Vatanın elden gitmesi haber değil mi!
MHP, Cumhuriyetin CHP’den sonra en kıdemli 2. partisi. (İdeolojik kodlarından hareketle Türk tarihinin en köklü hareketi.)
Son seçim sonuçlarını baz alırsak, 5 milyon 585 bin 513 yani yaklaşık 6 milyon seçmenin tercihiyle “milli irade” potasında ilk üçe girdi.
“Toplumdaki karşılığı”nın anlaşılabilmesi için bir de şöyle anlatmayı deneyeyim:
“Tiraj”, “reyting” hesabına vurulduğunda, aboneyle, apartman kapılarına bedava iliştirilerek 1 milyonu gördüğü vakit kendini “algıların efendisi” zannedip muhalefete tepeden bakanlardan çok daha fazla “alıcı” sı var.
Hali hazırda TBMM’de; milletin ve devletin “bekaa” sına dair karar alma mekanizmasının parçalarından biri yani.
Yani, bu partinin her söyleminin, her eyleminin Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarının her birini “ilgilendiren” bir yanı da var.
Kurulduğu günden bu yana defalarca tecrübe edildi ki, bu partinin “etki alanı” nın niceliği ile niteliği arasında dev bir uçurum söz konusu. 6 milyon oy, iktidara yetmese de, MHP yeri geldiğinde tek bir cümle ile ülkenin gidişatını değiştirebilecek şahsına münhasır, özel bir konuma sahip Türk siyasetinde.
Bir önemli özelliği daha:
Dünden bugüne iktidar partileri dahil bir çok “başka” siyasi yapıda “uzantısı” var MHP’nin. Herhangi bir organik bağları bulunmasa da, cezaevlerinde, işkencehanelerde, idamla yargılandıkları mahkeme salonlarında, soğan ekmek yedikleri öğrenci evlerinde, soğuk yurt odalarına, omuz omuza “kavga” verdikleri sokaklarda kurulmuş bir gönül bağı, zor günde birbirinin bir tas çorbasını içmiş olmaktan kaynaklanan ve su yüzüne çıkacağı günü kollayan “vefa” duygusu saklı bu siyasilerin ve bürokratların içlerinde. Yakın tarihte, bu tip insanların, çok kritik dönemeçlerde takındıkları tavır ile kaç kere “uçurumun kenarından” döndürdüklerini gördük “devlet” dediğimiz sistemi. Dolayısıyla “çarpan etkisi”ni de göz ardı etmemeli.
Sonra kim bilir kaç milyon henüz oy verme yaşına gelmemiş “sempatizan” durumundaki gencin kilit işlevi... MHP istediği gün, eşsiz bir gençlik ordusunun “karargâhı”na dönüştürebilir kendisini. (Atlanmasın, son yıllarda her bir gönül erini ’kurmaylaşma’ya yönlendiriyor oluşu terhis ettiği anlamına gelmiyor bu orduyu...)
***
Siyasi iktidarların dahi köşeye sıkıştıkları anda can havliyle teorisyenlerine, şehitlerine, mücadelesine, sembollerine, referans eserlerine sığındığı bir partiden söz ediyoruz. “Tamam şimdi” dediği vakit ülkenin bütün dengelerini alt üst edebileceği bilinen böyle bir siyasi parti, ülkenin göbeğinde yüzbinlerce insanı bir araya getirmişse bu haberdir. O gün, o ülkeyi ilgilendiren -tartışmasız- en önemli “haber” lerden biridir. En azından Bülent Ersoy’un hangi dizileri izlediğinden, “Bakire Meryem” konseptli magazin söyleşilerinden çok daha önemlidir.
Böyle bir siyasi parti, böyle önemli bir toplumsal olaya saatler kala “garip” bir saldırının hedefi de olmuşsa haber katmerlenir; “haberin daniskası” vardır artık orada.
Peki ne yaptı dün bizim medya?
Sanırsın her birinin tahtadan sırık bacakları var; böyle bir haberin üzerinden atladılar!
