmuş…