Vaka-i adiye artık bu fotoğraflar

AKP’ li Salim Uslu, CHP’ li Kamer Genç’ i TBMM Genel Kurulu’ ndaki kürsüden ite kaka indirdi.
Yaptığı bir nevi;
Egemenlik kayıtsız şartsız “yüzde 50” ile iktidar olan AKP’ nindir gösterisiydi.
Aynı gün, depremin “bir kere daha” vurduğu ve “sağlam” denilen binalarda oturan insanların adeta cinayete kurban edildiği Van’ da, “Vali istifa” diyen vatandaşlar “copla terbiye” makamına sevk edildi.
Medya her iki olay için ortak başlık seçti:
“İnanılmaz görüntüler” ...
Neyine inanamadınız ki!
İnanılmazdı; aldıkları oyu “tiranlık bileti” sayanlar eliyle bu tip olaylar vaka-i adiye şimdi!

***


Sahi ya...
Şöyle bir bakıyorum da; bu ülkede “inanılmaz” diye bir şey kaldı mı ki!
80 yaşında gazeteciler “telefon dinlemesine takılmadıkları” için, “yahu bu adam nasıl olur da ‘sakıncalı’ cümleler kurmaz kesin bir iş var bu işte” denilerek(!) “bir sabah ansızın” evleri basılıp derdest edildi!
“Cep telefonu kullanmamak” suçundan sorgulandılar iyi mi!
Yine aşağı yukarı o yaşlarda olan hukuk adamları, evlerinde aileleri ile kahvaltı ederlerken, “gözaltına alındıklarını” öğrendiler kamu televizyonundan! Usul usul kalktılar; “eee madem gözaltındayım, pijamayla oturmayayım” deyip tıraşlarını oldular, takım elbiselerini giydiler ve “gelmelerini” beklediler!
Henüz hakkındaki iddianame hazırlanmamış olan “şüpheliler”, “suçlu” ilan edildiler “köşe kadıları”nca; yargılanmadan “ceza”landırıldılar.
Kalem gibi -evet doğrusunu isterseniz hayli güçlü bir silaha- sahip olan aydınlar, elinde 40 bine yakın insanın kanı olan PKK başı Öcalan’a dahi reva görülmeyen biçimde “hücre”ye gönderildi.
“Tutukluluk” adı altında ceza çektiği Silivri’ de şaka gibi ama “Marulun amaç dışı kullanımından” dolayı “disiplin cezası” aldı bu ülkenin aydını!
Habur’ da “pişman değilim” diyen teröristin “pişman olduğunu” varsayan yargı, Silivri’ de “suçum ne” diye paralanan yüzlerce insanı “ne olduğu bilinmeyen suçlarından dolayı terörist” ilan etti. Ki, ömürlerini eşlerinden, evlatlarından, ana-babalarından uzakta, dağlarda, kelle koltukta terörle mücadeleye adayan kahraman askerler de var içlerinde...
1984 de neymiş; George Orwell sağ olaydı da 2011’ i yazaydı:
Büyük Birader Yatakta!
İnsanların yatak odasına kadar uzandılar da; bedelini röntgenciler değil röntgenlenenler ödedi ya...
“İnanılmaz”mış; dalga geçiyorlar sanki...
Daha 2006 yılında, Tayyip Erdoğan’ ın Mersin’e yaptığı ziyarette, kendisine “Sayın Başbakan...” diye hitap eden çiftçiye “Al ananı da git” dediği gün “Geliyorum” diyen manzara karşısında “üç maymun”laşan/ “üç maymunlaştırılan” ve...
Sadece bir yıl sonra yapılan seçimde o Erdoğan’ı yeniden “Başbakan” yapan...
Yetmezmiş gibi geçtiğimiz Haziran’ da yapılan seçimde “bir kere daha” ve misli yetkiyle donatan toplumun iktidara imanını mı sorguluyorsunuz; çarpılırsınız valla!
“Artık şehit cenazesi görmek istemiyoruz” diyen vatandaşa “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir canım kardeşim” cevabını veren kafanın, Van’ da “sırf ihmal”den, kim bilir kaç yakınlarını kaybetmiş insanların can acısıyla “Vali istifa” diye tepki göstermelerine “cop”la karşılık verilmesi hakikaten şaşırttı mı sizi?
İyi de;
İlk gözlemde “evin hasarsız” dedik diye bütün depremlere dayanacak diye bir şey yok ki canım kardeşim!
Sen şükret, “ölüm Allah’ ın emri; karşı çıkmak ne haddinize” diye fırça yemediniz üzerine...
Malum “makbul vatandaş”, Konya’ daki gibi kaçak yapılan Kur’ an kursunda patlamada ölen küçücük kızının canını “iktidara helal eden” vatandaş bu devirde!