Sabah’ın, Posta’nın, Habertürk’ün, Radikal’in, BirGün’ün, Taraf’ın, Milli Gazete’nin, Güneş’in, Yeni Akit’in, Yurt’un dünkü birinci sayfalarında tek bir satır “haber” yoktu MHP mitingine dair.
Trajikomik bir şaka gibi, Star’da, dipteki bantta “tek satır” yer buldu; o tek satırda da Konya mitinginin adı bile yoktu.
Muhalefetin sesi varsayılan ve çok sayıda MHP’li okuru da bulunan Sözcü sadece “iki satır”la gördü birinci sayfasında MHP haberini.
Aydınlık’ta tek sütuna iki en fazla üç santim, Zaman, Milliyet ve Vatan sayfanın sol altında “ezmiş” haberi adeta; çiğnemiş.
Akşam ve Bugün sol kenara, Cumhuriyet ve Yeni Şafak sağ kenara atmış.
Hürriyet güya birinci sayfasının göbeğine yerleştirmiş ama o ne başlık:
“MHP’ye daldı” ...
Yeniçağ ve Ortadoğu dışında benim görebildiğim bir tek Takvim’de manşet olmuş, o da “Kirli tezgah” boyutuyla.
Anlayacağınız, haberi “gazetecilik diyeti” ne girmiş gibi “kibrit kutusu” boyutunda yapanlar da mitingi, mitingde verilen mesajları yok sayıp dikkatleri “saldırı girişimi” ne yöneltti.
MHP’nin Basın Yayın ve Halkla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’la konuştuk. Ben size günlük gazetelere dair bir tablo sundum, o dakika dakika televizyon kanallarının yayınlarını da çıkarmış, “Durum vahim. Karartma devam ediyor” diyor.
***
“Bütün gazeteler MHP manşetiyle çıkmalı” demiyorum elbette. Ama bu ülkenin bir vatandaşı olarak soruyorum:
“Vatanın elden gitmesi” haber değil midir?
Haberdir...
Hem de tez duyulması, duyurulması gereken “kötü haber”dir. Bu hayati haberi, henüz haberdar olmayanlara aktarmak sırf gazetecilik değil her birimiz için aynı zamanda bir insanlık, vatandaşlık görevidir.
Ya o araç AKP’ye girmeyi deneseydi...
Devlet Bahçeli Konya’da kürsüde... MHP Genel Merkezine dönük saldırı girişimi henüz çok taze... Karşısında yüzbinler tek ses:
“Vur de vuralım, öl de ölelim...”
Milyonların gözü kulağı onda, “Acaba ne diyecek?”
Düşünün şimdi:
O araç MHP değil AKP Genel Merkezi’ne girmeyi deneseydi? Tahrik gücü yüksek “bomba” niyetine kullanıldığı belli o madde bağımlısı MHP’ye değil AKP’ye yönlendirilseydi ve tam da o gün AKP Genel Başkanı bir mitingde halka hitap etseydi;
MHP lideri gibi toplumu tahrik edici bir çıkıştan kaçınıp “olayın aydınlanmasını” mı beklerdi yoksa;
- Anlayıp dinlemeden “şuuraltındaki potansiyel suçlu” ları mı ilan ederdi?
- “Bilmem kaç milyon seçmeni şu anda evde zor tutuyorum” diyerek tabanını sokağa dökmeye mi çalışırdı?
- Yargısız infaz için medya ve yargı tetikçilerine hedef mi gösterirdi?
- Beyaz gömleğini gösterip “kefenimle dolaşıyorum” edebiyatıyla duyguları mı sömürürdü?
- Ailesini alıp gözyaşlarını sile sile, burnunu çeke çeke bu olayın etinden, sütünden yararlanıp oya çevirmek için “yüzyılın mağduru” pozu mu verirdi?
Gecenin bir vakti, binada kimseler yokken yapıldığı iddia edilen ve ortada cam kırıklarından başka bir şey bulunmayan “saldırı” dan sonra roketatarlı, lav silahlı savaş senaryoları yazanlar, MHP’nin yaşadığı türden bir tacizin/tahrikin hedefi olsalar ne yaparlardı? Eee, kim provokatör, kim ayrıştırıcı, kim çatıştırıcı şimdi?