Vatan satmanın tarihçesi ve şiire yansıması

Hani bugün vatan topraklarının hem de yasalar çıkarılarak yabancıya satılmasından yakınıyoruz ya, bu uygulamanın kökleri dünde. Dün de, bugünkü gibi önce gırtlağımıza dek borca batıp, sonra toprak satmışız. Şeyhülislam’dan fetvasını da almışız. Şükrü Günbulut’un Berfin Yayınları arasından çıkan “Neydi Bu İşlerin Aslı” adlı bir kitabı var. Kitap, bir savaş şiirleri antolojisi aslında. Antoloji ama, yalnızca şiir derlemeleri yok içinde, şairleri bu şiirleri yazmaya iten tarihsel olay ve gerçekler de tüm ayrıntı ve arka planlarıyla dökülmüş ortaya. Kitapta vatan satmakla ilgili de önemli bir bölüm var. Bu bölümden de aktarmalar yapacağım bu yazımda. İşte toprak satmakla ilgili satırlardan özetler: “1700’lerin sonunda büyüklerimiz ilk kez dışarıdan borç para almak istediklerinde usulen şeyhülislama gidiliyor ve ” Gâvurdan borç almak şeran caiz midir? “ diye sorup fetvasını da alıyorlar. 1854’te İngilizlere borçlanıyoruz. Borcun ödeme planı sinsi ve gizli. Altyapısı tamamlanmış bir dönüm arazi 2,5 sterlin borca karşılık verilecek. Arazi her şeyiyle (madenler de dahil) İngilizlere geçecek. Dışarıdan bir saldırı olduğunda oraları İngiliz askerleri savunacak. İngilizler bu amaçla Gediz, Nilüfer, Menderes, Sakarya, Kocabaş ve Bakırçay kıyılarında 7700 kilometrekare toprak seçiyorlar.

31 Mart olayından hemen önce Bağdat demiryolu istasyonları tartışılırken satıcılar ikiye bölünüyor: Osmanlı Bayındırlık Bakanı bir yabancı ülkenin avukatı olduğunu Meclis’te açıkça söylüyor.

Yalnız toprak mı, kimileri şehir satmış şehir! Hem de altın karşılığında: Kocasekbanbaşı (Ölümü: 1808), 4. Mustafa’ya sunduğu bir risalede Yeniçeriler arasındaki söylentilere değiniyor: ” Devlet adamları satılmış olduklarından bizleri gâvura kırdırıp, esir ettirerek Moskof keferesinden varillerle altın aldılar “. Sekbanbaşı, benzer söylentilerin 3. Mustafa döneminde de dolaştığını açıklıyor. Bazı paşalar, geceleri Rus tarafına geçip akçe alarak şehirleri satarlarmış: ” Rus çadırının içinde büyük bir teraziyle beyaz akçe ve altın tartılıp varillere dolduruluyor. Çadırda çorbacı kalafatlı, puşalı, kavuklu ve baratalı Tatar kalpaklı birçok adem vardır. Ruslar akçelerle doldurdukları varilleri yanlarındaki bu Müslümanlara paylaştırıp duruyorlar. Altınlardan bir kısmı devlete, vezire, yeniçeri ağasına, Tatar hanına gidiyor. Bizler sizin vilayetlerinizi para ile satın aldık diyorlar.
Tarihçi Price, doğruluyor bu çirkin olayları “19. yüzyılın son yirmi yılı boyunca Türkiye, yavaş yavaş yabancılara rehine olarak verilmekte ve satılmaktadır.” 1855’te “İstanbul ve Türkiye” adlı kitabı yazan tarihçi L.Enault ise, Rusların 1828’de Yusuf Paşa’nın ihanetiyle Varna’yı aldıklarını yazıyor.

2. Mahmut 1828’de Ruslarla savaşa girdi. Bir söylentiye göre yeniçeriliğin kaldırılmasına içerleyen bazı büyüklerimiz, temmuzda Kars’ı Ruslara teslim etti. Erzurum da bu yüzden elden çıktı. İşte Ruhsatî’nin dizeleri: “Üç beş paşa bir araya geldiler/ Ortalığın ahvalini bildiler/Kör Moskof’tan ürüşveti aldılar/Elden teslim etti Kars’ı kolayı”. Âşık Ali ise şöyle diyor: “Bunda belli vezirlerin hilesi/Hiç mi gayret yoktur Hak’tan bulası/Yedi kattır derler Kars’ın kalesi/Sattılar Moskof’a tez elden gitti”. Sarısözen’in Tokat’tan derlediği bir türkünün son dörtlüğü ile bitirelim: “Sarıkamış’tan bir top atıldı/Bacı kardaş birbirine katıldı/Koç Erzurum parayınan satıldı/Aman Erzurum da bu nasıl zulüm”.

Yazarın Diğer Yazıları