Uzayan kol sizden olsun!
Bizim ''iyi'' zannettiklerimiz aslında ''kötülüğe fırsat bulamamış olanlar'' olabilir mi? Carl Gustav Jung''un neredeyse yüz yıl önceki "Sırf hapiste olduğu için hırsızlık yapmayan hırsız, ahlâklı bir kişi değildir" tespitiyle üstteki soru cümlesi birleştiğinde insan karamsarlığa düşüyor…
O yüzden okuyucunun affına sığınarak bir hatırlatmada bulunmak istiyorum: Hırsızlık ve yolsuzluk kötü bir şey ama ondan daha kötü olanı, bu hırsızlık ve yolsuzluğun herhangi bir grup veya akım tarafından üniforma gibi giyilmesi... Benzer ''grup dayanışması''na belgesel oynatan kanallarda rastlıyoruz sık sık...
Biri boynuna diş geçiriyor avın, diğeri karnına, bir başkası baldırına... Herkesin görevi belli... Dayanışma yoksa, o hayvanlar avcı olmaktan çıkıp, av bile olabiliyorlar... O yüzden disiplin çok önemli…
İnsanı hayvanlardan ayıran en büyük özelliklerden birisi, tüm canlılar içinde yüzü kızaran tek canlı olması... Utandığında, suçüstü yakalandığında, heyecanlandığında, sinirlendiğinde, çok enerji harcadığında, bazen övüldüğünde yüzü kızarır... Kafesin içine doğru atılan fıstığı kapmak için kırk takla atan maymun vardır da kötü bir şey yaptığında yüzü kızaran maymun yoktur meselâ...
Eğer her şeyi hortumlamaya şartlanmış ''kâr damarı'' yoksa ''ar damarı'' vardır ve o damar kişinin utanması gerektiği hâllerde yüzünü kızartır... ''Yüz kızarma'' eylemini çoktan tedavülden kaldırıp, ''grup dayanışması'' içinde hareket edenler, ahirette ''grup indirimi'' bekliyor olabilirler belki de, kim bilir!..
***
Otomobil çalıp, sanayide parçalayan veyahut da evleri, marketleri, iş yerlerini soyan adi hırsızların bazı tavırlarına son derece saygı duyuyorum!.. Bir kere yaptıkları işin hırsızlık olduğunu çok iyi bildikleri gibi, halkın da bildiğini kabul ediyorlar… Kamera görünce, hayvanlardan farklı olarak birçoğunun yüzleri kızarıyor, "Akşam televizyonda yayınlanınca millete rezil kepaze olacağız" diye...
Bu tipler, caddelerde, bulvarlarda, koridorlarda göğüslerini gere gere, podyumda yürür gibi yürümüyorlar... Karakoldan adliyeye götürülürken bekleyen kamera varsa yüzlerini kapatıyorlar... Başka bir canlı türü gibi değil, tipik bir insan gibi davranıyorlar...
Yalanları da ''kutsal'' değil, son derece sıradandır... "Mahalle tehlikedeydi, komplo, kumpas" filandan ziyade, en fazla "Ben yapmadım, iftira" veya indirim alırım ümidiyle "Çocuğum hastaydı, kredi kartı borcumu ödeyemedim" türündendir...
Utanma duygusu bir kere kaybedilmeye görsün, polis radyosundan da cami hoparlöründen de anons etseniz bulamazsınız... Yüz perdesi kalkmış, göz dönmüştür... Artık Peygamberin "Utanma hissinin kaynağı imandandır" hadis-i şerifi de sonuç vermez...
***
Modern dünya, utanma duygusuna isim bulmuş: Sosyal fobi... Bir tür rahatsızlık ama sevimli bir rahatsızlık... Utangaçları da ''kimseye zararı olmayan insanlar'' olarak tanımlamışlar...
Utangaçlar, utanacak bir şey olduğunda zaten içine kapanırlar, kendilerini çevreden soyutlamaya çalışırlar... Ya utanmazlar? Onlar takım oyununu severler... ''Uzayan kol bizden olsun'' felsefesine bayılırlar, gücün ''birlikte hareket''ten kaynaklandığını, en küçük bir dağılmada başlarına ne geleceğini iyi bilirler... Koku alma yetenekleri son derece gelişkin olduğu için tehlikeyi önceden sezerler...
Bu yüzden utanmazlık, sadece sıradan bir özellik değil, bir bilim dalı, bir felsefe, bir hayat tarzı... Yetişkin bir utanmaz, bir batında dilediği kadar yalan söyleyebilir, dilediği kadar avlanabilir, yüzü kızarmadan fotosentezle geçiniyormuş muamelesi yapabilir...
Mesele, suç veya günah değil... İnsan varsa bunlar da olacaktır... Mesele, ar damarının sakatatçıya, utanma duygusunun çöpe düşmüş olması... Mesele, kimi insanlarla hayvanlar arasındaki anatomik mesafenin kapanmaya yüz tutması... Mesele, Tatar Ramazan''ın savunulacak eylemini bütün mahkûmların savunması gibi, utanmazlara topluca sahip çıkılması... Oysa adi hırsızlar ne şanssız... Babaları bile sahip çıkmıyor...
***
Bu yazıyı 22 Ocak 2015''te yazmıştım… Böyle giderse daha çok tekrarlarız herhalde… Ülkede bir şeylerin değişmesi ve yeni belgesellerde buluşmamak dileğiyle…