***


Biri gelip susturmadan toparlamak icap ederse;
Şakası bile “sus ulan”la başlayan bir zihniyeti iktidar yaparsan sen...
İnanacaksın canım kardeşim;
Takdiri ilahi diyecek, kırıp dizini biat edeceksin!
Neticede polis de senin oyunla inşa edilen “yeni rejim” in bekçisi...
Netice de Genç’ in kürsüden indirilmesine “oylama” ile gayet demokratik bir yöntemle karar verilmedi mi?
Allah iktidarı “çiğ süt emmiş” lerin iftirasından sakınsın!
“Şükür ki ‘dikta rejimi’ değil; ileri demokrasi” diye dua edeceklerine; şikayet
ediyorlar bir de...
Nasıl diyordu Bülent Arınç:
Tuuuuu size!




GÜNÜN SORUSU


Yetmez ama evet diyenler;
Yeter mi?
Yetti mi?




Uslu AKP’li olmasaydı...

Baktım KCK operasyonlarından sonra “şiddete karışmamış aydınlara karşı zor kullanılması” karşısında yeri göğü inletenler tek satır yazmamışlar “millet iradesi”ni temsil eden Kamer Genç’in maruz kaldığı saldırı hakkında!
Bir düşünün bakalım; Salim Uslu “ampul” rozeti değil de bir başka partinin amblemini taşıyor olsaydı yakasında....
“Faşist...”
“Zorba...”
Türü manşetler yer almaz mıydı dünkü gazetelerin birinci sayfalarında!




İyi ki halkımız evlerine girmemiş!

Depremin ilk gününden bu yana özellikle çadır sıkıntısının baş gösterdiği an itibarıyla en çok tekrarlanan cümle neydi:
“Halkımız evlerine girmiyor; evleri sağlam olanlar da çadırlarda kaldığı için evsiz kalan vatandaşların ihtiyacını karşılayamıyoruz...”
Van’da “girip oturabilirsiniz” denen yapıların saniye bile değil saliseler içinde yerle bir oluşunu izledikten sonra “Şükür” diyor insan. Şükür ki girmemiş halkımız evlerine...




Türkiye’nin ithal doktora değil, onurlu aydınlara ihtiyacı var!..

Türkiye’ye “ithal doktor”ne kadar gerekli bilemiyorum ama dün gördüm ki bu ülkenin acil ihtiyacı “namuslu, yürekli ve onurlu” aydın! Neden mi var bu ihtiyaç?
Okuyun da görün:

***


Dün aşağıdaki sözler geldi Van’dan:
“Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bölgeye gelecek diye, depremde büyük hasar gören bazı kamu binalarına makyaj yapıldı. Çatlaklarını sıva ile kapatıp boyadılar. Sonra da boyayı eskitmeye çalıştılar.
Yine Cumhurbaşkanı’nın ziyaretinden önce çadırlardaki çocukların bazılarına internet erişimi olan dizüstü bilgisayarlar dağıtıldı. Cumhurbaşkanı’nın ziyareti bitince de topladılar...
Henüz enkaz altından çıkarılamayan cesetler nedeniyle enkaz bölgesi yoğun bir kokuyla kaplı. Çocuklar ise bu enkazların üzerinde oynuyor. Bu durum bölgede ciddi salgın hastalıkları beraberinde getirebilir.”

***


Peki; kim söylüyor bunları?
Geçen hafta bölgeye yardım götüren Yunan Arama Kurtarma Örgütü’nün Midilli Şubesi Başkanı Dr. Zoi Livaditon...
İyi de Van’a birkaç günlüğüne giden bir yabancı doktorun gördüğünü, depremden hemen sonra bu kente gidip cansiparane çalışan doktorlarımız, arama kurtarma ekiplerindeki eğitimli insanlarımız, deprem uzmanlarımız, mühendislik fakültelerindeki hocalarımız, yardım götüren dernek yöneticilerimiz, siyasetçilerimiz, bürokratlarımız, gazetecilerimiz, televizyoncularımız görmüyor mu?
Görüyorlar elbette...
Ama korkularından kimseyle paylaşamıyorlar...
Sadece kendi ararında, “Tüh, tüh, tüh yazıktır, ayıptır” diye dedikodu yapıyorlar. Güçleri ancak bu kadarına yetiyor!

***


Daha önce de yazdım, yine yazacağım:
Türkiye’nin bugünkü en büyük sorunu; “aydın ikiyüzlülüğü, korkaklığı ve hatta ihaneti...”
Mustafa Mutlu Vatan




Beşir Atalay’a açık mektup

Beşir Hocam... Başbakan Yardımcısı sıfatıyla Van’da çöken Bayram Oteli’nin enkazı başında inceleme yaptınız. Tam enkaz alanını terk ederken, bir grup “Vali istifa” diye slogan atmaya başladı.
Siz bu grupla bir diyalog kurmaya çalıştınız, “Beni dinler misiniz?” dediniz. Fakat sloganlar dinmedi.
Siz de bunun üzerine “Dinlemeyecekseniz haydi hoşça kalın” dediniz.
Buraya kadar her şey demokratik bir ülkede olması gerektiği gibiydi.

***


Ancak siz bölgeyi terk eder etmez bir şey oldu, kötü bir şey...
O ana kadar herhangi bir taşkınlık yapmayan, sadece “Vali istifa” diye bağırmakla yetinen göstericilere polis müdahale etti. Ne müdahalesi!
Resmen coplarla saldırdı.
Kaçan kurtuldu, kaçamayan yerlerde sürüklendi.

***


Beşir Hocam...
Lütfen söyler misiniz?
Bu ülkede “Vali istifa” diye gösteri yapılamayacak mı?
Yakmadan, yıkmadan, en küçük bir taşkınlığa bile yer verilmeden gerçekleştirilen küçük çapta bir protesto gösterisine dahi tahammül edilmeyecek mi? Daha da önemlisi şu:
Artık valilere de mi laf söylenemeyecek? Ya da söylendiğinde polis köteği mi devreye girecek?
Eğer böyle olacaksa, o zaman buranın Şam’dan, Hama’dan ne farkı kalacak?
Ahmet Hakan / Hürriyet




Kurban olurum böyle afet zamanlamasına

Van yıkıldı...
Dikkat dağıtacak bi şey
lazımdı.
Oyalayacak bi şey.
Şırrak!
22 tabur, 12 bin askerle Irak’a girdiğimiz açıklandı. Son dakka diye verdi gözlüklü şişko, tanklarımız sınırı geçti dedi. Zap suyunun üstüne portatif köprüler kurulmuş, bordo berelilerimiz Haftanin kampına girmişti. 10 değil, 100 değil, 1.400 terörist öldürüldü diye üfürdü biri... Hem vallahi, hem billahi, Kandil’e doğru kaçıyorlar dedi. Haftanin’le Kandil arası 80 kilometre filan... Kimse çıkıp, birader bu teröristler maratoncu mu demedi. Otoriteler bağlandı canlı yayınlara, haritalar dev ekranlarda, çizgi filmden F16’lar vıjjj diye uçuruldu. Erbil’den ekrana çıktı muhabir, 1.200 paraşütçünün Haftanin kampına indiğini söyledi.
Ki, zaten başbakanımız da, gerek havadan gerek karadan başlatılan harekâtın netice almanın adı olduğunu açıklamış, hatta, Allah yolunuzu açık etsin, yar ve yardımcımız olsun demişti.
Gitmeyen tanklarla
geçilmeyen sınırlarla
atlamayan paraşütçülerle
imha edilmeyen teröristlerle
çok başarılı bi harekât oldu.
Tek pürüz var.
Van gene yıkıldı...
Haftanin yerli yerinde.
Yılmaz Özdil / Hürriyet




Van’da;
Sadece otel çökmedi, sistem çöktü..
Deprem bölgesinde bile doğru dürüst bina kontrolü yapamayan, sağlamla çürüğü ayıramayan devlet çöktü..
Mehmet Tezkan / Milliyet

Yazarın Diğer Yazıları